Mesnevî-i Nuriye

Mesnevî-i Nuriye; ‘’Risale-i Nur’un bir çekirdeği ve fidanlığı hükmündedir. Bahçesi ise; ‘’Risale-i Nur’dur.’’1 Meselemiz dün olduğu gibi bugün de Risale-i Nurlarla Kur’ân’a ve imana hizmet etmektir. Çünkü Bediüzzaman Said Nursî,‘’Hazreti Mevlânâ benim zamanımda gelseydi, Risale-i Nur’u; Ben onun zamanında gelseydim Mesnevî-i’yi yazardım. O zaman hizmet Mesnevî tarzındaydı. Şimdi ise, Risale-i Nur tarzındadır.’’2

Evet, ’‘Kur’ân-ı Hakîmin sırr-ı hakikatiyle ve i’cazının tılsımıyla, benim ve Risale-i Nur’un programımız ve mesleğimiz ve bilfiil semeresini gördüğümüz ve çalıştığımız ve gaye-i hareketimiz ve hedefimiz, ölümün idam-ı ebedisinden iman-ı tahkiki ile kurtarmak ve bu mübarek milleti de her nevi anarşilikten muhafaza etmektir’’3 diyor.

Çünkü, ‘’Kur’ân-ı Hakîm’in sırr-ı î’cazıyla hakikî bir tefsiri olan Risale-i Nur, bu dünyada bir manevî Cehennemî dalâlette gösterdiği gibi, imanda dahi bu dünyada manevî bir Cennet bulunduğunu ispat ediyor; ve günahların ve fenalıkların ve haram lezzetlerin içinde manevî elim elemleri gösterip, hasenet ve güzel hasletlerde ve hakaik-ı şeriatın amelinde Cennet lezaizi gibi manevî lezzetler bulunduğunu ispat ediyor. Sefahat ehlini ve delâlete düşenleri o cihetle -aklı başında olanları- kurtarıyor’’4

Bediüzzaman Said Nursî, ‘Risale-i Nur’larla imana ve Kur’ân’a hizmet edip bir asır önce ‘küfrün belini kırıp ve Mesnevî-i Nuriye’de ifadesini bulan ‘’tesadüf, şirk ve tabiat’’tan teşekkül eden fesat şebekesinin âlemi İslâm’dan nefiy ve ihracına, Risale-i Nur’ca verilen karar infaz edildi’’diyerek, bütün dünyaya ilân ettiği gibi; bugün de Türkiye’yi ve bütün Âlemi İslâm’ın ufkunu kara bulut gibi saran; iftira, ifsad, fitne ve fesat şebekesinin de ancak Risale-i Nur meslek ve meşrebi ve hizmet tarzıyla dağılabileceğini hayatı ve eserleriyle ispat etmiştir.

Diğer taraftan bir asırdan beri her seferinde içinde ‘’suç unsuru’’ bulunduğu gerekçesiyle hakkında açılan binbeşyüzü aşkın dâvâdan her seferinde berat etmesi ise; herkesin iman mukabilinde başına açılan kâinat büyüklüğündeki imanı kazanıp veya kaybetme dâvâsının ne kadar önemli olduğunu bir başka açıdan teyit, tesbit ve tasdik etmeye yeter. Elbette sözüm kendini bu gerçeklere muhatap kabul edenleredir.

Ali Ataç

Kaynaklar:
1- Mesnevî-i Nuriye s. 18, Yeni Asya Neşriyat Mart 2012 – İSTANBUL.
2- Barla ve Kastamonu Lâhikası, s. 5, Yeni Asya Neşriyat Ocak 2001-İSTANBUL.
3- Emirdağ Lâhikası, s. 28, Yeni Asya Neşriyat (Yeni tanzim).
4- Mesnevî-i Nuriye, s. 288, Yeni Asya Neşriyat Mart 2012- İSTANBUL.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*