Leyle-i Kadiri ihya hakikati

Ebedî ve ezelî kelâm olan ve her harfi hikmetle vahyolunan Kur’ân’ın, Leyle-i Kadiri tek başına bir sûre ile büyük bir ehemmiyetle nazara vermesinin anlamı büyüktür.Bu ehemmiyetledir ki Bediüzzaman, “Leyle-i Kadrin hakikatini ve Ramazan’ın yüksek mertebesini kazanmak”tan, “Leyle-i Kadre lâyık bir tarzda çalışmak”tan bahseder. (Kastamonu Lâhikası., 69; Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 150)

“Ramazan-ı Şerifteki hakikat-i leyle-i Kadir gibi, kudsi ve ulvî hakikatleri, yüz bin elle arama”nın gereğini anlamaya ve anlatmaya çalışır. (Kastamonu Lâhikası, 205)

Anlaşılan, sâdece Leyle-i Kadirde değil, bütün zamanlarda Leyle-i Kadirin mukaddes ve yüksek hakikatlerini aramak, mânâsına çalışmak gerektir.

“Kur’ân’ın bâhir bir bürhanı ve kuvvetli bir tefsiri ve o bahrin (denizin) bir da reşhası (damlası) ve o güneşin bir şuâı olan Risâle-i Nur”da, Bediüzzaman, “Leyle-i Kadir’de kalbe gelen pek uzun ve geniş bir hakîkate pek kısaca işâret”te, son asırda insanlık ve İslâm âlemindeki hâdiseleri özlü tahlil eder; musîbet içinde rahmet ve müjdeyi verir…

* * *

İnsanlığın İkinci Dünya Savaşının ardından içine girdiği ruh halini tasvir eden Bediüzzaman, bir düşman yüzünden yüzer mâsumu perişan eden şiddetli zulüm ve istibdâdıyla ve merhametsiz tahribâtıyla, mağlupların dehşetli ümitsizliğe girdiğini anlatır.

Gâliplerin de dehşetli telâş ve hâkimiyetlerini muhâfaza ve büyük tahribatlarını tâmir edememelerinden gelen dehşetli vicdan azaplarıyla ciddî arayışa girdiğini belirtir. (Emirdağ Lâhikası-I, 216; Tarihçe-i Hayat, 446)

Çağımızda maddeye dalan insanlığın, dünya hayatının bütün bütün fânîliğini ve “medeniyet fanteziyeleri”nin aldatıcı ve uyutucu olmasının farkına vardığını haber verir.

Yaratılışındaki yüksek istidâtların ve insanlık mânâ ve mâhiyetini dehşetli yaralandığını, ebediyeti isteyen hislerle ve fıtrî insanî duygularıyla heyecan içinde uyanıp gerçeği aradığını kaydeder.

İşte dünyanın bu “fena ve fâniliğine ve dehşetli tokatları”na karşı hakîki tesellînin yalnız ve ancak Kur’ân’da olduğunu ve “o inkisâr-ı hayal yarasını tedâvî edecek Kur’ân’dan başka olmadığını” ifâde eder…

Doğrusu Bediüzzzaman’ın ifâdesiyle dünyevileşmenin, din ve mâneviyata bigâneleşmenin “en geniş perdesi olan siyasetin rûy-i zeminde (yeryüzünde) pek gaddarâne hakiki sûreti” göründü.

Avrupa’yı kasıp kavuran ve yüzlerce milyon mâsum insanın ölümüne, koskoca bir kıt’anın baştan başa tahrip olup yerle bir olmasına sebep olan savaşların menfaatçi tahripçilik felâketine karşı insanlık, mâneviyat ve gerçek medeniyeti arıyor.

Son çeyrek asırda Afganistan ve Irak işgalleri, Filistin’deki zulüm ve dünyanın çeşitli köşelerindeki fitne, karışıklık ve kargaşa, çıkar ve egemenlik savaşları, baskı ve zulümle huzur ve barışın gelmeyeceğini açıkça gözler önüne seriyor.

Kennedey’den sonra Kissinger’le başlayan süreçle, bir zamanların “dine ciddî taraftar” ve “dinî özgürlükler ülkesi” Amerika’nın, “bozguncu mihraklar”ın ve insanlık düşmanı küresel “ifsad komiteleri”nin rotasına sokulması, bugün en başta Amerikan halkını ve bütün insanlığı rahatsız ediyor.

İslâm âlemi ve Avrupa, politik nedenlerle ve dünyadaki şer odakların husûmetini çekmemek için zâhiren sussalar da, derinden derine dünyadaki hak, hukuk ve “yasa tanımazlığın”, dünyanın başını dehşetli bir belâya sokmasından ciddî endişeli…

İnsanlığın mânâsından bütün bütün kopmayan insanlık, “sefâhet ve dalâlette bozulmuş ve İsevî dininden uzaklaşmış ikinci Avrupa!”nın “deccal gibi bir tek gözü taşıyan kör dehâsı ile insanı hayvanlığın en bedbaht derecesine indiren cehennemî hâlete” düşürmesine karşı çâreler arıyor…

* * *

İşte bundandır ki, Bediüzzaman, Leyle-i Kadiri tahlilinde yalnız bu tespitlerde bulunmaz; bu çöküşe karşı “çâreleri” de gösterir. “Kur’ân’dan başka me’haz (kaynak) ve mercii olmayan Nur Risâleleri”nin, maddeci felsefeden, başıboşluktan, sefâhetten, türettiği anarşi ve teröre karşı çâresizlikten bunalan bîçâre insanlığa gerçek kurtuluş çârelerini getirdiğini beyân eder.

Çârenin pratiğini de gösterir; “eski medreselerde beş o­n seneye mukabil, beş o­n haftada aynı neticeyi temin eden” Risale-i Nur’a nasıl çalışılacağını izâh eder.

Kendi kendine okumakla herkesin bir derece istifade edeceğini, lâkin her bir meselesini tam anlamayacağını; bu bakımdan “iman hakîkatlerinin izâhı olmasının yanısıra hem ilim ve hem ibâdet olan” Risalelerin anlaşılması için “mümkün olduğu kadar her yerde küçücük bir dershâne-i Nuriye açmak lâımdır” diye hizmet tarzını tasrih eder.

Böylece Kur’ân tefsiri Nur Risalelerin neşir çalışmalarının dünyanın her tarafında bu vâhim sosyal belâ ve musîbetlere sed çektiği için, uhrevî faidesi yanında, insanlık, vatan ve milletin dünyevî, sosyal ve siyasî hayatına da pek çok fâidesi olduğunu bildirir.

Formun Üstü

Bunun içindir ki, mübârek Ramazanı ve Leyle-i Kadri ve peşinden gelen Bayramı bütün ruh u canıyla tebrik ve tes’id eder; Leyle-i Kadrin, Müslümanların ve insanlığın saadet ve selametine vesile olması duâsında bulunur.

Risâle-i Nur’un matbaalarda basılması ve neşrinin bu hakikate hizmet ettiğini belirtir. Leyle-i Kadrin hakikatini şefaatçi ederek rahmet-i İlâhiyeden bekler. Leyle-i Kadrin ve Ramazan-ı Şerifin makbul dualarını, bayramın sürurunu hakikî ve geniş ve umumî sürura başlangıç ve vesile eylemesini niyâz eder. (Kastamonu Lâhikası, Sayfa 70; Emirdağ Lahikası, 47, 448)

Leyle-i Kadiri ihya etmek kadar, Müslümanların Leyle-i Kadrin hakîkatini idrakinin ihyasının önemi üzerinde durur. (Barla Lâhikası, Sayfa 176)

Çünkü Leyle-i Kadiri ihyanın hakikati budur…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*