Kör olup sağırca davranmak üzerine…

Image
Siyasetle uğraşanların körlüğü herkes kadar bizi de üzüyor. Önlerini görme zaafiyetinin en üst mertebesini yaşayanlar ülkeyi idare mevkiine de yükselmişlerse üzüntüler ıztıraba dönüşüyor.

Görmüyorlar mı, yoksa görmemezlikten mi geliyorlar. Açık bir delile ulaşamadığımızdan net karar veremiyoruz. Çin’deki sağır sultanın duyup öğrendiklerini milletin hayatî meselelerini devletimizi idare edenler duymamış veya sağırlık numarasıyla savuşturuyorlarsa, hamiyetperverlere kahırlanmak kalıyor.

 

Kör olup sağırca hareket için tarihi de görmemezlikten gelmek gerekiyormuş. Zira adamlar azıcık dönüp baksalar tekerrür halindeki hadiselerin renk ve boyutlarından içinde bulunduğumuz dehşetli felâketi görecekler. Bugüne ve düne kör olarak ülke idaresinde bulunmak dehşetli bir şey…
On seneyi aşkındır dünya, yeni bir evrimden çıkmış dehşetli “devrim”i konuşuyor. Hürriyeti istismar, STK’lara ve zayıf devletlerin kurumlarındaki despotlara rüşvet dağıtarak ülkelerin kılcal damarlarına kadar inen “devrimcileri” anlatan yeteri kadar haberin dünya basınında mevcut olduğunu düşünüyoruz. Global devrimcilerin dağıttıkları milyonlarca dolarlık kaynaklarına ve hatta finansörlerine kadar… İlginç olan Türkiye’yi idare edenlerdeki tepkisizlik… Ne bir tedbir ve ne de bir soruşturma… Büyük bir pişkinlik ile meclis kürsüsünde devrimcilerin gönderdiği paraların dağıtıldığı sanal kuruluşlar hakkında bilgi veren bakanın devrimi ve devrimcileri bilmemesi sizce normal mi?
Yeni Amerikan Yüzyılı, Demokrasi Vakfı Açık Toplum Vakfı, Yeni Muhafazakârlar, Yeni Liberaller ve daha bir çok “YENİ”yi internetten araştıranlar, tasvire çalıştığımız manzarayı oralarda da görürler. Amerika’da ve Londra’da sanal duran bu global STK’ların en yoğun çalışma alanı Türkiye değil mi? Üniversiteler, dernekler, STK’lar, bazı dinî cemaatler ve hatta bazı siyasî partiler… devrimi olgunlaştırmak ve realize için milyarlarca dolar… Bunu başkaları bildiği halde hükümetimiz bilmiyormuş. Sizce de garip değil mi? Karadeniz’in kıyılarıyla Balkanlar’ı tarûmar edince çekirge sürüsü, devletlerin bin bir ihtimam ile kurdukları Karadeniz ve Balkan işbirlikleri ve paktları adeta buharlaşıverdi… Devrim, Barzani’yi tampon bölgeye yerleştirdikten sonra Arap çöllerine yöneldi. Dünkü komünistlerin tayin ettikleri diktatörlerden bunalan zavallı halklar, devrimin ilk hararetini “Bahar!”la karşıladılar. Dün Irak ve Afganistan’da olduğu gibi parola yine “Demokrasi!” Turuncu ile başlayıp kızıla dönen devrimin, BOP ile tesbit edilen Yeşil Kuşağı nasıl da kana boyadığını dehşetle izliyoruz. Biz vahşetin ürpertisini iliklerimizde yaşarken refleksleri donmuş başımızdaki idarecilerin vurdumduymazlıkları vicdanları kanatmaya devam ediyor…
Şu hakikati açık bir şekilde okuyucularımızla paylaşmak zorundayız: Küresel modern devrimin İslâm âlemindeki merkez üssü Türkiye’dir… Türkiye kapısından giren devrimciler Fizan’ı, Tunus’u ve San’ayı kana buluyorlar. Önce Arapların güven ve emniyetini Türkiye’ye sağlayanlar, (one minute ve vizelerin kaldırılması) şimdi de Türkiye üzerinden İslâm coğrafyasında devrimi umumîleştirmeye çalışıyorlar. Beşşar, Erdoğan’a güvenmekle iyi mi etti? Emperyalistlerin 1900’lerde Türkler’le Arap’ların arasına attığı büyük fitnenin yaraları iyileşmeden, bu iki kahraman milleti birbirinden uzaklaştıracak yeni bir fitne mi uç veriyor diye adeta titriyoruz.
Herşey “Çekiç Güç” fitnesiyle başlamıştı. Adım adım bölgesel felâkete dönüşen savaşın kıvılcımları çadırlarımızın eteklerini yalıyor. Şam ve Halep tutuşursa, Kamışlı’dan Türkiye’ye ulaşacak alev “Stratejik Barış Bölgesini” tamamen kaplayabilir. Devrimcilerin on senelerdir bölgede verdiği kurslar, dağıttığı rüşvetler ve yaptığı organizasyonları görmemek ve işitmemek için âmâ ve asam olmak gerekiyor.
Şimdilik Fırat’ın doğusu diyorlar. Devrimin vatanı ve mileti yoktur. Girdiği yerde her şeyi tahrip eder. Budistlerin tapınaklarını, Müslümanların mabetlerini, İslâm coğrafyasının müzeleri ve tarihî değerleri ve medeniyetten doğmuş her şeyi tahrip devrimin en büyük hedefidir… Bunların hepsi olmadı mı? Fırat’ın batısı doğusundan da hassastır… Devrimciler dünya barışını savaşla yok etmek için bu coğrafyada iki önemli kulpu ele geçirmiş görünüyorlar: Birincisi İslâm Birliğinin mayası ve çekirdeği olacak Kürt meselesi… Diğeri de İslâmın iki bahadır ordusunu birbirinden uzak tutmak: Türkler ve Araplar.
Bazı okuyucularımız mücerred ifadelerimizden şikâyet ediyorlar. Risâle-i Nur’u dikkatlice okuyanlar için soyut bir şeyin kalmayacağını düşünüyoruz. Nurları bilmeyenler de bilenlere sorsunlar. Bunlar kim diyeceksiniz.
-Türkiye kökenli Marksist Kürtler mi? Hayır.
-Müslümanlarca mahiyeti hâlâ anlaşılamamış Barzani mi? Hayır.
-Erbil fitne devletinin zabıta ve ordusunu eğiten İsrail mi? Hayır.
Tamam bildik… Bütün bu saydıklarımızı destekleyen süper güç Amerika ve İngiltere. Hayır, hayır. Küçülen dünyada devlet ve milletlerin bu dehşetli devrimleri organize edemeyeceklerini çokça söyledik. Peygamberimizin (asm) mahiyetini bildirdiği bu ahir zaman fitnesinin global olduğunu, belli meşhur ailelerin bankalarınca, sihirbazların idare ettikleri fonlarca ve dünya ticaretini kaosa yuvarlayan çevrelerce bu devrimin finanse edildiğini AKP hükümeti varsın duymasın… Washington ve Londra mahreçli prensleri görmemezlikten gelsinler. Fakat bir vakıa ile karşı karşıyayız: Yangın çadırlarımızı tutuşturuyor ve sinsice mahallemize doğru ilerlemeye başladı. Hâlâ körce hareket edip sağırca davranan idarecilere diyoruz ki: ne millet ve ne de tarih sizi affetmeyecektir… Bu böyle devam edip giderse…
Image

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Harika bir yazı.
    Yazıda da dile getirildiği üzere; hakikatları kavramayacak, kavrayamayacak, görmeyecek, idrak etmeyecek, anlamayacak, hissetmeyecek, düşünmeyecek, ciddiye almayacak bir sürü insan olacaktır. Bunların içinde; beyinsizler, idraksizler, saflar, safdirikler, menfaatçiler, menfaat-ı şahsiyesi dışında düşüncesi, mukaddesi, değeri olmayanlar, koltuk bekleyenler, ihale takip edenler, hak etmediği görev ve makamlara gelmek isteyenler, kendini kurnaz ve akıllı sananlar, gerçeği görmemek için inat edenler, sahtekarlar, her dönemin İktidarlarına yanaşan yanaşmalar, haram yiyiciler, gözü dönmüşler, yalancılar ilk sıraları paylaşmaktadırlar.
    Açık Toplum Enstitüsü, Açık Toplum, Açık Toplum Vakfı, Soros, Can Paker gibi isim ve terim/kavramlar üzerinde biraz araştırma yapanlar, okuyanlar; işin aslını kolay öğreneceklerdir. Kimin kiminle, ne tür ve nasıl ilişki içinde oldukları, kimin nerede yer aldığı kolayca anlaşılacaktır.
    Son on yılda ortaya çıkan siyasi tablolar, Yenilikçi Hareketler, Medyada, TV?lerde, yazılı basında ortaya çıkan gelişmeler, yazar ve sahiplik değişimleri, medya patronluğuna yeni soyunanlar, piyasaya giren ve yer tutanlar, yer tutmaya çalışanlar dikkatle takip edilmelidir. Özellikle ortada gezinen yazar, çizer, araştırmacı yazar, prof. vb? insanların geçmişleri, geçmişte yaptıkları, geçmişte kimlerle beraber oldukları ve birlikte hareket ettikleri araştırılmalı, incelenmeli, dikkate alınmalı ve değerlendirilmelidir.
    Olayların bütün yönleri ile görülmekten korkulduğu, hissiyat ile hareket edildiği bir zamanda, tehlikeleri, olumsuz sonuçları görebilen, yorumlayabilen, dile getirebilen bir yazı olmuş. Siyonizmin, Deccalizmin, Süfyanizmin at koşturduğu günümüzde, sadece hissiyatı ile, duyguları ile hareket eden, yazı yazan, yorum yapan insanlar kendi davalarına da zarar verirler ve vermektedirler. IRAK’ı görmeyenler, SUDAN’ı görmeyenler, LİBYA’yı, TUNUS’u, MISIR’ı, YEMEN’i, LÜBNAN’ı, SURİYE’yi de göremezler ve görememektedirler. Bu işine gelmediği için görmez olanlar, elbette ihaneti de göremezler, kavrayamazlar, anlayamazlar.
    Risale-i Nurları okuyanların bir kısmı da okuduklarını hayata tatbikte zorluk çekmektedirler.
    ??, hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem?a, bir işarette, bir öpmekte batma.? İfadelerini anlamaya, idrak etmeye, içselleştirmeye çalışmak, kafa yormak elzemdir.
    ?Her bir zamanın insî bir şeytanı vardır. Şimdi beşerde insan suretinde, şeytanın vekili olan “ruh-u gaddar”, fitnekârâne siyasetiyle cihanın her tarafına kundak sokan el-hannâs, altı hutuvâtıyla âlem-i İslâm’ı ifsad için insanlarda ve insan cemaatlerindeki habis menbaları ve tabiatlarındaki muzır ma’denleri fiilî propaganda ile işlettiriyor. Zaîf damarları buluyor. Kiminin hırs-ı intikamını, kiminin hırs-ı câhını, kiminin tama’ını, kiminin humkunu, kiminin dinsizliğini, hattâ en garibi kiminin de taassubunu işletip, siyâsetine vasıta ediyor.? harika ifadelerinin geçtiği Hutuvat-ı Sitte?yi bugünlerde defalarca ve toplu halde okumak gerek.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*