Kur’ân’ı okumak mı, Kur’ânca yaşamak mı?

Günümüzde, toplumun bir kesiminde Kur’ân-ı Kerîm, sadece namazlarda, mevlidlerde ve kabirlerde, Ramazan ayında mukabelelerde ve taziyelerde okunan bir kitap haline geldi.

Adeta, Âkif’in

“İnmemiştir hele Kur’ân şunu hakkıyla bilin. / Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için.” beytini hatırlatırcasına…

Peki asıl olarak, Kur’ân’ı okumak mı, yoksa yaşamak mı gerekmektedir?

Elbette “Her ikisi de” diyebiliriz. Ya da yaşamanın yolunun zaten okumaktan geçtiğini de söyleyebiliriz.

Evet Kur’ân’ı okuyoruz; ama Kur’ân eksenli yaşama gayretimiz, okuma gayretimizin biraz daha gerisinde değil mi?

Kur’ân Rabbimizden indirilen ve maddî-manevî bütün hastalıklarımıza çare olabilecek İlâhî bir ilâçtır. Bizler o ilâcı yudum yudum veya kapsül kapsül içmektense, ‘prospektüsünü’ okumayı tercih ediyoruz. Ve o ilâcı titizlikle kullanmaktansa, kat kat örtülere sarıp bir köşeye kaldırıyor, duvarlarda asılı bekletiyoruz. Kur’ân-ı Kerîm, Rabbimizin kullarına rahmetiyle, muhabbetiyle, merhametiyle, şefkâtiyle ve bütün gönüllere tecellisiyle gönderdiği “açık bir mektup”tur. Bütün dertlerin dermanı, o İlâhî ve mu’cizevî fermanda mevcuttur.

İnsanlık, yaratıldığı andan itibaren asırlarca o ‘mektubu’ bekledi. Gönderilen her peygambere, ilmin ve hakikâtin kenarından, köşesinden tutan her ilim sahibine o ‘mektup’tan bir işaret, bir emâre sorup durdu. Gün geldi o ‘nihaî mektub’un ilk satırları Hira yamaçlarından doğuverdi. Belli bir zamana kadar bu ümmetin bütün yaşantısını bu İlâhî ferman belirledi. Sahabeler, Allah dostları, İslâm âlimleri en ufak bir davranışlarını bu hayat kitabına uyarlayabilmek için kılı kırk yardılar; onun kesin çizgilerini aşmadılar, aşmayı bir an bile akıllarına getirmediler. Onların hayatları Kur’ân’dan ibaret oldu.

Zaman geçtikçe Müslümanlar Kur’ân ile olan bağlarını gevşettiler ne yazık ki. Gittikçe Müslümanların hayatında Kur’ân’ın tesiri azaldı, onun yerini dünyevî ve nefsî mevzular doldurdu. Bir kırılma başladı. Kırılma derinleştikçe, Kur’ân’dan uzaklaştık, kalplerimizde ve gönüllerimizde Kur’ân’ın manası kayboldu, sadece lâfzı kaldı. Âdeta âyetlerin içi boşaldı, sûreler mana-yı ismî’den ibaret hale geldi. Artık değil en ufak davranışlarımızda, en mühim kararlarımızda dahi Kur’ân’a müracaat etmez olduk. Okumak, anlamak ve yaşamak gerekirken biz sadece okuduk, ama “Kur’ân bize ne diyor?” diye mânasını anlamadık, yaşamadık. İlâçları aldık ama kullanmadık. Sadece prospektüsünü okuduk…Hastalıklar bütün vücudu sardı…

Gelin, bu Ramazan ayında ilâcın tadına bakalım. Az az da olsa kullanalım, faydalanalım, hastalıklarımıza çareyi onda arayıp, bulalım. Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanalım inşaallah.

Ramazanınız mübarek olsun, Ramazanda mübarek olun. Okuduğunuz mukabeleler kabul ve o değerli âyetler hayat biçiminiz olsun.

Hayırlı Ramazanlar…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*