Meleklerde akıl var mıdır(2)?

Melekler iyi ve kötüyü bilirler mi?

Evet, melekler iyi ve kötünün ne demek olduğunu biz insanlardan daha net olarak bilirler. Cebrail Aleyhisselama Cenab-ı Hak tarafından ilk öğretilen şeylerden birisi Cennet ve Cehennemdir. Yani iyi ve kötünün neticeleri.

Üstelik insanın iyi ve kötü amellerini yazmak üzere iki melek vazifelendirilmiştir. Kiramen Katibin diye isimlendirilen bu melekler, iyi ve kötünün ne demek olduğunu bilmezlerse görevlerini de tam olarak yapamazlar. Demek ki, bu meleklere iyi ve kötü tam olarak öğretilmiş.

İyi ve güzel olan Allah’ın emirlerini yerine getirmek, kötü ve çirkin ise Allah’ın emirlerine muhalefet etmek olduğuna göre, Melekler her zaman, büyük bir dikkat ve ihtimamla Allah’ın emirlerini yerine getirdikleri için daima iyiyi tercih ederler. Bir nevi onların tüm faaliyet ve işleri bu tarzdadır. Yani iradelerini sürekli Allah’ın istek ve arzusu yönünde kullandıkları için masum ve günahsız olurlar.

“Hem de, rûy-i zemin bir tarladır; umum nebâtât onun içinde ekilir. Umumuna Cenâb-ı Hakkın nâmiyle, kuvvetiyle nezâret edecek müekkel bir melek vardır. Ondan daha aşağı, bir melek bir tâife-i mahsusaya nezâret etmekle Cenâb-ı Hakka ibâdet ve tesbih eden melekler var. Rezzâkıyet arşının hamelesinden olan Hazret-i Mîkâil Aleyhisselâm şunların en büyük nâzırlarıdır. Meleklerin çoban ve çiftçiler mesâbesinde olanlarının insanlara müşâbehetleri yoktur. Çünkü, onların nezâretleri sırf Cenâb-ı Hakkın hesâbiyledir ve Onun nâmiyle ve kuvvetiyle ve emriyledir… Melâikelerin şu hizmetleri, cüz-i ihtiyârîleriyle bir nevi kisbdir, belki bir nevi ubûdiyet ve ibâdettir(Sözler,318) sırrınca melek taifesi kainatta birçok iş ve faaliyette vazife alırlar. Sadece Allah hesabına iş görüp, bir nevi ibadet ederler.

Melekler iyi ve kötüyü bildikleri gibi aynı zamanda endişe ve üzüntü hissini de bilirler. Hatta insanların başına gelen bela ve musibetlerden müteessir olurlar. “Melâikelerin tecelliyât-ı kahriyede kendilerine göre müteessir oldukları gibi… (Mektubat, 61)” ifadesi ile Bediüzzaman Hazretleri, meleklerin büyük bela ve musibetlerde kendilerine göre üzüntü hislerine kapıldıklarını 15. Mektub adlı eserinde böyle açıklıyor. Hatta günahlardan, pis kokulardan, insanların uygunsuz durum ve davranışlarından da rahatsız oldukları Hadis-i Şeriflerde izah edilmiş.

“Melâikeler ise, onlarda mücâhede ile terakkiyât yoktur, belki her birinin sabit bir makamı, muayyen bir rütbesi vardır. Fakat, onların, nefs-i amellerinde bir zevk-i mahsusaları var, nefs-i ibâdetlerinde derecâtlarına göre tefeyyüzleri var. Demek o hizmetkârlarının mükâfatı hizmetlerinin içindedir. Nasıl insan mâ, hava ve ziyâ ve gıdâ ile tegaddî edip telezzüz eder; öyle de, melekler zikir ve tesbih ve hamd ve ibâdet ve mârifet ve muhabbetin envarıyla tegaddî edip, telezzüz ediyorlar. Çünkü, onlar nurdan mahlûk oldukları için gıdâlarına nur kâfidir. Hattâ nura yakın olan râyiha-i tayyibe dahi onların bir nevi gıdâlarıdır ki, ondan hoşlanıyorlar. Evet, ervâh-ı tayyibe, revâyih-i tayyibeyi sever (Sözler,318)” sırrınca meleklerin gıdası tesbih, hamd, ibadet, Allah’ı bilmek ve itaat etmektir. Bizler nasıl maddi gıdalar ile besleniyorsak, melekler de manevi gıdalarla besleniyorlar ve lezzet alıyorlar. Bu nedenle Allah rızasına uygun olmayan hal ve davranışlardan da hoşlanmıyorlar, ondan rahatsız oluyorlar.

Sual:

Akıl insanlara iyi ve kötüyü seçmek için verilmiş. Bu noktada cüzi irade işin içine girmiş. Bizler de iyi-kötü noktasında akıl ile seçim yapıyoruz. Sadece iyiyi seçen bir irade ve aklın bir anlamı kalır mı?

Cevap:

Evet, akıl iyiyi ve kötüyü ayırt edecek bir kabiliyettedir. Ancak aklın vazifesi sadece bu değildir. Esas olarak iyiye seçmektir. Hatta akıl ve iradenin en büyük mertebesi daima haktan yana, doğrudan, iyilikten ve güzellikten yana bir tercih koyabilmesidir. Aynen melekler gibi. Benzer tarzda, Peygamberler de akıl ve iradelerini hep haktan yana kullanmışlardır. Evet, Peygamberler(as) masum ve günahsız oldukları halde hep haktan yana tercih kullanmışlar, Peygamberimiz itibari ile de meleklerden daha ileri mertebelere çıkmışlardır. Demek ki, akıl ve irade asıl olarak doğruyu ve güzeli yapmak için verilmiştir.

Sual:

Meleklerin itiraz etme kabiliyetleri var mıdır?

Cevap:

“Bu mukavele ve mükalemeden anlaşılıyor ki, İblisin enaniyeti, kibri, melaikeye sirayet etmiştir ve yaptıkları istifsara(soru sormaya), bir taifenin itirazı da karışmıştır(İşaratü’l-İ’caz, 259) sırrınca itiraz kabiliyeti vardır. Ancak asla itiraz etmezler. Çünkü melekler Allah’a öylesine bağlıdırlar, öylesine muhabbet ederler ve öylesine itaat ederler ve bu itaatten öylesine zevk alırlar ki; asla itiraz ve isyan etmezler.

Şu ifade bu durumu ne güzel açıklıyor:

“Hem insana benzer ki, o Sâni-i Zülcelâlin makàsıd-ı külliyesini bilir bir ubûdiyetle tevfîk-ı hareket ederler. Hem insanın hilâfına olarak, hazz-ı nefisten ve cüz’î ücretlerden tecerrüd ederek yalnız Sâni-i Zülcelâlin nazarı ile, emri ile, teveccühü ile, hesâbı ile, nâmı ile ve kurbiyetiyle ihtisas ile ve intisab ile hâsıl ettikleri lezzet ve kemâl ve zevk ve saadeti kâfi görüp, hâlisen, muhlisen çalışıyorlar.(Sözler, 473)”

işte bu zevk ve lezzeti ve saadeti kaybetmemek için, Adem Aleyhisselamın hilafetine karşı yaptıkları cüzi itirazdan vazgeçip hemen secde ederek Allah’ın emirlerine itaat etmişlerdir.

“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi, 32)” diyerek ebedi rahmet ve saadete ermişlerdir.

Allah bizleri akıllı, şuurlu ve itaatkar olan meleklerin şefaatine mazhar eylesin. Amin.

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*