Manevî eğitim zayıflarsa?

alt

Bir toplumda maneviyat eksikliği tam da yaşadığımız problemlerin sebebidir. Toplumun içten çökmesine sebep olur. Sadece kadın ve aileyle ilgili konularda bile çöküşün çatırtılarını duymamak mümkün değil.

Yaklaşık on yıl kadar önce görüştüğüm bir uzman “Bize gelen vak’alardan çıkardığım sonuç şu: On yıla varmaz toplumsal bir cinnet geçireceğiz” demişti. Şimdi zaman bu tesbiti doğruluyor. Toplumun zayıf halkası kadın ve çocuklara yönelik gittikçe yükselen bir çizgide olan şiddet ve suç olayları bu cinnetin boyutlarını gösteriyor. Gerginliği gittikçe tırmandıran kısır siyasî çekişmeler maneviyat eğitimi için kafa yormaya fırsat bırakmıyor. Bu gerçeği geçtiğimiz günlerde hükümetin temsilcileri de ifade ettiler zaten…

ACİL SERVİSTE DOKTORLAR KAVGA EDERSE!

Hiçbir şey yapılmıyor değil. Elbette toplum eğitimi için yapılan güzel faaliyetler var, ama yeterli değil ne yazık ki!

Zira tahrip çok kolay. Tamir etmekse bir o kadar zor. O yüzden tamircilerin sıkı ve plânlı çalışmaları gerekiyor. Gerginlik çıkarmak işleri içinden daha da çıkılmaz bir hale getirmekten başka bir işe yaramıyor. Tablo; hastanenin acil servisinde doktorlar arasında çıkan kavgada tedavileri ihmal edilen hastaların içler acısı halini andırıyor. Sözgelimi çocuk tacizleri konusundaki son gelişmeler aynı zamanda maneviyat eğitimi konusundaki halimizi de ortaya çıkarmıyor mu?

Kaynağını Kur’ân ve Sünnetten alan “mahremiyet eğitimi” eksik olduğunda kalbi ve ruhu derin yaralar almış yeni nesiller yetişiyor.

MAHREMİYET EĞİTİMİ: EN BÜYÜK İYİLİK

Yetişkinler olarak kendimize ve çocuklarımıza yapabileceğimiz en büyük iyilik “Mahremiyet eğitimi”ni kazanmak ve hayatımıza ihlâsla geçirmektir.

Bu eğitim en mükemmel ve tamamlanmış haliyle Peygamberimizin (asm) sünnetinde inceden inceye işlenmiştir.

Anne babaların, büyükannelerin, aile büyüklerinin çocuklarına, torunlarına verecekleri en büyük hediye onlara tesettürün kaidelerini öğretmek ve hayatlarıyla göstermektir.

Zira mahremiyet eğitiminde tesettür temel esastır.

BÜSBÜTÜN ÜMİTSİZ DEĞİLİM

Yaşadığı yıllarda toplumsal hayata ekilen değerlerin tohumlarına bakarak, nasıl meyveler vereceğini anlayan, gören ve tedbirlerini alan Bediüzzaman Hazretleri kadim dostu Eşref Edip’in “Yüz binlerce imanlı talebeleriniz size âtî için ümit ve tesellî vermiyor mu?” sorusunu bakın nasıl cevaplıyordu:

“Evet, büsbütün ümitsiz değilim. Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor. Mânevî temelleri sarsılan garp cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir tâun felâketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sârî illete karşı İslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa İslâm cemiyetinin ter ü taze iman esaslarıyla mı? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. İman kalesini, küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, ben yalnız iman üzerine mesaimi teksif etmiş bulunuyorum.”

HÜLÂSA

Mânevî temelleri sarsılan Batıdan filmi, reklâmı, müziği, romanı, esbabperest bilimiyle bulaşan materyalizm illetine karşı Batının formülleri ile başa çıkmaya çalışmanın mümkün olmadığı günleri yaşıyoruz.

Şimdi iman hizmeti zamanı… “Nur Talebesiyiz!” diyorsak, ömür yettiğince ona çalışmak gerek…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*