Medeniyetler ittifakı Medresetüzzehra projesiyle başarılır

Image

En son konuşmacı olan Kâzım Güleçyüz, anayasada yer alan değiştirilemez maddelerle ve başlangıç metniyle demokrasinin olamayacağını söyledi.

Güleçyüz “Hukukta, bilimde ve dünyada yeri olmayan bir şekilde şahsa ve isme izafe edilen bir Atatürk milliyetçiliğini devletin temel nitelikleri arasında sayan ve hiçbir faaliyetin Atatürk ilke ve inkılâpları önünde korunma görmeyeceğini ilân eden bir yaklaşımla hiçbir zaman demokrasi olamaz.

Dolayısıyla tartışmayı “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” maddelerdeki bu tabulara taşımak gerekiyor” dedi.

Güleçyüz, demokratik açılım tartışmaları için “Geçen yıldan beri demokratik açılım tartışılıyor. Tartışmalar Kürt açılımıyla başladı. Ardından Alevî, Roman, Ermeni açılımı. Ama bunlar gelip bir yerde takılıyor. Sonu gelmeyen açılımlarla bir yere varılamıyor. Aslında bu Türkiye’de derin bir tıkanmanın yaşandığına işaret. Bu tıkanma Kemalizm’in getirdiği bir tıkanma. Tıkanmadan, Bediüzzaman modeliyle çıkarız. Bediüzzaman kendisini dindar bir Cumhuriyetçi olarak tanımlıyor. Aslında Türkiye’de kimsenin cumhuriyetle bir sorunu yok. Asıl problem cumhuriyet adı altında uygulanan tek parti diktası. Türkiye’nin bunu aşması lâzım. Dindar cumhuriyet mânâsında demokratik cumhuriyet aşamasına artık ge-çilmesi lâzım” diyerek Said Nursî’nin cumhuriyeti “adalet, meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvet” olarak nitelendirdiğini anlattı.

Güleçyüz, Bediüzzaman’ın din ve fen ilimlerinin bir arada okutulacağı bir üniversite olarak tasarladığı Medresetüzzehra projesini çözüm olarak gösterdi: “Demokrasinin fikrî, toplumsal, ekonomik ve sosyal temellerini oluşturacak projeleri de geliştirmiş bir insan Said Nursî. En önemli projesi Medresetüzzehra. Geçen sene yaz aylarında Cumhurbaşkanı Gül, özel bir üniversite açılışı için Bitlis’e gitti. Orada ‘Bitlis’e üniversite kurmak Mustafa Kemal’in hasretiydi’ konuşmaları yapıldı. Oysa ondan çok önce bu projeyi gündeme getiren Bediüzzaman’ın bunu ifade ettiği tarih, 1910’dur. Sadece Bitlis’e de değil. Diyarbakır’a, Van’a ve daha sonra 50’li yıllarda bütün bölgeye hitap eden, Ortadoğu’ya, Orta Asya’ya, Kafkasya’ya, İran’a, Hint yarımadasına uzanan uluslar arası bir üniversite projesi.”

“O günün şartlarında harpler, Osmanlının son dönemleri, Bediüzzaman’ın vatan müdafaası için cepheye koşması, bir hayli talebesinin şehit olması ve kendisinin esir düşmesi, Medresetüzzehra projesinin gerçekleşmesine engel olan sebeplerden bazılarıdır” diyen Güleçyüz, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İkinci Meşrûtiyetin üzerinden 102 sene geçti. Meşrûtiyet bugün hâlâ demokratikleştirmeye çalıştığımız cumhuriyet sürecinin ilk aşamasıdır. Osmanlı son döneminde 2. Meşrûtiyetle birlikte çok partili bir hayata intikal etti. Medyada çok seslilik, hür tartışma ortamı vardı. O, o günün şartlarında bu sistemi yaşatma ve geliştirme imkânı olmadı. Osmanlının çöküşü ve Ankara merkezli yeni devletin ve TBMM’nin kurulmasıyla beraber yeni bir şans doğmuşken maalesef bu şans kullanılamadı. Bediüzzaman’ın ‘Şu inkılâb-ı azimin temel taşları sağlam gerek’ diye uyardığı demokratik bir ortam tesis edilebilmiş ve Medresetüzzehra mânasındaki bir eğitim seferberliği başlatılmış olsaydı Türkiye şimdi bugünkü sorunları konuşuyor olmazdı.”

Güleçyüz, “Bediüzzaman Medresetüzzehra projesinin hedeflerini 1950 sonrasının Cumhurbaşkanına bir mektupla şöyle özetle ifade ediyor: ‘İslâm kavimlerini menfi ırkçılık ifsat etmesin. Ve İslâm kardeşliği çerçevesinde bu kavimler birbirlerine yaklaşsınlar. Dinî ilimlerle felsefî ilimler birbiriyle barışsın’” sözleriyle anlattı.

Bediüzzaman’ın sosyal hayatla ilgili olarak da Kur’ân’dan çözümler sunduğunu hatırlatan Güleçyüz, “Said Nursî Kur’ân müfessiridir, ama Kur’ân’la beraber kâinatı da bir kitap gibi okumanın anahtarını sunar. Medresetüzzehra’nın temel ilkesini de şu şekilde ifade eder: Vicdanın ziyası ulûm-u diniyedir, aklın nuru fünun-u medeniyedir. Vicdanın dinî ilimlerle, aklın da modern fenlerle aydınlanması gerekir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. Ayrıldıkları zaman ne olur? Sadece dinin okutulduğu bir yerde taassup hastalığı, sadece modern bilimlerin okutulduğu yerde de hile ve şüphe ortaya çıkar. Bu tesbit, doğru ve ideal tevhid-i tedrisat modelinin temelini teşkil eder. Ama Türkiye’de dini tamamen dışlayan ve laiklik adı altında materyalist bir yaklaşımla ilimlerin okutulduğu bir sistem uygulanmıştır. Bunun meydana getirdiği sıkıntılı neticeleri yaşamaya devam ediyoruz. Şu anda yargı meselesindeki asker sivil ilişkilerindeki gerilimlerin altında da bu yatıyor” şeklinde konuştu.

Medeniyetler ittifakının Medresetüzzehra projesinin gerçekleşmesiyle başarılı olacağını ifade eden Güleçyüz, konuşmasını şöyle tamamladı. “O dönemde medrese, tekke ve modern mekteplerden yetişenler arasında uçurumlar oluştu. Sadece din eğitimi alanlar ayrı bir dünya, modern ilim verilen yerlerde eğitim görenler ayrı bir dünyaydı. Bediüzzaman’ın projesi, bütün bu sorunları izale edecektir. Şimdiye kadar gecikmiş olması Türkiye’ye, İslâm dünyasına ve tüm dünyaya çok şey kaybettirdi. Hiç değilse bundan sonra gecikilmeden hayata geçirilmelidir. Gerçi Said Nursî kurumsal olarak inşa etmeye imkân bulamadığı bu projeyi manen gerçekleştirmeyi başarmıştır. 50 dile çevrilen eserleri dünyanın her yerinde okunmaktadır ve okundukları her yer bu manevî üniversitenin birer şubesidir. Meselâ şu anda bu konuların konuşulduğu bu salon da, Medresetüzzehra’nın bir amfisidir. Sıra bu projenin kurumsal bir yapı olarak hayata geçirilmesindedir.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*