‘Küllüküm Râin…’ Hepimiz çobanız

Peygamberimizin en çok bilinen bir hadîs-i şerifidir. Kimin kimlerden sorumlu olduğunu izah ederek devam eder. Müslüman ailelerden çoluk-çocuklarından dolayı yükselen feryadı duydukça bu sözün asıl mânâsının anlaşılıp-anlaşılmadığını kendime soruyorum: “Hakikaten çobanlığımızın farkında mıyız?”

Herkesin bir sorumluluk alanı olduğu muhakkak. Nereden başlayıp nerede bittiği, vazifeleri ve detayları da sünnet geleneğinde mevcut. Peygamber (asm) pratiğinin oluşturduğu bu çerçeveyi ve çerçeve içindeki prensipleri bilip bilmediğimizi de merak ediyorum. Hadîs-i şerif, çobanlığı babadan başlatır, anne ile devam eder. Daha sonra sıra devlete gelir. Halbuki tembelliklere bina edilmiş geleneklerle biz, terbiye etmeğe mecbur olduğumuz çocuğumuzu direk “devlete” bırakmışız. Hangi devlete… Çocuğumuzu; sokakta, mahalle mektebinde, medresede ve cemiyette Peygamberimizin (asm) öngördüğü terbiye ile eğiten devlet mi? Bediüzzamanın Ağrı Dağı’nın infilâkiyle ilgili rüyasını bilirsiniz. Korkunç patlamayla herbiri ayrı bir dağ büyüklüğünde olan parçaların dünyanın her tarafına dağıldığını. Yanındaki annesine Bediüzzaman Hazretleri, “Ana, korkma!” derken acaib rüyasının yorumunu da yapar: “Kur’ânın etrafındaki surlar yıkılacak, büyük bir inkılâpla… Kur’ân-ı Kerim mu’cizeliğiyle kendisini müdafaa edecek ve koruyacak!..” Bu rüyanın hakikatini yaşayan Müslümanlar, Kur’ân’ın etrafındaki surların; yani tekyelerin, medreselerin, iman kokan köy odalarının yıkılışını hüzünle takib etti. Bu yıkılan kaleler aynı zamanda, çocuklarımızı dış tehlikelerden de koruyan kalelerdi. Millet olarak kendimizi alanda, yani korumasız düzde bulduk. Hakikat bu iken, tembelliğimizden geleneksel düşüncelere, olmayan sütrelere sığınmaya çalıştık. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Herkes kaybının ağıtıyla meşgul olduğundan, kimsecikler kimseciklere yardım edemiyor.

Korumasız alanda Kur’ân’ın mu’cizesi yerine devlete sığınmak isteyenleri, 28 Şubat’ın meş’um fırtınası bir daha hüsrana uğrattı. Sağlam temellere dayanmayan dinî eğitim müesseseleri berheva olunca gerçekle tekrar yüzyüze geldik: “Doğrudan doğruya her fert Kur’ân’dan medet alarak kurtulacak veya yavrusunu kurtarabilecek…” Başka bir ifadeyle: “Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mes’ulsünüz.” Yine 28 Şubat öncesindeki “Para sizden, eğitim bizden” safsatasının tutmadığını, evvelâ her anne ve babanın bizzat mürebbî ve mürebbiye olmasının şart olduğunu zaman musîbetlerle bize anlattı. Evvelâ imanını ve sonra yavrusunun imanını kurtarmanın, holding kurmaktan, devlet kurmaktan ve vatan kurtarmaktan önce geldiğini bize hep musîbetler anlattı. Çocuğa bakamayacaksa bir kadın, neden doğuruyor ki… Etinden, sütünden ve yumurtasından istifade edilecek bir mahlûk değil insan… Annenin terbiyesinden, şefkatinden ve sıcacık ses ve sinesinden mahrum yetişen insan sürüsünden, ne anneye, ne de topluma bir fayda gelir mi? Maksat nüfus artışı ise, deccâliyetin bir zamanlar ki kukla devleti Rusya’da bu iş daha düzgün yürüyordu. Çocuk, doğumun ikinci ayında bakım evine; anne, üretime katkıda bulunmaya gidiyordu…

Hangi iş anneye, yavrusuna bakmak kadar zevk verebilir ki… Şâyet anne, çocuğundan uzak rahat ediyorsa, tuz kokmaya başlamış anlamına gelir… “Zarûretler haramı helâl kılar” kâidesince, hakikaten çalışmaya mecbur kadın ve anneler bahsimizin dışında kalır. İşi ile çocuğu arasında koşuşturan zavallı kadını, Mekke vadisinde İsmail’ini bırakıp Safa’dan Merve’ye koşuşturan kadına benzetemez miyiz? Fakat burada bir fark var: İsmail’in topuk vurduğu yerden zemzem fışkırıyordu; bu çocuğu yılanlar, akrepler ve çiyanlar dişliyor. Ruhundan, kalbinden, vicdanından ve iffetinden dişlenerek zehirlenmiş çocukların feryadından bahsetmek istemiştim. Gurbetzedenin çocuklarıyla vazifeli olarak geldiğim seksenli yıllarda ebeveynlere TV ve videonun tehlikelerini salık vermiştim. Bir gecede dört tane yeşilçam filmi seyreden aileleri bilirdim. Daha sonra özel kanallar ve çanak-çömlek… Arkasından bilgisayar ve atari oyunları… Bugün ise hâlâ Hollywood merkezli TV’yi ve maalesef internetteki tahribâtın boyutlarını anlatmaya çalışıyoruz. Dikkat ederseniz, saydığımız şu ifsad âletleri artarak devam ediyor. Eksilme yok. Evin içinde TV kanalları ve internetle başbaşa bırakılmış; sohbetten, sevgi ve şefkattan mahrum bırakılarak büyümüş çocukların anne ve babalarına sunmaya başladıkları hediyeleri de maalesef görmeye ve duymaya başladık…

Hepimiz çobanız… Sahi çocuklarımla sohbete haftada kaç saat ayırıyorum? Onlarla kitap okumaya ve başbaşa tabiatı temâşâya… Zaman çok hızlı akıyor. Boşluk kabul etmeyen kâinatta, çocuklarımızda bıraktığımız terbiye boşluklarını elbette birileri dolduracak… O zaman çocuğun yalnızca yükü bize kalacak. Benî Âdemin tarihinde bu kadar kapsamlı ve dehşetli bir çatışmanın içinde insanoğlu kendisini bulmamıştır. Surlar yalnızca Türkiye’de değil, Mekke ve Medine’de de kısmen yıkıldı. Kominikasyon devrimiyle tüm insanlığın hatt-ı müdafaası kırıldı. Sath-ı müdafaaya mecbur bırakıldığımız şu dehşetli zamanda yalnızca Kur’ân’ın mu’cizevî hakikatleriyle kurtulabileceğimizi unutmamak dileğiyle…

Küllüküm Râin ve Küllüküm mes’ûlun an raiyyetihî

Hepimiz çobanız ve hepimiz raiyetimizden sorumluyuz….

Benzer konuda makaleler:

6 Yorum

  1. Maşallah barekallah çok çok güzel olmuş bu konunun işlenmesi gerekliydi. Tebrikler. Selamlar ve dualarla

  2. Allah razı olsun hocam gayet anlam dolu bir makale ….
    Anne ve babaların dikkatine!…..

  3. Hazır virüste evde eğitimi gündeme getirmisken Risale-i nurun evde eğitim modelini artık masaya yatirma zamanı da gelmiştir sanıyorum. Eğitimcilerin izin bizzat konuyla ilgili örnek çalışmalar yapması çok isabetli olur inşaallah

  4. Zor zamanlardan geçiyoruz. öyle bir zaman ki bu zaman çoban olmak zor, bir çobanın sorumluluğunda olmakta. Ebeveynler olarak çocuklarımız üzerindeki etkimiz günden güne azalıyor azaltılıyor .Çoban rolümüz ve sorumluluğumuz gün geçtikçe zayıfladı. sürüyü aç kurtlar, dijital bezirganlar, sanal simsarlar, yalancı çobanlar çepeçevre kuşatmış . Sürünün iaşesi dışındaki görevlerimizi ya birilerine havale etmişiz ya da birileri tarafından doldurulmuş..

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*