Kur’ân-ı Kerîm üzerinde çıkacak fitnenin engellenmesi

Kur’ân-ı Kerîm nazil oluyordu. Peygamberimiz (asm) onu yazdırmak ve neşretmek vazifesi ile mükellefti. Ama ne var ki “Ümmi Peygamber” olduğu için okuması ve yazması yoktu. Bu sebeple vahiy kâtiplerine yazdırıyordu ve ezber ettiriyordu.

Vahiy kâtipleri de derilere, taşlara, hurma yapraklarına ve tahtalara yazdıkları kısa âyet ve sûreleri elden ele ulaştırarak gizli açık neşrediyorlardı. Böylece elden ele dilden dile, Mekke’den bütün Arabistan’a ve Habeşistan’a Kur’ân ve iman hakikatleri ulaşıyordu.

Medine’de de aynı durum devam etti. Kur’ân bir kitap halinde toplanmamıştı. Çünkü vahiy devam ediyordu. Vahiy ancak Peygamberimizin (asm) vefatı ile bittiği için Kur’ân-ı Kerîm hafızların hafızalarında ve ellerdeki levhalarda ve dağınık bir durumda idi.

Peygamberimiz (asm) vefat etmeden önce ümmetine iki şeyi vasiyet etmişti. Birincisi Kur’ân-ı Kerîm’in muhafazası, ikincisi de sünnetin muhafazası. “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyarsanız kurtulursunuz!” (Muvatta, Kader, 3; Tirmizi, İlim, 77.) buyurmuştu.

Hz. Ebubekir halife olunca ilk iş olarak “Kur’ân-ı Kerîm’i” bir kitap haline getirmek için bir komisyon kurdu. Bunun başına da Peygamberimizden (asm) hiç ayrılmayan ve bütün Kur’ân-ı Kerîm’i bizzat Peygamberimizden (asm) öğrenip hıfzeden Zeyd b. Sabit’i (ra) getirdi.

Hz. Ebubekir’in (ra) bu icraatına ilk karşı çıkan yine Peygamberimizin (asm) saf ve samimî sahabeleri oldu. Zira Hz. Ebubekir (ra) Peygamberimizin (asm) yapmadığı bir şeyi yapmaya teşebbüs etmişti. Bu ise bid’attı. Peygamberimiz (asm) “Din tamamlanmıştır. Bundan sonra dinde yapılan her yenilik bid’attır. Bütün bid’alar dalâlettir ve bütün dalâlet yolları cehenneme çıkar.” (Müslim, Cuma, 43.) buyurmuşlardı. Dolayısıyla bu teşebbüs büyük bir günah olabilirdi.

Sahabeler istişare ettiler. Bu teşebbüs dine, Kur’ân’a ve İslâm’a zarar verecek bir teşebbüs değildi. Şayet Kur’ân toplanmazsa asıl tehlike o zaman başlayacak ve münafıklar “Bizde Allah’ın bir âyeti var, peygamberden şu âyeti öğrendim.” diye uydurma âyetler ve sûrelerle ortaya çıkabilir ve Kur’ân-ı Kerîm de İncil ve Tevrat gibi tahrif edilebilirdi. Nihayet görüşmeler sonunda sahabelerin ileri gelenleri ittifakla Kur’ân-ı Kerîm’i toplayıp bir kitap haline getirmenin bid’at olmayacağı ve dine zarar vermeyeceği, bilâkis Kur’ân-ı Kerîm’e ve Allah’ın dinine büyük hizmet olacağı konusunda “icma ve ittifakla” karar verdiler.

Böylece kötü niyetli münafık ve din düşmanlarının oyunları bozulmuş ve onların saf ve samimî Müslümanları aldatarak “Peygamberin yapmadığını yapmak bid’attır. Bid’at büyük günahtır.” diye kafalarını karıştırıp dini hassasiyetlerini istismar ederek Kur’ân-ı Kerîm’i tahrif etmelerinin önü ebediyyen kapanmış oldu.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*