Kömür gözlüm…

Ülkemizin çeşitli  illerinden bir araya gelmişlerdi…
İş ve aş için…
Maişet derdi için…
Kader kaleminin çizdiği anlardı.
İşte Soma…
Son maden kazası ile tekrar gündeme geldi.
Yüzlerce ölü.
Onlarca yaralı.
Ardında hüzün ve gözyaşları…
Gündem bu olaya kilitlenmişti..
Sonra yetkili ve etkililerin mesajlarını dinledik.
Kurtarma ekipleri,
Gözü yaşlı eşler,
Hıçkırıkları ayyuka çıkan anneler..
Mahzun ve kederli babalar, yetim kalan anne kuzuları…
Dayılar, teyzeler,
Amcalar,
Arkadaşlar….
Komşular,
Akrabalar..
Bayraklar ülke içinde ve dışında yarıya inmişti..
Kimi Hakkâri’den,
Kimi Çorum’dan ,
Kimi Çankırı’dan..
Kimi bilmem nerelerden ekmek parası için buraya gelmişlerdi.
Yevmiyeleri kırk lira idi..
Hepsi bu kadar…
İsteyerek başladılar  işlerine…
Bu bir çaresizliğin belirtisi idi…
Unutulmayacak bir acı yaşadık…
Uzaklarda olsak ta sanki orada idik..
İçimiz yandı..
Sonra aklımız başımıza geldi…
Kader…
İnsanların hataları vardır,
Kusurlar olabilir,
İhmaller olabilir.
Ya kaderin çizdiği çizgi?
O zaman kendimize geldik.
Takdir edilen bir ömür var..
Ne ileri nede geri bir adım atılamaz.
O zaman kederli bir hüzün içinde başımızı önümüze eğdik.
“Kadere itiraz eden başını örse vurur kırar,”
“Rahmete itiraz eden Rahmetten mahrum kalır”.
Elbette bu acı vefat hadiseleri insanı yıkar ve perişan eder.
İşte hayat böyledir..
Ülkemizde yılda dört yüz bine yakın vefat eden insanımız vardır.
Dünyada günde yüz elli bin’e yakın insan doğarken, iki yüz bine yakın insan da vefat ediyor.
Kimimiz Azrail Aleyhisselâmı hatıra getirmiyor.
Hep zahiri sebeplere bakıyoruz.
Azrail Aleyhisselâm lisanı hikmet ile Cenâb-ı Hakk’a demiş:
“Kulların benden küsecekler”
Cenâb-ı Hak ise:
“Senin ile vefat edenlerin arasına musîbetleri koyacağım”
Siz hiç “Azrail can aldı” diye taziye ilânı okudunuz mu?
Sebepler ve musîbetler ölüme perdedir.
Hep öyle olmuş.
Nice krallar,
Nice cebarut mizaçlı insanlar…
Nice güzeller,
Nice baş bakanlar,
Nice cumhurbaşkanları,
Nice âlimler,
Nice Salih insanlar…
Hep bu yolun yolcusu oldular…
Ölümün pençesinde kendilerini kurtaramadılar…

Nuh Aleyhisselâm ve Musa Aleyhisselâm on asır yaşadıkları halde Azrail Aleyhisselâm geldiği zaman yine moralleri bozulmuştu.

Bu olayda ihmali olanlar varsa onları aklamak için bunları söylemiyorum.
Yetkili kişi ve kuruluşlar bu ihmalleri araştırsınlar ve en ağır cezaya çarptırılsın .
İşin kader cihetini unutmayalım.
İmanın altı şartında biri de ne idi:
“Hayır ve şerrin Allahtan geldiğine inanmak”
Öyle değil mi?
Evet öyle…
Ölüm genç ve ihtiyarı ayırmıyor.
Cenâb-ı Hak bir hikmete binaen bunu ömür içinde izlemiş.

Hayatını iman ve ibadet içinde geçirenler için ölümün bir son olmadığını bilmek, ölümü gülerek karşılamamıza sebebiyet verecektir.

Ölüm yokluk değildir,
Ölüm hiçlik değildir,
Ölüm tebdili mekândır,
Ölüm başka daimî bir memleketin kapısını çalmaktır.
Ölüm bir terhis teskeresidir.
Bu elim hadiseleri bahane edip, bu ince hakikatleri nazara almayan insanlar aklını başlarına almalıdırlar.
İşin şakası yoktur.
Günümüzde bir çok insanın unuttuğu ve hayatının dışına attığı manevî hayat hepimizin baş vazifesidir.
Üzülmeyin Somalı kardeşlerim.
İman ile kabre gitmek kadar güzel bir şey yoktur.

Sahabiden bir zat Peygamberimiz (asm) hanımı ile geliyorlar ve:

“Bizim bir yavrumuz vardı vefat etti ve defnettik, duâ ediniz o tekrar yaşasın “ diyorlar. Ve beraber kabrin yanına gidiyorlar Peygamberimiz (asm)

“Ya filane tekrar anne ve babanın yanına dönmek ister misin?”
Kabirden cevap geliyor:
“Hayır! Ben onlardan daha hayırlısını buldum”
İşte kara gözlü kardeşlerim inşallah cennetin bir kuşu oldular.
Dünyanın zahmet ve meşakkatinden kurtuldular.
Vefat eden kardeşlerime taziyetlerimi iletiyorum.
Mekânları cennet olsun inşallah.
Kalanlara ve yaralı olanlara  acil şifalar  diliyorum.
Ateş ise düştüğü yeri yaktı.
Ama biz ehl-i imanız.
Hayatımızı o verdi,
Elbette o alacaktır.
Ve o aldı…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*