Mahkeme: Said Nursî İslâm âlimidir”

ISPARTA’NIN Eğirdir ilçesindeki Barla kasabasında anayol kavşağına 06.12.2011 tarihli İl Genel Meclisi kararıyla “Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin yaşadığı topraklardasınız” yazıldı. İtirazlar üzerine yazıdan yalnızca “hazretleri” ifadesi çıkartıldı. Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), kararın iptali için yargıya başvurdu. Başvuruyu değerlendiren idare mahkemesi, Diyanet’in Din İşleri Yüksek Kurulu’na “Said Nursî kimdir” diye sordu. Kurulun, “İslâm âlimidir, yetiştirdiği öğrencilerle hareket oluşturmuştur, eserleri Kur’ân tefsiri olarak yorumlanır” cevabı üzerine ADD’nin başvurusu reddedildi. Isparta İdare Mahkemesi’nin kararında şu ifadelere yer verildi:

“Dosyanın incelenmesinden; Isparta İl Genel Meclisi tarafından Isparta İlinin ulusal düzeyde tanıtımının sağlanmasının amaçlandığı bu amaç doğrultusunda alınan 06.12.2011 tarih ve 12/2-363 sayılı kararla Keçiborlu, Gümüşgün, Isparta, Eğirdir yol güzergâhında o yöreyi tanıtıcı, dikkat çekici sloganların billboardlara yazılmasının kararlaştırıldığı. Anılan kararın (g) maddesinde Isparta ili, Eğirdir İlçesi, Barla Kasabası anayol kavşağına ‘Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin Yaşadığı Topraklardasınız’  sloganının yazılması, daha sonra Meclislin 05.04.2012 tarihli kararıyla bu sloganın ‘Bediüzzaman Said Nursî’nin Yaşadığı Topraklardasınız’ olarak düzeltilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle bakılmakla olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Mahkememizin ‘Said Nursî’nin kim olduğu, İslâm tarihindeki yeri, eserlerinin neler olduğu, Isparta İli ve Barla Kasabası açısından nasıl bir öneme sahip olduğu, hayatı ve eserleri değerlendirildiğinde İslâm inancı bağlamında İslâm âlimi olarak kabul görüp görmediğinin’ sorulmasına ilişkin 04.06.2012 tarihli ara kararına Diyanet işleri Başkanlığı’nın en yüksek danışma ve karar organı olan Din İşleri Yüksek Kurulu’nca verilen 10.07.2012 kayıt günlü cevapta özetle; Said Nursî’nin 1878-1960 yılları arasında yaşadığı, yaşadığı dönemin siyasî ve konjoktürel şartlarına bağlı olarak kimi zaman tutuklandığı, sonrasında beraat ettiği, kimi zaman sürgüne gönderildiği, ardından serbest bırakıldığı, düşüncelerini ‘Risale-i Nur’ adını verdiği eserlerinde ortaya koyduğu, İslâm inançlarının temellendirilmesine yönelik açıklamalardan oluşan bu eserlerin din ilimleriyle fen ilimlerine ait verilerin birbirini desteklediği anlayışı üzerine kurulduğu ve yerli ve yabancı araştırmacılar tarafından bir tür ‘Kur’ân tefsiri’ olarak, anıldığı, genel olarak İslâm âlimlerince tenkide tabi tutulmayıp İslâm inançları bağlamında İslâm âlimi il olarak değerlendirildiği, dini konularda eser kaleme alan bir müellif olarak kalmayıp ilgilendiği ve yetiştirdiği öğrencileriyle bir hareket oluşturduğu, 1926 yılından itibaren hayatının yaklaşık 8 yıllık bölümünü Isparta iline bağlı Barla kasabasında geçirdiği, düşüncelerini ortaya koyduğu Risale-i Nur adındaki eserlerinin bir bölümünü burada yazdığı ve ‘Barla Lahikası’ adıyla kitaplaştırdığı belirtilmiştir.

Bu durumda, yukarıda yer verilen Kanun hükmü ve ara karar cevabı ile dava dosyasında yer alan diğer bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden; düşünceleri ve eserleriyle toplumun büyük bir kesimi tarafından kabul gören ve ‘İslâm âlimi’ olarak nitelendirilen şahsın isminin, hayatının önemli bir bölümünü geçirdiği Barla kasabasının tanıtımı için kullanılacak sloganlarda yer almasına ilişkin kararın, kültür ve turizm ihtiyacının karşılanmasına yönelik hizmetlerden olduğunun kabulü gerektiğinden anılan kararda herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı gibi bu durumun yörenin inanç turizminin gelişmesine katkıda bulunacağı sonucuna ulaşılmıştır. Öte yandan, davacının ‘Bediüzzaman, Nursî’ gibi unvan ve lakapların kullanılamayacağı yönündeki iddiasını; unvanların bir kimsenin işi, mesleği veya toplum içindeki durumu ile ilgili olarak kullanılan ad, san, şahıs adlarıyla bir arada kullanılarak,  şahsın ailedeki veya toplumdaki mevkiini gösteren bir ad şeklinde tanımlanması karşısında tanınan ve toplum tarafından kabul gören şahıslar için unvan ya da lakap kullanılmasında herhangi sakınca bulunmadığından yerinde görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davanın REDDİNE, aşağıda dökümü yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, Avukatlık Asgari ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 1.200,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, artan posta avansının kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine, kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren (30) gün içerisinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak üzere, 20.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*