Küçük Gelin büyük dert

Zaman zaman bu sütunlardan “öteki kanallar”da yayınlanan dizi filmlerdeki çarpıklığa dikkat çekiyor ve eleştiri getiriyoruz.

RTÜK kısmen bu eleştirileri dikkate alıyor ve “gerekeni” yapıyor.

Ama “bizim” dediğimiz kanallarda ekrana gelen dizileri nedense “pas” geçiyoruz.

Zira, onlar nasıl olsa “milli ve manevi” değerlere bağlıdır, diyerek güven duyuyoruz.

Gelin görün ki, bazan en “arızalı” diziler bu kanallardan çıkıyor.

“Sır” yüklü dizileri hatırlayın. Muamma yüklü senaryo ve korkutucu sahneler… Yetişkinleri bile “geren” ve “American History” korku dizisini bile gölgede bırakan yapımlarıyla adından hayli söz ettirmişti.

STV kendini yeniledikçe, sır yüklü diziler yerine “güncel” konuları ele alan yapımlar öne çıkmaya başladı.

Böylelikle dizi filmlerdeki “ajitasyon”un dozu gittikçe yükselmeye başladı.

Mesela, Samanyolu TV’de ekrana gelen “Küçük Gelin” dizisini izlemek için yürek lazım.

Bir dizinin her sahnesi aralıksız “şiddet” yüklü olabilir mi?

“Küçük gelin”imiz sular seller gibi gözyaşı döküyor, normal diyalog hak getire! Hastane koridorlarından, hapishane hücrelerine ha bire koşturup duruyor.

Hele dizideki karakter, öğretmen hanımın çektiği sıkıntıyı görseniz, bu acıya yürek dayanmaz. Ağzı burnu yara bere içinde, gecenin o saatinde öğrencisinin peşinden koşturup duruyor.

Yani “Oscar”lık performans gerekiyor her bir sahnesine.

STV yapımcıları dizi film çekmenin püf noktalarını öğrenmiş görünüyor.

Bol kan ve bol gözyaşı!

Üstüne üstlük “gelenek”lere dokundurdun mu, değme reyting tavan yapar.

Yaptı da.

Total grupta Pazar günlerin en çok izlenen yapımı “Küçük Gelin” olmuş.

Bu bir başarı mı?

Yani reyting yapmak en çok izlenen dizi olmak bir başarı ölçüsü olabilir mi?

Yoksa sürekli izlenen ama belli bir izlenme oranına sahip olabilmek mi aslolan?

Eğer başarının ölçüsü “çok izlenmek” ise onun kriterleri zaten belli. Çizginin dışına çıktın mı, her yolu mübah gördün mü reyting garanti…

Ama ya kalite? Ya bıraktığı tahribat?

Küçük Gelin bilindik bir konu… Güneydoğu’da yaşananları konu alıyor ve orada “berdel” usulü gelin giden küçük kızların erken evliliğini konu alıyor.

Evet bu dramlar o bölgede hâlâ yaşanıyor. Bu tür dizilerin elbette bir mesajı olacaktır.

Ama ekranlarda bu şekilde sunulması, hatta insanın kafasına balyozla vurmak gibi bir ajitasyona gidilmesini ben sakıncalı görüyorum.

Çünkü bu bana “Mahsun Kırmızıgül” dizilerini hatırlatıyor.

Çünkü Kırmızıgül’ün dizilerinde öne çıkan kriterler bellidir;

-Genellikle toplum tarafından dışlanmış veya ayıplanmış bir karakter ön plandadır.

-Olayı evirir, çevirir “doğu kültürü”ne bağlar.

-Ajitasyonun dibine vurur… Çünkü bu kural Mahsun Kırmızıgül’ün “olmazsa olmaz”larından biridir. Gözyaşı dökmeli, bağırmalı ve çağırmalı!

-Hele dizinin arkasından acılı bir “background” müziği de döşedin mi, iş tamamdır.

Görünen o ki, STV yapımcıları da aynen bu yolu takip ediyor. (Örnek: Hayat Devam Ediyor)

Son söz:

Muhafazakârlığı ile öne çıkan bu tür kanalların “ajitasyon”a ihtiyacı yok.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*