Meleklerde akıl var mıdır?

Akıl nedir?

Akıl, manevi ve melekuti alemlerden süzülmüş ve insana emanet olarak verilen bir özdür, bir cevherdir, bir nurdur. Bu nedenle aklı maddi ve fiziki ölçücükler ile anlamamız ve tarif etmemiz mümkün değildir.

Yani, akıl kaç gramdır, ağırlığı ne kadardır, şekli ve sureti var mıdır, uzayda bir hacim ve yer kaplar mı, eni, boyu, yüksekliği var mıdır, gibi sualler aklı anlamak için sorulan muhal suallerdir. Çünkü akıl bu alemden değil, alem-i nur ve alem-i melekutten gelen bir hassa, bir özellik, bir kabiliyettir.
Onun için aklın mahiyetini tam olarak kavramamamız bu akılla çok zor. Aklı ancak tezahürleri ile, faaliyeti ile, iş görme şekli ile, neticeleri ile tanımlar; varlığını da yine ancak bu şekilde idrak edebiliriz. Ruh gibi. Nasıl ki, ruhu mahiyet olarak anlayamıyoruz, işlev ne neticesi ile varlığına hükmediyoruz; ruhun çok önemli bir hassası olan akıl da ruh gibi  işlevi ile anlaşılır. Zaten elektrik gibi, ışık gibi, ses gibi, birçok hadise de yine mahiyet olarak değil, neticeleri olarak, faaliyet olarak tanımlanabilir.

Aklı da tezahürü ile tanımlayacak olursak:

Bilme, bildirme, anlama, kavrama, idrak etme, planlama, iyi ve kötüyü ayırma, bilinmeyen şeyler hakkında tahmin yapma, analiz ve sentez kabiliyeti, bilinmeyeni bilinenle tanımlama, şuur ve hissin faaliyetlerini kontrol etme, duyu organlarımız yoluyla gelen bilgileri yorumlama..

Elbette ki, bu tanıma ilave edilebilecek daha çok unsur olabilir. Zira aklın faaliyet alanı çok geniştir.
Akıl aynı zamanda bir nurdur. Aklın nurani olmasından dolayı maddi sebeplere nüfuz gücü vardır. Mesela akıl gözün görmediği bir şeyi görebilir. Cismi ile ulaşılmayan Güneş gibi bir büyük kütlenin mahiyetini kavrayabilir.  Arzın merkezine akıl yolu ile inerek, orada meydana gelen hadisler hakkında bilgi sahibi olabilir. Akıl yolu ile büyük keşifler yapabilir. Akılların birleşmesi ile daha güçlü işler meydana getirebilir. İlginçtir, insanlığın keşfettiği birçok husus önceden akıl yolu ile bulunmuş, daha sonra tecrübeler yolu ile doğruluğu test edilmiştir. Mesela Einstain’in bulduğu E=mc2 formülünün ancak yıllar sonra atom bombasının keşfi ile doğruluğu ispatlanmıştır.

Aklın mertebesi var mıdır?

Akıl bir cevher gibidir. İşleme yolu ile mertebeler kazanır. Nasıl ki Güneş, zahiren bakıldığı zaman sadece beyaz bir ışığa sahipmiş gibi gözüküyor. Ve  kesif veya şeffaf maddeler üzerinde bu ışık tezahür ediyor, kendini gösteriyor. Ancak mahiyet itibari ile dikkat edildiğinde beyaz ışıktan öte daha gama, x, mor ötesi gibi daha birçok ışık mertebelerini havidir. Aynen onun gibi, nurani ve melekuti bir mahiyete sahip olan akıl da idrak, kavrama, bilme, anlama, ayırt etme gibi özellikleri açısından mertebeler taşıyor.

Aklın en yüksek mertebesi ise şu kainat sarayının Yapıcısı, Yaratıcısı, İdare edicisi, Düzenleyicisi olan Allah’ı tanımak ve iman etmektir. İman ettikten sonra ise Onun emirlerine sıkı sıkı sarılmak, yasakladığı fiil ve davranışlardan uzak durmaktır. Doğruyu yapmak, Hakka itaat etmek, iyi ve güzel şeyler için çalışmak, vs gibi tüm olumlu işler akıl tarafından istenilen yapılması gereken faaliyetlerdir. Zaten örfi manada bu yönde aklını kullanana insanlara “akıllı adam”, tersi yönde hareket edenlere ise “akılsız adam” gibi tanımlamalar yapılması da oldukça dikkat çekici bir durumdur.

Peki, akıl sadece insanlara mı verilmiştir?

Diğer mahluklarda akıl var mıdır?

Şeytan, cinler ve melekler de akıl sahibi midir?

Cinler ve insanlar imtihana tabi tutuldukları için akıl verilmiştir. Şeytan ve meleklerin de akla sahip oldukları açıktır. Kur’an’da bildirilen Adem’e(as) secde hadisesi açıkça gösteriyor ki, hem melekler, hemde şeytan akıllı ve idrakli, şuurlu, hisli   mahluklardır. Üstelik Adem(as) ile imtihana bile tabi tutulmuşlardır. Şeytan bu imtihanı kaybetmiş, melekler ise kazanmışlar. Hatta melekler Allah’ın emrini yerine getirip secde ettikten sonra bir kez daha şükür secdesine gidip, iradelerini Allah’ın emri doğrultusunda kullanmışlardır. Elbette ki bu secde bilerek, görerek, idrak ederek, kavrayarak yapılan bir secdedir. Cenab-ı Hak da muhakkak ki akıllı, bilgili, emrini yerine getiren, itaatkar bir melekler topluluğuna secde emri vermiştir. Hatta melekler Adem Aleyhisselamın arzda halife olmasına itiraz hafif bir itiraz etmişler, Allah’ın kendilerini arzda görevlendirileceği hissine kapılmışlar.(İşaratü’l-İ’caz, Sayfa 245)

İtiraz edebilen, arzda halife olmayı ümit eden, Allah’ı tanıyan, Allah’a sonsuz itaat eden, Allah’ın emirlerini yerine getirmekten safi bir lezzet alan melekler gibi muazzam bir ümmetin, akılsız ve idraksiz olması mümkün müdür? Elbette ki değil. Üstelik bu latif mahluklar nurani oldukları için bütün cüzleri ile görüp, bilebilir ve idrak edebilir. Bir anda yüzlerce yerde bulunabilir. Yüzlerce farklı işi bir iş gibi yapabilir. Güneşin ışık ve ısısı ile binlerce mekanda bulunması gibi, melekler de nurani vücutları ile sayısız yerlerde bulunabilir.

Sual:

Peki, akıl sorumluluk için verilmiş. En önemli özelliği de iyiyi kötüden ayırmaktır. Bu nedenle de imtihan meydana gelmiş. İnsanlarda cüzi irade de var. Cennet ve Cehennem gibi bir akıbet de bizleri bekliyor. Meleklerde bu haller olmadığına göre aklın ne anlamı kalıyor?

Cevap:

Meseleye zahiren bakılırsa bu doğru gibi gözüküyor. Ancak  işin aslı biraz farklı. Zira melekler hem sorumlu, hem vazifeli, hem akıllı, hem de irade sahibi mahluklardır. Bu durumu da yine  Adem Aleyhisselama secde hadisesinden anlıyoruz. Cenab-ı Hak orada meleklere ve şeytana secde etmelerini emretmiştir. Bu emir elbette ki akıllı, şuurlu ve idrakli mahluklara yapılmıştır. Emrin içinde itaat etme ve etmeme vardır. Bu durum bir ölçüde bir imtihandır. Emir ve imtihan ise iradenin varlığına işaret eder.

İşte şeytan emre muhalefet etmiş ve secde etmemiştir. İradesini kötü yönde kullanmıştır. Melekler ise Adem Aleyhiselamın hilafetine hafif bir itirazları olmalarına rağmen emre itaat ederek, iradelerini iyi yönde kullanmışlardır.
Bu hadisede irade açısından üç grup mahluk ortaya çıkmıştır.

1.iradesini tümüyle kötü yolda kullanan: Şeytan.

2.İradesini tümüyle iyi yönde kullanan: Melekler.

3.Her iki yöne de kullanan: İnsanlar.

Bu nedenle şeytan ve meleklerin makamları sabit kalırken, insanlarda ise insi şeytanlardan, Peygamberlere kadar bir mertebe meydana gelmiş.

Bu konuya inşallah devam edeceğiz.

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*