Medine-i Münevvere’den-2

Kubbe-i hadrâ ve Mu’cizât-ı Ahmediye Risâlesi…

Umre ibadeti için gidiş tarihimizi tesbit edince, evde hazırlıklara başladık. ”Ne götüreyim, neler yaparım?” düşüncesiyle, önceden aklıma koyduğum kitaplarımı hazırladım. Mutad olarak takip ettiğim Kur’ân’ın sonuna gelmiştim. Hatim duâsını o mübarek Mekke’de yapmak ve devamında da yeni hatmimi okumak için gazetemizin daha önce vermiş olduğu küçük Kur’ân’ımı, nâzil olduğu yerde Mekke’de, daha doğrusu Kâbe’de okumak için (takip ettiğim risâlelerimden İşâratü’l-İ’câz’la beraber) aldım. Yine orada bitirmek maksadıyla, Mucizat-ı Ahmediye (asm) risalesinin içinde bulunduğu küçük boy Mektubat’ı da, Hz. Peygamber’in (asm) yanında, yani Ravza’da okumak için aldım. Allah’a şükür hatmimi sa’y esnasında Mekke’de yaptım ve yeni hatme başladım. Bizim hanım bavulları hazırlarken bana, orada yazı yazmam için laptopu da almamı söyledi. Ben de oraya ibadet için gideceğimizi, pek ilgilenemeyeceğimi söyledim. Ama o bana, istirahat ve dinlenme vakitlerinde yazabileceğimi söyleyip, “Sen yazmadan duramazsın, bence alalım” dedi. Sağ olsun, onun o teklifi yapmasıyla bu yazıları size ulaştırıyoruz.

Âlemlerin Sultanına bağrını açan Medinelilerin memleketine geldikten sonra, hemen buradaki ibadetlerimize başladık. Bir taraftan Kur’ân ve Cevşen okurken, diğer taraftan Mucizat-ı Ahmediye’ye başladık. Orada aklımıza birden, hani Üstadımızın bahsettiği ”..Medine-i Münevvere’de Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın kabri üzerinde konulduğunu gördükleri Asâ-yı Musa mecmuası..” ifadeleri aklıma geldi. Ben de ona benzer bir şey yapmayı düşündüm ve resimde gördüğünüz Peygamberimizin (asm) kabrinin olduğu yeşil türbenin önüne mucizat-ı Ahmediyeyi (asm) denk getirerek bir resmini çektim. Daha sonra bunu, Medine’deki dershanede yapılan derste gören ve orada ikamet eden Yeni Asya okuyucusu Nuri Angın kardeşimiz “Yahu bizim aklımıza hiç böyle bir şey gelmedi” deyip, kendisine de kopyaladı.

Mucizat-ı Ahmediyeyi, Hz. Peygamber’in (asm) yanında okumak tarif edilmez güzel bir duygu. Hacca geldiğimde de aynı şeyi yapmıştım Allah’a hamd olsun, sanki Peygamberimiz (asm) anlatıyor, biz de dinliyormuşuz gibi geliyor insana. Ve bitirmek de nasib oldu.

Eskiden buralarda, hele Ravza-i Mutaharra’da, Peygamberimizin (asm) kabrinin bulunduğu kısımda resim çekmek ne mümkündü. Şimdi teknolojinin ilerlemesiyle, Suudiler buna mağlup olmuş ve herkes cep telefonundan, makinesinden resim çekebiliyor. Meselâ hacca geldiğimizde, içeriden resim çekmek mümkün değildi. Şimdi Kabr-i Saadet’in yanından çekebiliyoruz.

Medine dershanesindeki derse iki defa gidebildik. Orada ikamet eden iki Yeni Asya okuyucusu; Ahmed Emin Koçak ve Nuri Angın ile görüştük. Yine hacda yaptığım gibi, orada bulunan çeşitli dünya dillerinde basılmış, Üstad ve Risale-i Nur’u tanıtan broşürlerden alıp, çeşitli milletlere dağıttım. Bu da çok güzel bir manzaraydı.

Orada yaşayan, sevgili dostumuz, hemşehrimiz Ramazan Sönmez kardeşin, sağolsun bizi gece yarısı Uhud Dağı ve Şehidliğine götürmesi de unutulur bir şey değildi. Ne kadar değişik bir hâldi o Allah’ım! Hele Hz. Hamza’nın (ra) kabrinin bulunduğu yerden gelen misk kokusu bir acaipti!

Ve “eyyâmen ma’dûdât”, yine sayılı günler gelip geçivermişti. Rabbimize sonsuz şükürler olsun, umre ibadetimizin Medine-i Münevvere kısmını da; ibadetlerle, taatlarla, bize duâlar ısmarlayan ve her zaman gözümüzün önüne gelen kardeşlerimize yaptığımız duâlarla tamamlayıp, Türkiye’ye doğru yola koyulduk. Belki sizler bu yazıyı okuduğunuzda, biz memleketimize gelmiş olacağız. Oralarda yaptığımız dualardaki gibi, inşâallah, oralara gelmeyen, gelemeyen kardeşlerimizin gelmesi için Rabbimiz en tezinden bir sebep halk etsin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*