Mesleğimiz ihlâs ve sadâkattir

Matematikte bir kural vardır; sabiteler mütehavvil dairelere bağlanamaz. Siyaset, şahsiyet ve hâdiseler (mütehavvil) değişken, Risale-i Nur ise sabitedir. Zira o da Kur’ân’a bağlı.

Yani dünü olduğu gibi, bugünü de tenvir eden, her türlü müşkülümüzü halleden, Kur’ân eczahanesinden derlenip yaralarımızı tedavi eden, içine düştüğümüz her türlü siyasî-içtimaî problemlerimizi çözen Risale-i Nur’dur.

Yaşanan dinsizlikten sonra Resul-i Ekrem’in (asm) bu asır için verdiği müjdeyi ehl-i tahkik anladı ve Risale-i Nur ise gönüllerdeki yerini aldı. Ehl-i tarik, ehl-i diyanet, mektep, medrese v.s. İslâmî kalkınmanın Risale-i Nursuz olamayacağının farkına vardı, ancak bir başka farkında olan da ehl-i nifak ve ifsad. Onlar da mesleklerinin gereği fitne ile Nur’un inkişafına perde olmaya çalışırken, en umulmadık merkezleri harekete geçirip, bizden malzemelerle Allah’ın izniyle müyesser olacak “en yüksek gür sadânın” zamanını tehir etmekle meşguller.

Bu fitnelerden biri de siyasî çekişmeler içinde Yeni Asya’nın kararlı duruşunu anlamak istemeyenlerin kendilerini cemaat üstünde görmeleri. Zannedersiniz ki Nurlar’ı sadece o biliyor ve onun fikirleri mutlaktır.

Yeni Asya mektebinde yetişmiş, hitabeti kuvvetli, teveccüh-ü nasdan beslenmiş bazı şahsiyetlerin mücavir alanda veya içerde dolaşmakta olduğu halde, Yeni Asya aidiyetinin gereksizliğine, aldığı kararların yanlışlığından dem vurmaktalar.

Havuzu soğuk zannederek kenarından bir türlü içeri girememeleri neticesinde o zanla dışarda kalıp güya kitap eksenli, ancak rahatlıkla şahs-ı mânevîye itiraz ederek karşı cepheye odun taşımakta. Güya meşveret sıhhatli işlemiyor, alınan kararlar öteden beridir şahıslar, cemaate rağmen baskılarla meşvereti manipüle ediyorlar.

Elbetteki hizmet erbabı kavl-i leyyin ile hilm sıfatı taşıyarak tebliğ vazifesini görmelidir. Ancak unutulmamalıdır ki bir cemaat içinde farklı fıtrat ve mizaclarda farklı tezahürler olabilir ve mümkün. Zira herkes bir olamaz.

Meşveret üzerinde baskı var mıdır, ya da meşveret-i şer’iyye tatbik ediliyor mu sorularına; ideal mânâda olmasa da memleketin içinde bulunduğu demokratik şartlara ve Türk tipi demokrasi nisbetine göre bir etkileşim söz konusu olsa da Türkiye şartlarının çok üzerindedir.

Bütün eksikliklere rağmen inkişafa medar olacak en büyük amil şahs-ı mânevîdir. Şahıslar hatadan berî olmadığından bazen haklarından tecavüz etmedikleri söylenemez.

Her şey ideal mânâda dersek yanlış olur ki mümkün de değildir.

MAKAM SEVGİSİ

Mesleğin temeli ihlâs ile kâimdir. En az on beş günde okunması va’zedilen risalede, İhlâsı kıran mühim bir mâni ki; “Hubb-u câhtan gelen şöhretperestlik saikasıyla ve şan ü şeref perdesi altında teveccüh-ü âmmeyi kazanmak, nazar-ı dikkati kendine celbetmekle enaniyeti okşamak ve nefs-i emmareye bir makam vermektir ki, en mühim bir maraz-ı ruhî olduğu gibi “şirk-i hafî” tabir edilen riyakârlığa, hodfüruşluğa kapı açar, ihlâsı zedeler.

Fakat herkeste nefs-i emmare bulunur. Bazı da hissiyat-ı nefsiye damarlara ilişir. Bir derece hükmünü; kalb, akıl ve ruhun rağmına olarak icra eder. Sizlerin kalb ve ruh ve aklınızı ittiham etmem. Risale-i Nur’un verdiği tesire binaen itimad ediyorum. Fakat nefs ve heva ve hiss ve vehim bazan aldatıyorlar.” 1 ikazı zaafımızadır..

Şahısçılık, liderlik mesleğimizde yoktur. Ancak insan beşer olması ve nisyandan hâli olmadığı için bu vartadan kurtulamıyor;

“Bir kısım ehl-i zevk ve şevk, sülûkünde fahrı, nazı, şatahatı, teveccüh-ü nâsı ve merciiyeti; şükre, niyaza, tazarruata ve nâstan istiğnaya tercih etmekle vartaya düşer. Halbuki en yüksek mertebe ise, ubudiyet-i Muhammediyedir ki, ‘Mahbubiyet’ unvanıyla tabir edilir. Ubudiyetin ise sırr-ı esası; Niyaz, şükür, tazarru’, huşu’, acz, fakr, halktan istiğna cihetiyle o hakikatın kemaline mazhar olur. Bazı evliya-yı azîme, fahr ve naz ve şatahata muvakkaten, ihtiyarsız girmişler; Fakat o noktada, ihtiyaren onlara iktida edilmez; hâdîdirler, mühdî değillerdir; arkalarından gidilmez!” 2

Kim enaniyetine güvenip kendine bir makam elde etmek ister ve kendince işler yapmak isterse:

“Samimî ihlâsı kıran adam, bu hılletin gayet yüksek kulesinin başından sukut eder. Gayet derin bir çukura düşmek ihtimali var. Ortada tutunacak yer bulamaz.” 3

Velhasıl “yol iki görünüyor. Cadde-i Kübra-yı Kur’âniye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar, bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmeyerek yardım etmek ihtimali var.” 4

Dipnotlar:
1- 1., 3., 4. Lem’alar.
2- Mektubat.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*