Merkozy de gidecek…

Şayet kıyamet acele davranmazsa 11 Eylül cinayetiyle dünyayı manipule eden çetelerin mahiyeti yavaş da olsa anlaşılacak. Ve zaman içinde dünya politikası normal mecraına dönecek, inşaallah…

Gerçi hâlâ Amerikan hükümeti, gökdelenleri mazlûmların üzerine yıkanların Pentagon’la irtibatlı olduklarını itiraf edemedi. El-Kaide denilen tetikçi terör örgütünün bir Neocon yapımı olduğunu da araştırmacılar ortaya çıkaracaklar. General Powell’in itiraf ettiği Bağdat’ın kimyasal düzmeceleri de henüz tarih kitaplarındaki yerlerini almadı. Fakat zamanın akışını dikkatlice takip edenler, yalanların, uzun süreli hakikatlerin üzerlerini örtemediğini hep dillendirdiler.
Yalanlara âlet olmak veya yalanı yalanla örtmekle dünyayı kazanacaklarına inananlar için Georg W. Bush ile J. Blair güzel örneklerdi. Zaman onları kısa bir süre içinde halkın içine çıkamayacak şekilde rezil rüsvay etmişti. Fakat, Amerikan yüzyılcıları, Yeni Dünya Düzencileri, BOP’çular ve Millî Demokrasi Enstitüsünde, İslâm ülkelerine demokrasi gömlekleri hazırlayanların ortak şirketlerinin mahiyeti henüz tamamen ortaya çıkmadı. Şirket kelimesi masum geliyorsa, mafya da diyebilirsiniz. Örgüt hiçbir tetikçisinin konuşmasına imkân vermiyor: Saddam, Bin Laden, Kaddafî, Zerkavî ve daha nice  binlerce tetikçisini örgütün çıkarları uğruna ebediyyen susturdu.

11 Eylül’ün bir dünya ihtilâli olduğunu daha önce de yazmıştık. Dünyanın yeni ekonomik ve politik dizaynı için tezgâhlanan bu devrimin Avrupa’da da büyük değişimlere sebep olmaması mümkün değildi. Meselâ, muhafazakâr Fransız iktidarının başına din ve ahlâk karşıtı Nikolai Sarkozy’nin ve yine Alman Hıristiyan Demokratların liderliğine yine din, ahlâk ve aile karşıtı Angela Merkel’in gelişlerini 11 Eylül sağlamıştı. Hem de ekipleriyle geldiler. Avrupa’nın geleneksel yapısı, değerleri, barışı, birliği ve politikalarıyla çatışarak günümüze gelen bilhassa bu iki iktidar da; W. Bush ile Blair’in akibetlerini mutlaka takip edecekler. Berlusconi ile Aznar’ı mahkûm eden kader bu iki lider için de çok yakında konuşacak kanaatindeyiz.
İlk gelişlerinde Neocon ekipleriyle akrabalıklarını gizlemek için ara ara kayıkçı kavgası veren Sarkozy ile Merkel; dayandıkları fon ve bankalarla Avrupa ekonomisine diz çöktürünce, mecburen birbirlerine sarıldılar. Birliktelikleri ortaya çıkan bu ikiliyi Avrupa medyası yeni bir isimle anmaya başladı: Mer-Kozy… Hem hakikati ifade ettiler ve hem de kelimelerden tasarruf ettiler. Doğrusu bu ikilinin gidişleri de beraberce olacak gibi. Avrupa ekonomisini hasis menfaatler karşılığında bankalara peşkeş çeken ikili, suçu zayıf ve kenar ülkelerde aramaya başlayıp şeffaflığın simgesi olan Euro’yu kaldırabileceklerini düşündüler.

“Fransa–Almanya AB’nin motorlarıdır,” diyenler kendileriydi. Merkez Bankası ve kontrol kendilerinde olduğu halde, hem yeni üyelerde ve hem de Çekirgeler ve Köpekbalıklarının musallat oldukları ülkelerde hiçbir tedbire gitmediler. Romanya, Macaristan ve Bulgaristan gibi henüz yeni yapılanmaya giden ülkelere gönderilen AB paralarının kimlerin ağzına gittiklerini bile bile ses çıkarmadılar. AB hakkında iyi düşünmediklerini altı-yedi seneden bu yana seslendirmeye çalışıyoruz. Fakat iş olacak yere varıyormuş.

11 Eylül’ün yardımıyla Avrupa’da iktidara gelenleri yine bir 11 Eylül neticesi olan ekonomik krizler süpürüyor. Kapital peşinde koşan çevreleri iktidarlarına ortak yapan AB’deki birçok siyasî iktidarın yerini teknokratlara bırakması bir yönüyle de iyi oldu. Banka ve fon yöneticileriyle girdikleri gizli pazarlıklar, onlardan aldıkları rüşvetlerle milleti manipüle etmeler ve geleneksel Avrupa’nın zıddına üretilen yeni politikalar; millete dayanmayan bu artistleri elbette süpürecektir.

Berlusconi, Merkozy ve diğer bazı siyasetçilerin yaptıkları fahiş hatalarla Avrupa demokrasisi yara almıştır. Belki de insanî değerlere inanmadıkları gibi demokrasiye de inanmayan Neoconlar, bu siyasetçileri şu kötü yola düşürdü: Emniyetsiz… İnsan olarak saygı görmeyen… Küçük menfaat adamları… Barıştan çok savaş ve kaosa yakın… Silik siyasetçiler…

Düşünceme katılmayabilirsiniz. 11 Eylül’den sonra hem Amerika’da ve hem de Avrupa’da keyfemayeşa icraatta bulunan politikacıların demokrasi diye bir endişelerini görmüyoruz. Kendilerini desteklemeye mahkûm medya ile giriştikleri siyasetler onları daha ziyade “devrimciliğe” yakın bir çizgide gösteriyor. Şov, yalan, manipülasyon, sanal gündem oluşturmalar ve İslâm düşmanlığı eksenindeki politikalarını, daha önceki Avrupalı siyasetçilerin üslûplarıyla karşılaştırdığınızda, bunların daha çok sosyalizm veya bolşevizme yakın oldukları görülür, kanaatindeyiz.
11 Eylül felâketinden iktidar çıkaranların insanlık suçu işlediklerini bir gün hep birlikte haykıracağız: Ortadan kaybolmuş petroladam Bush’tan, zillet içinde iktidardan düşen Berlusconi’ye kadar… Aç tilki gibi kümes kümes dolaşan Blair’den, Washington’un Neoconcu şahinlerine uzanan düşükler zincirini incelediğinizde, henüz birkaç halkasının daha eksik olduğunu göreceksiniz, Avrupa’da… Merkozy’e Rassmussen’i de ilâve etmekde fayda var…

Arkalarını bu kanlı ihtilâle dayamış Avrupalı politikacıların üflemesiyle oynayan bizimkilerin halini hiç sormayın… Şimdiden makamları karıştırmaya başladılar… Hele bir-iki delikten daha ses kesilirse… İyice karışacaklar ve karıştıracaklar. Allah’tan hayırlısı…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*