Kurban olma vakti

Yaradan’a yakın olmak için kan akıtmak, can vermektir kurban. Hayatın sermayesi olan ruhunu O’na teslim etmek, kendini ortadan kaldırmak, O’na vasıl olmaktır kurban. İnsan kendinden ve masivadan ne kadar uzaklaşırsa, Rabbine o kadar yaklaşır.

Onun için insanı dünyaya bağlayan ne kadar sevgili varsa, hepsini ortadan kaldırmak, sadece O’nu düşünüp O’na koşmanın adıdır kurban. Sevgiliye ve sevdiğine yakın olmanın en son mertebesidir. Can perdesini ortadan kaldırmak, perdesiz olarak Sevgili’ye kavuşmaktır. Onun için kurban sevinçtir, mutluluktur, vuslattır. Onun için kurban, bayramdır.

Kurban, sevginin zirve noktasına çıkabilmektir. Kurban, sevgiliyle bir araya gelip göz göze bakabilmektir. Kurban, sevginin ateşinde pervane olup kendini yakabilmektir. Anneler evlâtlarını severken, “Annen sana kurban olsun” derler. Senin için canım feda olsun, senin yolunda yok olayım diye sevgilerini dile getirirler.

Kurban, insanın sevdiği bir şeyi sevgilisi için feda etmesidir. İnsan neyi sever diye baktığımız zaman, evvelâ nefsini sevdiğini görürüz. Nefis ise, kendini beğenir, kendini sever. Dünyayı sever. Malı, mülkü, şöhreti ve serveti sever. Böylece, hakikî imanın hanesi olan kalp köşkünü mecazi sevgiler ve sevgililer doldurur. İnsan ahiret yerine dünyaya, beka yerine fenâya, Hüda yerine hevaya bağlanır. İşte kurban, bu muzır bağları kesip atmaktır.

Kurban, Sevgiliye yakın olma hali olduğuna göre, sevgili ile aramıza giren engelleri ortadan kaldırmak, onlarla olan bağımızı kesip atmaktır. Böylece, yaklaşabildiğimiz kadar O’na yaklaşmaktır. İnsanın Rabbine en yakın olduğu an, secde anı olduğuna göre, bizi secdeye kapanmaktan alıkoyan şeyleri kurban edebilmektir. Seccademize binerek Mi’rac merdivenlerini çıktıkça kurbiyetimizin arttığını göreceğiz. Mi’racın ilk Yolcusu’nun (asm) izinden giderek yaklaşmaya devam edebiliriz. Ama Mi’rac yoluna çıktığımız zaman, önümüze çok muzır mâniler çıkıyor. Bir çok dessas zalimler, yolumuza pusu atıp barikatlar kuruyorlar. En başta enemiz karşımıza çıkıyor, bizi meşgul ederek Sevgiliye yaklaşmamıza engel oluyor. Öyleyse, önce enemizi kurban edelim. Kalbimizde taşıdığımız gurur, kibir, hased ve husûmet, kin ve nefret gibi marazlar varsa, onları ortadan kaldıralım.

Kalbimizi bir yoklasak, ne kadar fuzulî ve faydasız sevgilerle dolu olduğunu göreceğiz. Bir çok kalp, sevgi çöplüğünden farksızdır. Dünya sevgisi, mal mülk sevgisi, şan ve şöhret, para ve servet, makam ve mevkii sevgisi, fâni ve mecazi aşklar ve daha pek çok sevgi kırıntısı, hakiki sevgiye çok az yer bırakmıştır. Halbuki her şeyi lâyık olduğu ve hak ettiği kadar sevecek olsak, kalbimizde taşıdığımız bir çok sevginin bir çer çöpten ibaret olduğunu göreceğiz. İşte bu Kurban Bayramı vesilesiyle kalp hanemizdeki mecazi sevgileri kurban ederek, hakikî sevgiliye yer açmalı ve Mi’rac yolumuz üzerindeki engelleri ortadan kaldırmalıyız.

İçimizdeki husûmeti kurban edersek, muhabbete yol açılacaktır. O zaman bir öksüzün başını okşamak, bir muhtaca yardım etmek, bir yolcuya ikramda bulunmak, bir kimsesizin halini hatırını sormak çok daha kolaylaşacaktır. Bu ameller de bizi Rabbimize yaklaştıracaktır.

Kalbimizde taşıdığımız adaveti kurban etsek, kimseye düşmanlık beslemez, herkesle dost olur, her yerde barış ve kardeşliği tesis etmiş oluruz. Yaratılmışı Yaradan’dan ötürü sever, mahlukata muhabbetle nazar ederiz. Böylece bizi Hâlık’ımıza yaklaştıracak bir yola girmiş oluruz.

Üstad Hazretlerinin ifade ettiği kardeşler arasındaki tefâni sırrına sahip olmak da bir kurbanlık iştir. Yani kardeşlerin birbirinde fâni olması, kardeşinin nefsi için kendi nefsini kurban etmesidir. “Fena fi’l-ihvan” denilen bu sır, kardeşler arasındaki mesafeyi ortadan kaldırır. Bu sırla husûmet, adavet, niza, münakaşa gibi muzır duygular kurban olur, bütün ihvanlar bir can olur.

Şimdi tam da kurban olma vaktidir. Kurbanlıklarımızı kestik, hayvanlarımızı Hüda yolunda feda ettik. Ama içimizdeki yabanî ve hayvanî hisleri de kurban edelim ki, insanî ve melekî meziyetlerimiz ortaya çıksın. Sonra da birbirimizin meziyetleri ile iftihar edelim.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*