Kürt kardeşim, mert kardeşim!

Bu başlıkta bir yazıyı çoktandır yazmak istiyordum ama bir türlü nasib olmuyordu. Balıkesir Altınova’da meydana getirilmeye çalışılan fitne hareketinin arkasından hemen yazayım dedim. Fakat hemen peşinden Aktütün’de meydana gelen alçakça ve haince tahaccüm (yapanların dışında, yaptıranlar ve göz yumanlar da dahil) biraz geciktirdi bu mevzuda düşündüklerimizi satıra dökmeye.

Çocukluk yıllarımda; Ankara’da, sınıfımızda bazı Kürt arkadaşlarım vardı. Çoğu da mert çocuklardı. Beni de, hakperestliğim ve haksızlığa karşı pervasızlığımdan dolayı severlerdi. Diğer arkadaşlarımızın çoğu onlara yanaşmazken, ben arkadaşlık yapardım. O zaman tanıdığım ve bildiğim Kürt’lerin bozuk kısmı olduğu gibi (tıpkı Türk’lerdeki gibi), çok iyileri de vardı.

Bu vatanın bir evlâdı olan Kürt unsuru ile daha yakından tanışıp bilişmemiz, bizim Risâle-i Nur cemaatine dahil olmamızdan sonra olmuştur. Şu aziz milletin arasına ırkçılık fitnesini yerleştirip birbirine düşürmeye çalışanların rağmına, Nurcuların ırk mülâhazası taşımadan birbiriyle kardeşten daha yakın ve samimî halleriyle hemhâl olmaya başlamıştık. Artık birbirimize kardeşçe münasebetler, şakalaşmalar ile muhabbet, uhuvvet halleri gösteriyorduk. Çoğu da samimî, hasbî, mert ve dinde salâbet sahibi insanlardı. Üstadımızın ve Nurların prensip, ölçü ve dersleri ile ortak paydamız olan İslâm kardeşliğinden başka aklımızdan hiçbir şey geçmiyordu.

Uhuvvet-i İslâmiye düşmanı olan iç ve dış güçlerin teşvik ve kışkırtmasıyla meydan alan ırkçılar, o güçlere âlet olarak güzel memleketimizin güzel insanları arasına fitne sokmaya; etle kemik gibi birbirine geçmiş, birbirinden kız alıp vermiş Türk ve Kürt kardeşlerin arasına ayrılık tohumları ekmeye çalışıyorlar, ama muvaffak olamayacaklar İnşallah.

Doğu’da çalıştığımız yıllarda, vatandaşla, köylülerle, işimiz icabı yakın münasebetlerimiz oluyordu. Biz onlara alt yapı hizmetlerini (yol, su gibi) götürüyorduk. Tabiî bu hizmetlere çok seviniyorlardı. Bir de namaz vakitlerinde onlarla beraber namaz kılınca daha çok seviniyorlar, bizleri bağrına basıyorlardı. Aynı zamanda Nurlardan aldığımız prensip ve ölçüler ışığında hareket ettiğimizden, acaib haller meydana geliyordu. Dinde salâbet sahibi olan bu dindar Kürt kardeşlerimizle, samimî hasbihâllerimiz oluyor, birer devlet temsilcisi olmamızdan dolayı, devletlerine de dolayısıyla güzel gözle bakıyorlardı.

Âlem şahittir ki; eğer Doğu ve Güneydoğu bölgemizde başta Nurcular olmak üzere, tarikat ve cemaatleri (ırkçılık üzere gitmeyen) oradan bir çekip çıkartsak, o bölge çok kısa zamanda elden çıkar. Paşa, her ne kadar cemaatlerin aleyhinde fikir beyan etse de, gerçek bu. Bilenler bilir, o bölgedeki Rafızî ve dinsiz Kürtçülük cereyanlarının faaliyetlerine (onlara göre) ayak bağı olan Nurculardır. Türk’ü Kürt, Kürd’ü Türk olan böylesi bir cemaatin mensuplarının kardeşlik bağları, ahiret ipiyle bağlanmış ve başka hiçbir kuvvet tarafından da çözülemez İnşaallah!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*