Manevî hizmetler siyasete angaje edilemez!..

Risale-i Nur, Kur’ân’ın çok kuvvetli “manevî tefsiri” kabilindedir. Kur’ân’ın lafzından çok, manayı esas alan bir tefsirdir. Onda ki ulvi hakikatler iman, marifet, ahlak ve edep sahasında büyük fütuhat yapmış ve dünyanın dört bir tarafından yükselen bir sedâ olmuş….

“Ben İmanın cereyanındayım, karşımda imansızlık cereyanı var. Başka cereyanlarla alakam yok” 1, diyen Bediüzzaman Hazretleri, iman ve Kur’ânın hakikatlerini izah ve ispat etmiştir.

Risâle-i Nur eserleri kendi malı gibi kabul eden, onun neşrini ve ilanını hayatının en mühim vazifesi telâki edenlere de “Risale-i Nur talebesi” denir.

Her bir Nur talebesi şahs-ı manevi cihetiyle “Ferit Makamı”nın birer azası hükmündedir. Her ne kadar kendi aralarında meşreplere ayrılmışlarsa da, Şahs-i manevîden ayrılma manasına gelmez!…

Bir ağaç tek gövde üzerinde büyür, sonra kol ve dallara ayrılır, dal ve kolların aynı köke mensup oldukları  idrak edilirse hiçbir zararı olmaz. Şayet ayni ağacın dal ve kolları başka ağaçların köklerinin uzantısı gibi birbiriyle çekişir, biri diğerinin meyvesini kıskanırsa o zaman ağaç tamamen zarar görür ve hakeza…..

1980’dan sonra içtimai meselelerden dolayı Nur cemaatinin arasında siyasî tarafgirlik olduğu inkâr edilemez. Siyaset gelip- geçicidir; bu kutsî dâvânın devamı ise cemaatin birlik ve beraberliği, uhuvvet ve ihlâsı muhafaza etmeye ihtiyaç vardır. Bundan dolayı manevî hizmetler siyasete angaje edilemez, edildiği zaman hizmet zarar görür, uhuvvet ve ihlâs kırılır.

İşte bunun için Bediüzzaman Hazretleri, talebelerini aktif siyasetten men etmiş, hayatı boyunca iman ve Kur’ân hizmetini her şeyin üstünde görmüştür.

Nur talebelerinin hadiselere, dünya cereyanlarına ve siyasete bakış açılarını Lahika eserlerinde ortaya koymuştur. Bu daire şahıs eksenli değil, şahs-ı manevîyi esastır tutar, çizgisi meşveret, müspet hareket etmek ve rıza-i İlahi için çalışmaktır.

Has bel kader bir siyasi partinin menfaatine yönelik tasarrufta bulunmaları hâlinde o yüce hakikatlerin gerçek kıymeti perdelenir. Bu düstur İslâma hizmet eden bütün meslek ve meşrepler için de geçerlidir.

Bediüzzaman Hazretleri, mü’min kardeşinin kusurlarına bakarak ona adavet etmek insafsızlık olarak görmüş. Her kesin bir cihetle eksiği olabilir, asıl olan evvela insan kendi eksiğini görüp, hatasını anlaması ve izale ederek içinde ki, kin ve nefreti muhabbette çevirmesidir….

“Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur”

Dipnotlar:
1-Tarihçe-i Hayat, Eskişehir hayatı. S. 274

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*