“Ezelî Güneş’in manevî hidayet nurlarını temsil eden Kur’ân-ı Kerîm, akıl ve kalp gözüyle hak ve hakikati görmeyi temin eder.”
Bediüzzaman Said Nursî (Asa-yı Musa)
Kur’an-ı Kerim nazil olmaya başladığı andan itibaren belâgatiyle bütün dinleyenleri hayrette bırakıyordu. Hatta müşrikler bile gizli gizli dinlemekten kendilerini alamıyorlardı.
Ebu Süfyan, Ebu Cehil ve Ahnes b. Şerik, arka arkaya üç gece boyunca Allah Resulünün evinin dibinde gizlenerek Kur’ân’ı dinlediler. Sonunda Ahnes, Ebu Cehil’e sordu:“Muhammed’den dinlediklerin hakkında ne dersin?”
Ebu Cehil’in cevabı şöyleydi:
“Biz Abd-i Menaf oğullarıyla şeref ve mevkiyi paylaşmadık. Onlar ziyafet verirlerse biz de veririz. Onlar cömertlik gösterirlerse biz de gösteririz. Onlar ne yaparsa yapsın, aynısını biz de yaparız. Tam onlarla aynı seviyeye gelmiştik ki, “İçimizden bir peygamber çıktı. O’na gökten vahiy geliyor.” dediler. Artık bu noktaya ulaşamayız. Yapacağımız tek şey, onların peygamberini inkârdır.”
***
Bedevi Araplardan biri Kur’ân-ı Kerîm’in şu âyetini işitir işitmez secdeye kapandı: “Fesda’ bima tü’mer” (Emrolunduğun şeyi açıkça söyle!” (Hicr Sûresi: 94)
Bunun üzerine ona.
“Sen Müslüman mı oldun?” dediler.
O:
“Hayır! Ben bu âyetin fesahatine secde ediyorum.” dedi.
Benzer konuda makaleler:
- Kur’ân fıtrata hitap ediyor
- Hadis ve vahiy
- Kul amentu billahi sümme’stekım!
- Vahiy,Sünnet ve Gelenekler
- Kur’ân-ı Kerîm üzerinde çıkacak fitnenin engellenmesi
- Mazlûmların imdadına koşanlar
- Sahura kalkmasak olmaz mı?
- Kabir hayatına hazır mıyız?
- Günahlarınızı yakmaya hazır mısınız?
- İdam-ı ebedî ve Cehennem azabı
İlk yorum yapan olun