Merhum Adnan Menderes üzerine notlar…

Merhum Adnan Menderes üzerine notlar…

YÜZÜK SATTIRAN ASALET

27 Mayıs İhtilâlinden sonra, kurulan bir mahkeme ile, halkın sevgilisi olan başbakan Adnan Menderes, 17 Eylül 1961’de idam edilir. Çileli eşi Berin Hanımın, bundan 2 yıl kadar sonra evinin zili çalınır. Gelen tanımadıkları biridir, kendini tanıtır:
“Efendim, ben Adapazar’ında kuyumcuyum.

Dün birisi bana bir yüzük getirdi. Baktım içinde Adnan Menderes yazılı, hemen yüzüğü aldım ve sizden çalınmış olabileceğini düşünerek getirdim, buyurun efendim…”

Berin Hanım, hüzünle yüzüğün çalınmadığını söyleyerek, teşekkür ederek kabul etmek istemez. Fakat ısrar karşısında kabul eder.

***

1952’de Menderes’in isteği ile bir kanun çıkarılıp 600 yıl devleti idare etmiş olan Osmanlı hanedanına mensup, hiç olmazsa hanımların sürgün hayatı sona erer. Sultan Abdülhamid Hanın zevcesi Müşfika Hatun Sultan ile kızı Ayşe Sultan Osmanoğlu, Boğaz’da kiralanan bir daireye yerleşirler.
Günlerden birgün zilleri çalınır ve içeriye meçhul bir misafir girer. Ayşe Sultan içeri alır. Müşfika Sultan ise Kuşluk namazını kılmış ve seccadesinin üzerindedir. Ayşe Sultan misafire şaşırarak sorar:
“Siz başvekil Adnan Menderes değil misiniz?”
“Evet, bendenizim efendim!”
“Özür dilerim, teşrif edeceğinizi keşke önceden haber verseydiniz?”
“Zararı yok efendim. Valide hazretlerinin elini öpmeye, hayır duâsını almaya ve bir ihtiyacı olup olmadığını sormaya geldim.”
Ayşe Sultan, annesine döner ve misafiri takdim eder. Menderes elini öpünce:
“Anneciğim, bu bey Türkiye Sadrazamı. Hayır duânızı almak ve bir ihtiyacımızın olup olmadığını sormaya gelmiş.”
“Pek mütehassis oldum. Duâlarımız sizinle. Bir mühendis beyefendi hem evini verdi, hem de her ay 10 lira harçlık veriyor.”
Menderes, özel telefonunu bırakıp ayrılır…

***

Yıl 1959, Menderes ve Türk heyetini Kıbrıs Antlaşması için İngiltere’ye götüren uçak, Londra yakınlarında düşer. Birkaç bakan vefat eder. Menderes kurtulur. Büyük bir karşılama ile yurda döndüğü akşam bir ara hanımı sorar:
“Beyefendi, acaba uçak düşerken, yani ölüme giderken ne düşündünüz?”
“Çok iyi hatırlıyorum. Uçak düşerken şunu düşündüm: ‘Ben ölürsem, acaba Berin Hanım, Abdülhamid Hanın yadigârlarının ev kirası ve harçlıklarını, mühendise ödemeye devam eder mi?’ [Not: Merhum Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri uçak düşmeden önce Menderes’e duâ etmiştir. E.A] Ertesi yıl, ihtilâlle tutuklanır. Birkaç gün sonra Sultan Hanımların ev sahibi olan mühendis, Menderes’in hanımından para istemek için kapıya gelir. Fakat zor duruma düşen Menderes ailesi, parayı ödeyemez. Borç da bulamaz. İşte o zaman kıymetli nişan yüzüğünü oğlu Mutlu ile sattırır ve kira ödenir.
Rahim Er, Tarih ve Medeniyet, Nisan-1994

İDAMA GİDERKEN

Benim, Sarı Ayhan olarak bilinen, Ayhan Tüzel adlı bir arkadaşım vardı. Bu Yassıada’da ve İmralı’da yüzbaşı olarak vazife yapmış ve Menderes’in idamında bulunmuştu. Bu arkadaş bana şunları anlatmıştı:
“Menderes Yassıada’da yargılanırken de, İmralı’da asılırken de yanında bulunmuştum. Darağacına çekilen bir insanda gördüğüm nezaket karşısında hayretten hayrete düştüm. Bir Pazar günü idam edilirken idam sehpası etrafında bulunan savcı, subay ve gardiyanlara baktı. Sonra yavaş yavaş sehpaya doğru yürümeye başladı. Bir ara durdu ve savcı Egesel’e: ‘Ben şimdi idam edileceğim. İp boynuma geçirildikten sonra, can verirken, belki elimde olmadan sizi üzecek hareketlerde bulunursam şimdiden özür dilerim’ dedi ve idam sehpasına doğru yürümeye devam etti.
“Bir insan ancak ve ancak bu kadar nazik olabilirdi. Ölüme giderken etrafındaki insanları üzmekten çekinen bu insan karşısında hayretten hayrete düştüm..”
Emekli Yarbay Cahit Akıncıoğlu

YALAN SONRASI ASKERÎ DARBELER

Araştırın göreceksiniz; bütün askerî darbelerin altında, tüylerinizi ürpertecek bir yalan-dolan bataklığı vardır. Birtakım kişiler ve teşkilâtlar tarafından fısıldanan yalanlar-iftiralar… Öyle bir noktaya gelmiştir ki, bazı kahraman komutanlarımız da, vatanı kurtarmak mecburiyetinde kalmışlardır. Peki geçmişte kim yalanlarla, iftiralarla Türkiye’de müthiş bir korku havası meydana getirerek askerî darbelere çanak tutmuşlardır: Rejime, iktidara, orduya muhalif kişiler, askerî darbelerin müsebbibi olmuşlardır.
Meselâ: 27 Mayıs darbesinden önce, kuyruklu-kulaklı yalanlar, iftiralar, iddialar, suçlamalar, Türkiye’yi yaşanmaz hale getirmişti. Fısıltı gazetesinin yaydığı dehşetli haberlere göre: Demokrat Parti iktidarı, kendisine muhalif üniversite öğrencilerini yakalayıp öldürtüyor, sonra da onları, Et-Balık Kurumu tesislerinde hayvan yemi haline getiriyormuş. Bir kısım öğrenci cesetlerini de Konya asfaltı altına gömdürüyormuş. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın bankalarda 103 milyon lirası varmış. (Bu meblâğ, 1960 yılında 250-260 kaloriferli daire parasıydı).
Adnan Menderes, Kars ve Ardahan’ı Ruslara satmak üzere imiş.
Bayar, Kara Harp Okulunun bütün öğrencilerinin kurşuna dizilmeleri için emir vermiş!
Dışişleri Bakanımız Fatin Rüştü Zorlu, Türkiye’nin her yabancı devletle yaptığı anlaşmadan % 10 nisbetinde komisyon alıyor, Avrupa’da altın kaplamlı bir arabaya biniyormuş.
Demokrat Parti bütün il ve ilçe teşkilâtlarını, günü geldiğinde CHP’lileri öldürmek için silâh deposu haline getiriyormuş…
Ve daha neler, neler, neler… 27 Mayıs darbesinin kudretli albayı, Gaziosmanpaşa’daki evinde bana böyle demişti:
“27 Mayıs sabahı, önce radyoya giderek malûm bildiriyi okudum. Oradan çıkarak doğru Et-Balık Kurumuna gittim. Soğuk hava depolarında, üniversiteli öğrencilerin cesetleri var sanıyordum. Bütün aramalarıma rağmen bir tek cesede olsun rastlamadım. O zaman anladım ki; biz bir parti teşkilâtının ve yerli komünistlerin tesiri altında kalmışız..”
Yavuz Bülent Bakiler

MENDERES’İN SON GÜNÜ

O’nun ağzından anlatayım son günü:
Tam 15 ay, 17 gün ufacık bir odada yalnız ve konuşmasız yaşamışım. Bunu sonraları bir arkadaş fısıldadı. Ben hücrede zamanın farkında olamadım. Günleri, haftaları sayacak mecalim yoktu. Bazen, yağlı boya ile kapatılmış pencere camlarından ufacık ışıklar sızardı. Demir parmaklıkların kıyıcığından yere kadar uzanırlardı. Sıyrılan boyaların tırnak kadar bir yerinden bana doğru koşan müjdeler gibiydiler. Hele bir seferinde üç küçük karıncayı görüverince, beklediğim üç dost çıkagelmiş gibi oldum.
Uzunca bir deniz yolculuğundan sonra İmralı’dayım. Asılmayı bekliyorum. Az sonra gelecekler. Birinin elinde beyaz ve bol bir önlük. Diğerinin elinde yaftam duracak.
Nihayet beklediğim ayak sesleri… Geliyorlar. Ayağa kalkmalıyım. Adnan Menderes’e çökmek olmaz. Dik durmalıyım. Adnan Menderes’e eğilmek olmaz.
Ve kapıya doğru dönmeliyim. Onları, gelenleri tıpkı misafir gibi karşılamalıyım. Nice krallar, cumhurbaşkanları, kraliçeler misafirim oldu. Ben bunları da ağırlarım…
Ben, Adnan Menderes… Milletim beni nasıl bilmişse, meydanlarda nasıl görmüşse işte öyleyim… Ben Başvekil Adnan Menderes’im…
Ve fatihaları bana onlar gönderecektir…
Gürbüz Azak

Derleyen: ERDOĞAN AKDEMİR

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*