Kur’ân Allah’ı çok zikretmeye çağırıyor

suleyman-kosmeneMevlüt Bey: “Araf Sûresi 205’te Allah’ı gizli zikretmeye çağırıyor. Bu emri nasıl anlayalım?”

ALLAH’I İÇTENLİKLE ANMAK

Gizli ya da açık, sesli veya sessiz, ağlayarak yahut huşu içinde Allah’ı zikretmek, bir Kur’ân emridir.1

Bahsettiğiniz âyetteki “gizli zikri” müfessirler içtenlikle, ciddiyetle, ihlâs ve tazarru ile, ağlayarak ve yalvararak zikir olarak yorumluyor.2

İbn-i Abbas (ra) diyor ki: “Resulullah (asm) döneminde sahabeler sabah namazını bitirdikten sonra cehri olarak zikrederlerdi. Namazı bitirdiklerinde mescidin dışına zikir sesleri gelirdi.”3

Bin yıldan beri tarikatlar cehri veya hafi zikir yollarından biriyle kemâlat yollarında yükselmişlerdir. Bediüzzaman diyor ki: “Nakşibendîler, zikir hususunda ittihaz ettikleri zikr-i hafî sayesinde, kalbin fethiyle, ene ve enâniyet mikrobunu öldürmeye ve şeytanın emirberi olan nefs-i emmârenin başını kırmaya muvaffak olmuşlardır. Kezâlik, Kâdirîler de, zikr-i cehrî sayesinde tabiat tâğutlarını tarümâr etmişlerdir.”4

ALLAH’IN ANILDIĞI MECLİSLERE KATILAN AFFEDİLİYOR

Peygamber Efendimiz (asm) buyurdu ki:

“Allah’ın bazı melekleri, Allah’ın anıldığı meclisleri araştırırlar. Allah’ı anmak için toplanmış bir meclis bulduklarında onlarla beraber otururlar. Kendileriyle gökyüzü arası meleklerle dolar. Cemaat dağıldığında bu melekler yükselirler ve gökyüzüne çıkarlar.

Allah bildiği halde onlara sorar: “Nereden geldiniz?”

Onlar: “Senin kullarının yanından geldik. Senin için toplanmışlar, seni anıyorlar, sana tekbir ve tehlil getiriyorlar, seni ilimle müzakere ediyorlar, sana hamd ediyorlar, senden istiyorlar.” derler.

Cenâb-ı Hak sorar:

“Benden ne istiyorlar?” Melekler:

“Senden Cennetini istiyorlar.” derler.

Cenâb-ı Hak: “Onlar benim Cennetimi gördüler mi?” der. Melekler:

“Hayır yâ Rabbî!” derler.

Allah: “Görmüş olsalar ne yaparlardı?” der.

Melekler: “Senden eman dilerlerdi” derler.

Allah: “Benden neden eman dilerler?” diye sorar.

Melekler: “Senin Cehenneminden yâ Rabbi!” derler.

Allah: “Onlar benim Cehennemimi görmüşler mi?” der.

Melekler: “Hayır!” derler.

Allah: “Cehennemimi görmüş olsalar ne yaparlardı?” der.

Melekler: “Senden mağfiret dilerlerdi.” derler.

Nihayet Allah: “Ben onları mağfiret ettim, ne diledilerse kendilerine verdim. Onları korktukları şeyden emin kıldım.” buyurur.

Bunun üzerine melekler: “Ya Rabbi! İçlerinde filân var; günahı çok! Oradan geçerken onlara takılıvermişti!” derler.

Allah: “Onu da affettim. Onlar öyle bir cemaat ki, onlarla düşüp kalkan günahkâr olmaz.” buyurur.”5

RİSALE-İ NUR KÜLLİ ZİKİRDİR

Sahabe-i güzin ile başlayan bu zikir meclisleri İslâm tarihi boyunca tarikatlarla ve medreselerle devam etti. Tarikat ehli cehri veya hafi olarak Allah’ı zikrettiler. Medreseler ilim yoluyla Allah’ı zikrettiler. Tarikatın kalp ile yaptığını medreseler akıl yoluyla yaptı.

Günümüzde ise Risale-i Nur, bu iki zikir akımını birleştirdi; ilim ve iman meclisleri olarak ortaya koydu. Kalp ve aklı kardeş yaptı. Nefsi de aynı meclise dâhil etmek suretiyle, lâtifeleri, kuvaları, duyguları (yani tarikatın letaif-i aşeresini) aynı ilim meclisinin talebeleri kıldı. Dünyayı bir zikirhane-i rahman yaptı.6 Bütün sesleri zikir saydı.7

Bediüzzaman, ulûm-u imaniyeden olan Risale-i Nur derslerinin hem küllî zikir, hem geniş fikir, hem kesretli tehlil, hem kuvvetli İmân dersi, hem gafletsiz huzur, hem kudsî hikmet, hem yüksek bir ibadet-i tefekküriye gibi nurlardan olduğunu8 ifade eder. Her bir dersin melekleri gıpta ettirdiğini, bu derslerin nice görünmeyen akıl ve şuur sahibi ruhanilerce dinlendiğini beyan eder.9

GÜNÜN DUÂSI

Ey günahkârların Kendisinden af umduğu! Ey tövbekârların Kendisinden rahmet beklediği! Ey kullarının Kendisini çok zikrettiği Allah’ım! Zikrimizi artır! Fikrimizi tefekkür kıl! Şükrümüzü ziyade eyle! Âmin.

Dipnotlar:
1- Bakınız: Bakara Sûresi: 152, 200; Araf Sûresi: 205; Taha Sûresi: 14.
2- Fahrettin-i Razi, Tefsir-i Kebir, Araf Sûresi: 205.
3- Tecrid-i Sarih Tercümesi, 2/724.
4- Mesnevî-i Nuriye, s. 89.
5- Müslim, Zikir Meclislerinin Fazileti, 8/2689.
6- Sözler, s. 23, 215, 301, 321, 425; Mektubat, s. 195; Lem’alar, s. 123, 363; Şuâlar, s. 57, 106; Mesnevi-i Nuriye, s. 23.
7- Sözler, s. 200.
8- Kastamonu Lâhikası, s. 194.
9- Barla Lâhikası, s. 143, 144.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*