Latife-i Rabbaniyenin hava-i nesîmi Risale-i Nur

alt

Bildiğiniz üzere İslâm dünyası ve Türkiye sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Nasıl ki, maddî havanın bozulması menfî tesir edebiliyor; bu-nun gibi manevî havanın bozulması da, menfî neticeler doğurabiliyor. Böyle sıkıntılı bir zamanda ehl-i imanın himmetlerini âhirete yönlendirmeleri, o havayı temizler, güzelleştirir. Dünya hayatına yönlendiren himmetler ise o havayı kirletir, bozar. İşte, bu kirli havanın zararlarından kurtulmanın çaresi ise; “Risale-i Nur’un gözüyle bakmak ve ne kadar müşkilât ziyadeleşse, kudsî vazife itibarıyla daha ziyade ciddiyet ve şevkle hareket etmektir.”

Ne mutlu bizlere ki; ”bir inayet altında, gayet ehemmiyetli bir hizmette ve ihtiyar ve iktidarımız haricinde bir dest-i gaybî tarafından istihdam ediliyoruz.” (Sikke-i Tasdik-i Gaybî) Ve biliyoruz ki, bu dehşetli zamanda Risale-i Nur’la Kur’ân’a, imana hizmet etmek, hakikaten inayet-i İlâhiyedir.

Risale-i Nur, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın semavî ve kudsî hakikatlerinin tereşşuhâtıdır. Bu eserlerdeki kıymet, doğrudan doğruya Kur’ân’a aittir. Kur’ân okundukça, o da okunacaktır. Bu yüzden Kur’ân’ın hıfzıyla beraber ona da çalışmak elzemdir. (Kastamonu Lahikası)

Neden elzemdir? Çünkü Risale-i Nurlar bu zamanda, iman hakikatlerine, İslâmın esaslarına ve sünnet-i seniyyeye hizmet eder.

Şu dehşetli zamanda bizlere iman kurtarma davasını kazandıran Risale-i Nur’daki Kur’ân’ın hakikatlerine hizmet etmek, akılları geveze, kalpleri serseri eden malayani ve lüzumsuz meselelerle uğraşmaktan çok daha elzemdir. Aksi takdirde insan, maddî manevi her yönden zarar eder.

Öyle ise; “Madem ben sizlere kanaat ettim ve ediyorum, başkalara bakmıyorum, meşgul olmuyorum; siz dahi Risaletü’n-Nur’a kanaat etmeniz lâzımdır, belki bu zamanda elzemdir.” (Kastamonu Lahikası) diyen Üstadımıza sadakatimizi gösterme zamanıdır.

Hem “Mesleğimiz, tecavüz değil, tedâfü’dür [müdafaa etmektir]; hem tahrip değil, tamirdir; hem hâkim değiliz, mahkûmuz. Bize tecavüz edenler hadsizdirler. Mesleklerinde elbette çok mühim ve bizim de malımız hakîkatler var. O hakîkatlerin intişarında bize ihtiyaçları yoktur; binler o şeyleri okur, neşreder adamları var. Biz onların yardımına koşmamızla, omuzumuzdaki çok ehemmiyetli vazife zedelenir ve muhafazası lazım olan ve birer taifeye mahsus bir kısım esaslar ve alî hakîkatler kaybolmasına vesîle olur.” (Kastamonu Lâhikası)

İşte tam bu noktada Zübeyir Gündüzalp Ağabey “Vazifemiz hizmettir; muvaffak olmak, insanlara kabul ettirmek Cenâb-ı Hakk’ın vazifesidir. Biz vazifemizi yapmakla mükellefiz…. ümitsizliğe düşme, merak etme! Kat’iyen bil ki; Mele-i Âlânın hadsiz sakinleri, bugün Risâle-i Nur’u alkışlıyorlar” (T.Hayat) düsturunu hatırlatarak ve hizmette nasıl bir yol takip edeceğimizle ilgili “Mesleğimiz meşakkattir. Meşakkat ise bizim gıdamızdır. Rahat isteyen kabre girsin. Bu Nur hizmetinde az dahi olsa bulunanlar çok hürmet, muhabbet ve şefkate lâyıktır” diyerek zor, fakat çok kârlı bir hizmetin içinde olduğumuzu nazarlarımıza sunuyor.

Ömür kısa, lüzumlu işler ise pek çoktur. Bu nedenle sünnet-i seniyye esaslarına azami derecede ittiba etmeli, Risale-i Nur dairesinde iman hakikatlerini muhafazaya çalışmalıdır. Aynı zamanda; bu hizmette yolumuzu aydınlatan, omuzlarımızdaki ağır yükü hafifleştiren, dâvâmızın naşir-i efkârı olan ve her daim Üstadımızın çizgisinden ayrılmayan tüm yayınlarımıza ve Yeni Asya gazetemize de gönülden destek verelim ki, fitne ve fesatlar yol bulup hizmetimize engel olmasın.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*