Körfez’deki fitneye dikkat!

altKörfez denilince Kuveyt, Katar, Birleşik Arap Emirliği gibi ülkeler hatıra gelse de; buna Suud ile Yemen’i de katmakta fayda var.

Bilhassa Kuveyt, Katar, BAE’de halkın nüfusuyla Amerikan ve İngiliz askerlerinin sayısını karşılaştırdığınızda, söz konusu ülkelerin ne kadar bağımsız oldukları anlaşılır. Bilhassa BOP’a giden yolda neoconların organize ettiği Arap baharı felâketinde Katar’ın coğrafi olarak önemi Amerika’dan daha fazladır. Zira Katar üzerinden gelen paralarla Arap baharı finanse edildi. Bu fitne ilk olarak Yahudi Fransız kardeşlerle El-Cezire ekranlarında sahnelendi. Libya’yı parçalamada kullandıkları tetikçi M. El Cibril burayı mekân tutmuştu.

Ve sosyal medya ihtilâlcisi Gene Sharp’ın ortaya koyduğu tarz, on binlerce trolle buradan yönetildi. Onun için Katar’ın İstanbul ile ilişkilerinde çok önemlidir. Katar’ın Suud ile IŞİD, El Kaide ve diğer terör örgütlerini teçhiz ettiklerini dillendirenler, bu kirli hikâyeyi daha yakın zamanlarda internet sayfalarında yazabildiler.

TÜRKİYE’NİN SÜNNÎ HAYRANLIĞI…

Medyaya böyle yansıtıyorlar. Aslında Selefi hayranlığı demek daha iyi olurdu. Düne kadar Vehhabi düşmanlığı yapanların Selefi muhabbetleri elbette gönüllü değil. Neoconlar (Troçkist II. Avrupa) 11 Eylül’ü bu politika üstüne inşa etmişlerdi: El Kaide’yi Afganistan, Yemen ve Kenya’da inşa ederken, Selefi-Şia çatışması planın nirengi noktasıydı. Neoliberaller Soros ile Avrupa’da Selefiliği öne çıkartıp, hapishanelerdeki binlerce genci ‘’Müslüman Selefi olarak’’ IŞİD’e hazırlarken de bu mantıkla hareket ediyordu.

Siyasal İslâm, düşünce bazında Selefilere mi, yoksa İran’a mı daha yakındır diye sorsanız; elbette herkes İran diyecektir. Fakat 11 Eylül’den sonra kartlar yeniden karıldı. Yeni ajandada İran düşman olarak işaretlendi.

AKP’nin Yemendeki katliâmlarla ilgili tek beyan vermemesi, İngiltere Başbakanıyla bu hususta mutabık kalması, Amerikalı neoconların Yemen’deki yeni silâh denemelerine sessiz durması bu noktada manidar.

İRAN DOST MU, DÜŞMAN MI?

İran mı demokratik, yoksa Türkiye mi sorusuna bugünlerde cevap vermek iyice zorlaştı. Öyle görünüyor ki, İran’ı şeytanlaştırmak yerine, onun demokrasiye ulaşmasını sağlamak daha akıllıca olur herkes için. Neoliberalleri Rusya ile İran’a musallat eden neoconlar bugüne kadar netice alamadılar, ama demokratik Batı (I. Avrupa ve Amerika) devreye girmedikleri takdirde, süreç barışın lehinde ilerlemeyecek gibi.

ELHASIL: Körfez’de İran’a karşı defans kuranlar, El Kaide, IŞİD gibi terör örgütlerini kollayan İngiltere ile neoconlardır. Sünnîilik refleksiyle Suud krallığını Yemen’de tetikçi olarak kullanırlarken, silâhlarının insan üzerindeki öldürücü tesirini de ölçüyorlar: Hamile kadınlar, masum yavrucaklar, beli bükülmüş ihtiyarlar ve çifti çubuğundaki çiftçiler üzerinde… Türkiye’nin havuz medyası da buna seyirci kalıyor. Körfez’deki kralcıklarla iş tutanlardan, başka ne beklenebilirdi ki…

Son olarak şu hususu da ifade edelim. AB’nin Körfezde seyirci kalması, barış ve insanlık misyonuyla tenakuz teşkil ediyor. İngiltere’yi yalnız başına İslâm coğrafyasına salan AB unutmamalıdır ki, ağır ve büyük faturalar tekrar ona dönecektir. Hem İran ile ticaret yapıp para kazanacaksınız, hem de haydutlara ses çıkartmayacaksınız. Bu bir insanlık suçu değil mi?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*