Lâhika mektubu gibi…

Nur talebeleri arasında “lâhika mektupları” denince akla ilk olarak Barla, Kastamonu ve Emirdağ Lâhikaları gelmektedir.

Lâhika mektupları yazma ve dağıtma işi, Risâle-i Nur’un ilk yazılmasıyla başlamış ve yıllarca devam etmiştir. Bilindiği gibi risâleler ilk defa Barla’da telif edilmeye başlanmıştır.

Isparta ve civarındaki kıymetli talebeleri bu risâleleri okumak ve yazmak sûretiyle istifade etmişlerdir. Bu zaman zarfında yaşadıkları, duyguları ve karşılaştıkları sorunları mektuplarla Üstadlarına takdim ederek istikametten ayrılmamışlardır. Daha sonra Barla, Kastamonu ve Emirdağ lâhikaları meydana gelmiştir. Lahika mektuplarının meydana çıkması, devam etmesi ve yayınlanması doğrudan Üstad Bediüzzaman’ın tasarruflarıyla gerçekleşmiştir. Bu konuda Bediüzzaman tarafından yazılmış mektuplara bakılırsa, ne kadar değerli olduğu anlaşılır.
Lahika mektuplarının yazılmasında talebelerin özel bir gayreti de yoktur. Belki “okumak ve yazmak suretiyle istifade ve istifaza” söz konusudur. Said Nursî Barla’da yazdığı bir mektupta bu hususu şöyle açıklamaktadır:
“Bir vakit şu fıkralar neşredilecek. Bilmedikleri için, gayet samimî, tasannusuz, hâlisâne ve derece-i zevklerini ve o hakaike karşı şevklerini ifade etmek için, hususî bir surette yazmışlar. Onun için, o takdiratları takriz nev’inden değil, doğrudan doğruya, mübalâğasız bir surette, gördükleri ve zevk ettikleri hakikati ifade etmeleridir.”1
Mektuplar, Bediüzzaman’ın tashih ve tasvibinden geçtikten sonra lâhikalara dâhil edilmiştir. Nur talebelerinin Üstadla ilgili senakâr sözleri bazen değişikliğe uğramıştır. Bazı mektupların tamamı, bazılarının da bir kısmı alınmıştır. Lâhikaların satır aralarında çok ince hakikatler saklıdır.
Bediüzzaman, bir talebesine yazdığı mektupta lâhikaları kasdederek şu değerlendirmede bulunur:
“Şu Risâle bir meclis-i nuranîdir ki, Kur’ân’ın şu münevver, mübarek şakirtleri, içinde birbiriyle mânen müzakere ve müdavele-i efkâr ediyorlar. Ve yüksek bir medrese salonudur ki, Kur’ân’ın şakirtleri onda her biri aldığı dersi arkadaşlarına söylüyor. Ve Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânın hazine-i kudsiyesinin sandukçaları olan Risâlelerin satıcı ve dellâllarına muhteşem ve müzeyyen bir dükkân ve bir menzildir. Her biri aldığı kıymettar mücevheratı birbirine ve müşterilerine orada gösteriyor. Bârekâllah, sen de o menzili çok güzel süslendirmişsin.”2
Bir anlamda yazılan mektuplar ve alınan cevaplar Nur talebeleri için yönlerini gösteren pusulalar hükmüne geçmiştir. Bediüzzaman, her türlü olumsuz şartlara ve baskılara rağmen iman ve Kur’ân dâvâsından asla vazgeçmemiştir. Ülkenin her tarafına yayılmış milyonlarca talebeleri ile adeta büyük bir halk üniversitesi kurmuştur. Yazdığı risâle ve mektuplarla vatana, dine ve millete faydalı milyonlarca insan yetiştirmiştir.
Risâle-i Nurların hayatımızdaki yerini merhûm Zübeyir Ağabey şöyle özetlemiştir: “İmanî bahisleri okuyanlar, ehl-i takva ve ehl-i salâhat olur. Müdafaaları okuyanlar, dâvâsının müdafaasıyla mücehhez olur. Lâhikaları okuyanlar, hadiseler karşısında nasıl hatt-ı harekette bulunacaklarını lâhikalardan öğrenirler.”3
Bediüzzaman, Eşref Edib’e verdiği bir mülakatta, “Ben, cemiyetin îman selâmeti yolunda âhiretimi de fedâ ettim. Gözümde ne Cennet sevdâsı var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin îmânı nâmına bir Said değil, bin Said fedâ olsun. Kur’ân’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmânını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya râzıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistân olur.”4 diyordu.
Bediüzzaman, “hayatının gayesi” olarak kabul ettiği, fen ve din ilimlerinin birlikte öğretileceği Medresetü’z-zehrayı belki resmen gerçekleştirememiş; ama lahika mektuplarıyla yurt sathını açık bir halk üniversitesi hükmüne getirmiş ve uzaktan eğitim vermiştir. Bugün her bir medrese o açık üniversitenin bir fakültesi gibi çalışmaktadır. Bu üniversitede yaş sınırı yok, cinsiyet farkı yok, dil farkı yok, ülke farkı yok, kaydı yok, ücreti yok, süresi yok, yoklaması yok, diploması da yoktur. O kalbe ve akla hitap etmekte; gönüller üzerinde hizmet vermektedir. Öğrenilen bilgiler dünyada da, ahirette de geçerlidir.
Üstad Bediüzzaman’ın 1960 yılında vefatından sonra Nur talebeleri yaklaşık yirmi-otuz yıl ağır ceza mahkemelerinde yüzlerce defa yargılanmış ve sonunda beraat etmiştir. Üstadın hayatında olduğu gibi yine hapishaneler birer Medrese-i Yusufiye olmuştur.
Bu yıllarda Nur talebeleri arasında “lâhika mektubu” yazma geleneği devam etmiş ve bunlar zaman zaman nur derslerinde okunmuştur. Özetle Risâle-i Nur’dan o günkü sıkıntılara çareler sunulmuş, hizmetle ilgili müjdeli haberler ise şevk artırıcı olarak kabul edilmiştir. Bunların pek çoğu hafızamda tazeliğini korumaktadır.
Bediüzzaman yıllar önce kendisinin kışta geldiğini, talebelerinin “cennetâsâ bir baharda” geleceklerini müjdelemişti. Bizler baharda geldik.
O günün lâhika mektupları ihtiyacını, yıllardır büyük ölçüde Yeni Asya Gazetesi ve şimdilerde Sentezhaber gibi internet siteleri karşılamaktadır. Bazılarına göre gazetemiz günlük lâhika mektubu gibidir. Özellikle “Lâhika” sayfasında Risâle-i Nur’dan günün özelliğine göre bir bölüm ve şevkli yazılar yer almaktadır. Gazetenin bütününde ise, nurlu haberlere yer verilmektedir.
Yıllar önce Kastamonu’da evinde ziyaret ettiğimiz merhume Saniye teyzeden her gün gazetemizin Lâhika sayfasını fotokopi ile çoğalttığını ve komşularına dağıttığını dinlediğimizde çok heyecanlanmıştık. Saniye teyze Üstadı hayatta görmüş ve Risâle-i Nur’a hizmet etmiştir. İlerlemiş yaşına rağmen Nur hizmetine koşmaktan geri durmuyordu. Onun dünyasında Lâhika sayfası çoğaltılıp dağıtılması gereken bir lâhika mektubudur. Bu vesile ile Saniye teyzeyi ve ahirete irtihal eden diğer Nur talebelerini rahmetle anıyorum. Onlar, zamanında üzerlerine düşen görevleri yerine getirdiler.
Şimdi sıra bizde…

Dipnotlar:

1- Barla Lâhikası, s. 20
2- Barla Lâhikası, s. 52
3- İhsan Atasoy, Nurun Büyük Kumandanı Zübeyir Gündüzalp, s. 370
4- Tarihçe-i Hayat, s. 960-961

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*