Kur’ân teknolojiye de işaret eder2

Kur’ân’ın, medeniyet harikaları, buluş ve keşiflerden “açıkça” bahsetmemesi noksanlık, kusur değil; bilâkis bir hikmettir; yerinde bir uygulamadır. Çünkü, henüz ışığı bize ulaşmamış, 10 milyar ışık yılı uzaklıkta bulunan; uçaklardan katrilyonlarca kat büyük ve birkaç bin kat hızlı milyarlarca yıldızı barındıran milyarlarca galaksi bulunmaktadır.

Eğer medeniyet harikalarından isim vererek açıkça bahsetse; o takdirde, ifâde ve üslûp dengesi bozulurdu. Kur’ân; hikmetli ve belâgatlı söz söyler. Belâgat ise, tesirli, sanatlı, sözün düzgün, kusursuz, yerinde, hâl ve makamın icabına göre söylenmisidir. Dolayısıyla, medeniyetin teknolojik ürünlerinin hakkı; ancak, bir “imâ veya işâret” olabilir. Ki, onlara mu’cizevî işâretler yapılmıştır. Dolayısıyla şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Kur’ân, hem teknik, hem de sosyal meselelerin inceliklerinin prensiplerini de taşımaktadır.

İslâmiyet, fenlerin/ilimlerin efendisi, mürşidi (doğru yolu göstereni), gerçek ilimlerin reisi, babasıdır. O halde; Avrupa ve Amerika’dan getirilen ve gerçekte yine İslâmın malı olan fen ve san’atı, İslâma zıt gibi göstermek büyük bir insafsızlık olsa gerek.1 Aslında, Müslüman olmayanların keşfettiği bir çok fennî, sosyal buluş ve tesbit; “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır” 2 hakikatiyle; “akıl için yol birdir” prensibinin gereği olmakla beraber İslâmiyetten direkt veya endirekt etkilenmiş, ondan ilham olarak ders alınmıştır denilebilir. Kur’ân ve Sünnet’in esasları, prensipleri (baştan sona insan rûhunun olgunlaşması; hak ve hürriyetlerini içerirler) kartopu gibi akıldan akıla, zihinden zihine, dimağdan dimağa, toplumdan topluma, asırdan asıra, kültürden kültüre, uygulamadan uygulamaya uğrayarak insanlığa kâinat çapında bir tefekkür, ilim-irfân ufku açmış; veri sunmuştur. Birçok bilim adamı, özellikle Batılı düşünür ve müsteşrik/oryantalistler yazdıkları kitaplarda bu örneklere bol bol yer vermişlerdir.

İlmin efendisi İslâm; öncüsü Müslümanlar olduğuna bir başka delil de; muazzam kâinat kitabının ezelî yorumcusu, tercümanı ve okuyucusu olan Kur’ân’ın;3 onu okuyanları, anlamaya çalışanları “Düşünmüyor musunuz” 4, “Ey akıl sahipleri ibret alınız” 5, “Bakmıyor musunuz, anlamıyor musunuz, okuyunuz, inceleyiniz, araştırınız” diye ilim ve araştırmaya teşvik ederek kâinata yönlendirmesidir. Bunu pek çok tekrar ile aklı şahid tutuyor ve ikaz ediyor ve akla havale ediyor, tahkike sevk ediyor. Onunla, ilim ehli ve akıl sahiplerine, din namına makam veriyor, ehemmiyet veriyor. Katolik mezhebi gibi aklı azletmiyor, düşünürleri susturmuyor, körü körüne taklit istemiyor.6

Namaz, oruç, zekât, hac gibi temel ibâdetlerde bile 5’er, 10’ar âyet bulunurken; “tefekkür/düşünme ve ilime” dâir olanlar 750’yi aşmaktadır.

Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat, s. 140.
2- Kur’ân, Necm, 39.
3- Tarihçe-i Hayat, s. 140.
4- Kur’ân, En’am, 50.
5- Agk, 2.
6- Sözler, s. 330.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*