Kur’ân medeniyetine giden yolun yolcusu olmak

Camiamızın çok önemli bir kurumu olan Risâle-i Nur Enstitüsü bu yılki “Bediüzzaman’ı Anma Programı ve Haftası” çerçevesindeki konu başlığını “Said Nursî’ye göre insanlığın kurtuluş reçetesi Kur’ân Medeniyeti” başlığı altında tesbit etmiş. Bu yıl ülke içinde ve dışındaki her türlü faaliyet bu çerçevede yürütülüyor. Çok güzel neticeleri de beraberinde getiriyor.

İnsanlığın çok ciddî problemlerle karşı karşıya geldiği böyle bir dönemde bu konu fevkalâde önem arz ediyor. “Müslümanım, Kur’ân’a inanıyorum ve seviyorum” diyen herkese de büyük bir sorumluluk düşüyor. Bunun için de; Avrupa medeniyetiyle İslâm Medeniyetinin çok dikkatli ve derin bir şekilde mukayese edilip, Avrupa medeniyetinin yanlışlarının, İslâm medeniyetinin doğrularının her sahada tek tek ortaya konulup yanlışlardan dönme, yerlerine yenilerini ikame etmek için de irşad ve talim hareketinin yaygınlaştırılarak devam ettirilmesi ve en kısa zamanda tatbikata geçilmesi gerekiyor.

Allah’a binlerce şükrolsun ki bütün vatan sathında illerimiz, ilçelerimiz, beldelerimiz bu konuda büyük hazırlıklar yapıyor, plânlar üzerinde çalışıyor. Konferans, seminer, panel, sempozyum ve derslerle iç ve dış dünyada kalp ve gönüllerde yeni kapılar açıp bir manevî his ve heyecan dalgası meydana getirme gayreti kesintisiz devam ediyor.

Bu yılki taçlanmış panelimiz garip, masum, mahzun; fakat temiz, inançlı, samimî, mert ve hasbî insanların diyarı Bosna–Hersek’in başşehri Saraybosna’daydı. Oraya ciddî bir çıkarma yapıp büyük ölçüde hedeflenen maksada ulaştık. Bunun yanında oraların şartlarını yerinde müşahede edip, şimdiye kadar o coğrafyaya ilgisizliğimiz ve ihmalimizi de görmüş olduk. Program dahilinde oralara giden kardeşlerimiz, ülkemiz şartlarına göre çok ciddî sıkıntılar da çektiler. Ama o sıkıntı ve çileleri hemen meyveye ve müsbete dönüştürmenin gayret ve plânı içerisinde olmalıyız. Bundan böyle bu konularda şikâyete de, istirahat, tembelliğe ve umursamazlığa da hiç mi hiç mazeret ve müsamahamız olamaz!

Derhal oradaki kardeşlerimizle irtibat kurup, ecdadımızın attığı temelleri beş yüz küsur seneden sonra tekrar imar ve ihya etmek için yapılan dâvetlere kulak verip, o coğrafyada ciddî bir irtibat ve hizmeti başlatmak zorundayız. Dünyanın şartları, kudsî dâvânın icapları bizi hiç olmazsa bir kısım himmet ve gayretlerimizin buralara yönlendirilmesinin gerekliliğine zorluyor.

Saraybosna’dan sonra geçen hafta Türkiye’nin önemli siyaset ve kültür merkezlerinden olan İzmir ilimizde aynı paneli o bölgeden gelen dostlarımızla ve değerli İzmir halkıyla birlikte yaşadık. Konu ve konuşmacılar aynı olmasına rağmen Kur’ân deryasından çok daha güzel ve anlamlı mesajlar verildi. Sanki on beş günde panelin konusu ve muhtevası tamamen değişmiş gibiydi. Konular güncel ve hayatî olunca panel çok canlı ve akıcı bir şekilde cereyan etti..

Açış konuşmasında Gazetemiz İmtiyaz Sahibi ve Yönetim Kurulu Başkanı muhterem Mehmet Kutlular Ağabey, Üstadın “mimsiz medeniyet” tarifine ve materyalist felsefeye bakış açısını, batı ve doğu medeniyetlerini tahlilini çok iyi bir şekilde izah etti. Fevkalâde isabetli ve faydalı bir konuşma oldu.

Akademisyen ve Star Gazetesi Yazarı Dr. Cemil Ertem, Üstadın dünyayı okuyan o müthiş dehası ve ufkuna hayranlığını sık sık dile getirerek; Bediüzzaman’ın asrın en büyük nimeti ve sistemi olan gerçek manadaki “hürriyet” kavramının yanında, çoğu kimsenin şimdiye kadar bahsetmediği ve değinmediği, ama oldukça önemli olan ve “hürriyet” kavramıyla adalet kavramına çok yakın olan “malikiyet” kavramını yıllar önceden gündeme taşımasına hayret edip dünyanın mutlaka “Kur’ân Medeniyetine” dönüş yapıp ona teslim olacağına inanması çok ilginç bir tesbitti.

“Ortadoğu’da da, Adriyatik kıyılarında da AB gibi sınırlar yıkılacak ve kalkacak. Bunun yerine insanlık; ‘ümmet’ kavramıyla ve tatbikatıyla tanışacak!” diyen Dr. Cemil Ertem’in bu iddiası ve yorumu, Bediüzzaman’ın: “Şu istikbal inkılâbatı içerisinde en yüksek, gür seda İslâm’ın sedası olacaktır!” tesbitinin bir akademisyen tarafından keşfi ve izahıydı. Bu fikir insanlığın geleceği için ciddî bir ufuk, güzel bir çözüm ve ihtiyacın kaynağının tesbit ve tebcilinden başka bir şey değildi. Bu konu derin bir inceleme ve yorumun işaretlerini veriyordu.

Bosna-Hersek’in yiğit, sakin, kendinden emin, imanlı dâvâ ve ilim adamı Prof. Dr. Cemaleddin Latiç’in “vahye” dayalı medeniyete insanlığın, özellikle de Avrupa’da yaşayan insanların hayatî ihtiyaçları olduğuna dikkat çekmesi bir başka güzel pencere ve ümit ışığıydı. Doğu Medeniyetinin başlangıcının ve delilli tarihî sürecinin olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini, insanlık için var olduğunu ve toplumun bütün dertlerine her zaman ve zeminde çare olup çözüm ürettiğini çok ciddî bir şekilde öne çıkaran ve vurgulayarak açıklayan Prof. Dr. Lâtiç; “Batı medeniyeti”nin bir aslı ve esası olmadığını, tarihi de olmadığını belirterek; çıkarcı, sömüren, tahrip eden ve kendisinden başkasına hep zarar veren bir mantalitenin Batıdaki adının “vahşî kapitalizm” olduğunu üstüne basa basa misallerle izah etti. “Bizim yönümüz doğudur ve Kur’ân yoludur!” tesbitinde bulunan Prof. Lâtiç, “Şeytanla melek barışmaz!” diyen Bediüzzaman’ın tesbitini terennüm ediyordu.

Yepyeni bir anlayış ve sağlam bir temel atarak, İslâm’ın özüne dönerek ve onu bire bir yaşayarak ancak istenen hedefe gidilebileceğine ve mutlu bir toplum hayatı yaşanabileceğine dikkat çeken Prof. Latiç, Bediüzzaman’ın Türklere ait bir âlim olmadığını, Boşnak halkının da müçtehidi ve mânevî lideri olduğunu kabullendiklerini beyan ve ikrar etti.

Bundan dolayıdır ki özel sohbetimizde gazetemiz ve camiamızın hizmet faaliyetlerini biraz izah edip bilgilendirince, haftalık veya aylık Yeni Asya’ya yazı yazmak istediğini ısrarla kendisi istedi ve tekrar etti. Biz de bu konuda kendisiyle mutabakata vardık ve sözle de olsa anlaştık inşaallah. Yetkili kurullarımızda bunu görüşüp, bize uzatılan bu eli boşlukta bırakmamanın en kısa zamanda yollarını arayacağız inşaallah.

Prof. Dr. Ahmet Battal Hocamızın, “Kur’ân Medeniyeti” konusunda; “adalet ve hak kullanımı” başlığı altında çıkardığı yirmi adet soru ve yine referans kitap olan Risâle-i Nur Külliyatı’na dayanarak bu sorulara verdiği kısa, özlü, anlamlı cevaplar, vurgular ve görüşler toplum vicdanında mutlaka ma’kes bulacağına ve dalga dalga yayılarak ülke insanlarının kafasında “demokrasi ve hürriyet” kavramının yerleşip, gelişmesine, lâfızda kalmayıp icraata geçeceğine inanıyoruz.

Büyük Müctehid Üstad Bediüzzaman’ın Kur’ân uğruna çektiği bunca çilenin meyvelerini ülke insanıyla böyle hür ortamlarda paylaşınca; Yaratan Rabbimize, rahmetin sistemleşmiş hâli dinimize, ahkâm, düstur ve prensipler manzumesi Kur’ân’ımıza, rahmet ve adalet timsâli yüce Peygamberimize (asm) olan imanımız artıyor. Bu hakikatleri bu asra taşıyıp mal eden Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî’ye olan bağlılığımız ve sadakatimiz de mesafe kat edip gelişiyor.

Bu nurlu kervan Allah’ın inayetiyle durmaksızın, sınırları ve zamanları aşarak yoluna devam ediyor.

Allah nasip ederse, gelecek haftadaki yazımızda “Nur Haberlerimiz” ve panel programlarımız dünyanın öbür ucundan Avustralya’dan olacak. Oradaki dostlarımız ABD’deki vakfımızın kurucu genel başkanı Prof. Dr. Süleyman Kurter ile eşi, değerli ablamız Havva Hanımefendiyle birlikte bizi de dâvet ettiler. Orada da iki ayrı önemli şehirde ve üç ayrı mekânda “Çağımızın Sorunlarına Çözüm Arayışları ve Bediüzzaman Modeli” başlığıyla program yapmaya devam edeceğiz inşaallah. Almanya zaten her yıl yapıyor, şu anda ilk hedef ABD çapında büyük bir organize yapmak. İnşaallah kısa zamanda oralarda da bu tür faaliyetleri yapmak ümidindeyiz.

Bu uzun ve yorucu yolculuk için duâlarınızı bekliyoruz.

Kur’ân’ın nurlu ve bereketli rahmetinin bütün insanlığa mal olması dilek ve temennilerimle…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*