Korkunun vurduğu nesil ve cesaret menbaı eserler

-Milletin ruhundaki nur-u iman ile hakikat-ı hali göreceği-

Ülkesinin bekası ve insanının saadetli geleceği adına, cereyan eden en sıkıntılı hadiseleri inancı ve değer verdiği manevî unsurlara istinad ederek çıkış yollarını aralayan insanların kazanımlarını şahıs ve şahıslara endeksleyerek sahiplenen zihniyetin varlığı tasvip edilmez bir hal iken, millete rağmen bu olumsuz anlayışın mevcudiyeti meşrû mudur?

Yakın tarih içinde, devlet gücünü uhdesine alarak haksızlığı hak iddia eden yönetim uygulamalarıyla insanları öz değerlerinden soğutma faaliyetlerinden birisini de eğitim ve dinî değerler sahasında görmekteyiz. Bu sahada yapılan çalışmalarda fikirleri ve şahsî uygulamalarıyla öne çıkanlardan birisi de İsmet İnönü olmuştur.

Milletin eğitimi ve manevî değerlerine kast eden bir anlayış bakınız nasıl izhar edilmiş. Denilmiş ki; “Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı okuma yazmanın yaygınlaşmasını sağlama değildir. Devrimin temel gayelerinden biri yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslâm dünyası ile bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı. Yeni nesiller, eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik. Dinî eserler eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı.” (İsmet İnönü, Hatıralar, c: 2, s. 223). Antidemokratik bir anlayışın kokuşmuş varlığını göstermeye yeten bu ifadeler, ülke yönetiminde her yönüyle hâkimiyetin kayıtsız şartsız kendilerinde olduğu fikir ve düşünce saplantısı sahipliği şahıs ve şahısları öne çıkarmada en etkili unsurlardan birisi halini almıştır.

Bu sakat anlayışın izharı fiiliyatlara da sirayet etmiş olmalıdır ki, koca bir nesil korku, dayatmacı ve antidemokratik yönetimlerle vurulmuştur.

Dinde, eğitimde, sosyal hayatla birlikte hayatın her safhasında varlığı hissedilen bu anlayışın ilk sıralarında da eğitim konusu ele alınarak tahribatta kullanılmıştır.
Aynı anlayışı birinci derecede paylaşanların millete rağmen dinî, millî ve eğitim unsurları noktasında hareket etmeleri belirli bir zihniyeti ele vermektedir. Bediüzzaman’ın bu zihniyeti açığa çıkartarak oyunlarını bozmanın yanı sıra mahiyetlerini ortaya koyan şu ifadeleri manidardır. Şöyle diyor Bediüzzaman:

“Başka padişahlar gibi ya kuvvet ve kudret veya kabile ve aşiret veya cesaret ve servet gibi vasıta-i saltanat olmadığı halde, zekâvetiyle ve fenniyle ve siyasî ilmiyle o mevkii kazanır ve aklıyla çok âlimlerin akıllarını teshir eder, etrafında fetvacı yapar. Ve çok muallimleri kendine taraftar eder ve din derslerinden tecerrüd eden maarifi rehber edip, tamimine çalışır.” (Şuâlar, Yeni Asya Neşriyat, s. 914)

Kurulan Cumhuriyet idaresinin mane-vî temellerini rafa kaldırır bir anlayışı esas alanlar yeni nesli korkutarak hüküm sürmeye çalışmışlardır. Bu gibiler şahsa dayalı kaide ve kurallarla, antidemokratik bir yapıya bağlanmayı dayatmışlar, bu milleti ve şu mübarek ülkeyi bir çok vartalara düşürmeye, özünden koparmaya çalışmışlardır.

Aradan geçen uzun yılların akabinde Bediüzzaman’ın telif ettiği eserlerle uyanmaya yüz tutan yeni nesil, tarihin ayinedarlığında hak ve hakikatı bilmenin ve anlamanın yollarını aralama gayretine girerek şu mübarek ülkenin mutlu geleceğine katkılar sağlamıştır.

“Dindar milletin ruhundaki nur-u iman ve Kur’ân ışığıyla hakikat-ı hali göreceği…” (a.g.e.) müjdesi içinde cesaret menbaı olan Kur’ânî eserler, Nur Risaleleri’nin himmetiyle inşallah…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*