Mersin Bediüzzaman’ı konuştu

Asrın değil asırların adamı Bediüzzaman Said Nursî. Kur’ân en güzel izahını ve tefsirini onun sözlerinde bulmuş, ittihad-ı İslâm bugün adeta onun davasında tecelli etmiş.

O, hayatı ile zamanı, eserleri ile istikbali aydınlatmıştır.

Dayanılması güç baskılara maruz bırakılmasına rağmen hayat tarzıyla bir destan yazan Bediüzzaman arkasında miras olarak Kur’ân’ın çağa dersi ve mesajı olan Risale-i Nur Külliyatı ile milyonlarca Nur Talebesini bırakmıştır.

Mersin Yeni Asya Hanım Nur Talebeleri olarak bu mirasa sahip çıkmak adına geçtiğimiz Cumartesi (30 Mart) Üstadımızın 54. vefat yıl dönümü münasebetiyle güzel bir program hazırlandı.

Üstadımızın hayat hikâyesi ile başlayan program Üstadımızın müsbet hareketi, feragati, şefkat ve merhameti, istiğnası gibi meziyetlerinin sunumu ile devam etti. Aralarda misafirlerimizle birlikte söylenen “Aziz Üstadım” ve “Hizmete gidiyoruz” ilâhileri programa renk kattı. Üstadımız anılır da çay olmaz mı? Çaylar içilirken uhuvvetin, dolayısıyla muhabbetin kaynaşmış hali de manevî havayı renklendirdi. Nuran Oktar Ablamızın Üstadımız için okunan hatm-i şerif duâsını yapmasıyla program sona erdi.

Programdan kısa kesitleri de paylaşmak isterim:

Meral Demirdöğmez: “Üstadın Hayatı”

1878 yılının bir bahar sabahında Bitlis’in Hizan ilçesinin Nurs Köyü’nde dünyaya gelen Bediüzzaman’a babası Mirza Efendi “Allah’ın rızasını kazanan, ebedî mutluluğa nail olan, saadetli, mübarek” gibi manaları taşıyan “Said” ismini verirken maksadı bu sıfatları ebedî bir duâ haline getirmek, adı anıldıkça Allah’a bir yalvarış manası taşımasını sağlamaktı. Gelişinden kimsenin haberi olmamıştı, fakat büyürken ve okurken yaşadığı harika haller herkesi hayrete düşürüp hayran bırakmıştı.

Bütün ömrü sürgünlerde, zindanlarda, mahkemelerde zehirlenmelerle geçen Bediüzzaman 23 Mart 1960 günü Kadir Gecesinin seher vaktinde Urfa’da ruhunu Rahman’a teslim etti. Talebelerine yapmış olduğu son dersteki şu cümle manidardır: “Aziz kardeşlerim; (…) İşte bu zamanda, bu dünyada bu mânevî cehennemi insanların kalbinden izale eden tek bir çaresi var. O da Kur’ân-ı Hakîm’dir. Ve bu zamanın fehmine göre onun bir mu’cize-i mâneviyesi olan Risale-i Nur eczalarıdır.”

Zeynep Öztoprak: “Müsbet Hareketi”

Hayatının her safhasında bu minval üzere hareket eden Üstadımızın talebelerine vefatından önce vermiş olduğu en son derstir:

“Aziz kardeşlerim; bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir menfî hareket değildir. Rıza-i İlâhiye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-yi İlâhiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde her bir sıkıntıya karşı sabırla şükürle mükellefiz.”

Nurgül Turgut: “Feragati, şefkat ve merhameti”

Bir dâvâ sahibinin muvaffakiyet şartının en mühimi olan feragat dünyanın bütün meşrû lezzetlerinden mahrum kalan Üstadın hayatında binlerce misalleriyle açıkça görülmektedir. Üstad Hazretlerinin şefkat ve merhametine lise mektebindeki kızların haline ağlaması, öküze bile “öküz efendi” diye hitap etmesi küçük bir numune iken kendisini cihad meydanlarına sevk eden yine şefkat ve merhameti olmuştur. Bunu bizzat kendisinden dinleyelim:

“Bana ‘Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var; alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor. İmanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda birisi beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hadise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler…”

Hacer Erkol: “İstiğnası”

Üstad Hazretleri masivadan tam manasıyla istiğna ederek bu düsturu müddet-i hayatında mezhep, meşrep ve meslek olarak kabul etmiştir.

Bu mühim noktayı ifade ettiği İkinci Mektub’dan bir kısmını alalım:

“Birincisi: Ehl-i dalâlet, ehl-i ilmi, ilmi vasıta-i cer etmekle itham ediyorlar, “İlmi ve dini kendilerine medar-ı maişet yapıyorlar” deyip insafsızcasına onlara hücum ediyorlar. Bunları fiilen tekzip lâzımdır.

“İkincisi: Neşr-i hak için enbiyaya ittibâ etmekle mükellefiz. Kur’ân-ı Hakîm’de, hakkı neşredenler ‘Benim mükâfatımı ancak Allah verir’ [Yunus Sûresi: 72] diyerek insanlardan istiğna göstermişler.”

Üstad başka bir yerde nastan istiğna sebebini şöyle ifade eder: “Benden aldığın dersi, elmas derecesinden şişe derecesine indirmemektir. Senin menfaatin için, menfaatımı terk ediyorum…” (Barla Lâhikası, s. 86)

Bu program şunu gösterdi ki, Bediüzzaman Hazretlerini sayfalara ya da saatlere sığdırmak mümkün değil. Bu konuda aciz kaldığımızı belirtmeliyim. Fakat Üstadımızın bizlere bıraktığı, mirasımdır dediği eserlere ve düsturlara sahip çıkıp hayata geçirebilirsek “Üstadı yaşamak” programına dahil oluruz inşaallah.

Rabbim Üstadımızdan ebediyen razı olsun. Ruhuna binler Fatiha.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*