Meşveretsiz meşveret…

Meşveret, istişare, şûrâ, müşavir, müşavere…

Bunların hepsi de, bizim kültürümüzde olup, cemiyet hayatımızın mühim bir kısmını teşkil eden “istişare, meşveret=mevzuyu bilenlerle danışma, ortak akıl birliği” kelimelerinden meydana gelmiştir.

Cemiyetteki herhangi bir mevzu veya bizleri alâkadar eden herhangi bir şey için etrafımızdaki itimat ettiğimiz, bilen kimselerle yaptığımız bu ortak akıl birliği, dar dairede ailemizle, biraz daha geniş dairede cemaat, cemiyetlerle, daha da genişi memleket ve İslâm Âlemi nezdinde yapılacak işlerin, sıhhatli ve ortak bir akılla hareket edilmesi işidir.

Bununla alâkalı, Kur’ân-ı Kerîm’de başlı başına, müstakil bir sûre de vardır. Şûrâ Sûresi 38. âyet-i kerimesinde, Müslümanların işlerinde birbiriyle istişare etmesi emredilmektedir. (Yeri gelmişken şunu da hatırlatalım, bazıları, “Şûrâ” ile “Şuara” sûrelerini karıştırır. ”Şûrâ” istişare, meşveret manalarında iken, “Şuara” şairler demektir.) İnsanların ve cinlerin tek Peygamberi, Resûlullah (asm) istişareye, şûrâya çok ehemmiyet verirdi. Neticesinin menfi çıkacağını bildiği halde, Uhud Savaşı sırasında çıkan istişareye göre hareket etmiştir.

İşte, Allah’ın emrine tâbi olan Müslümanlar, işlerinde birbiriyle istişareye müracaat eder ve o istişare neticesinde de çok hata yapmazlar. Zaten isabetinde iki, isabetsizliğinde de bir sevap vardır. Ama muhakkak meşveretle yapılması gereken işlerde, sen, istişaresiz, tek başına, kendi kendine bu işi yapmaya kalkarsan, onda sevap yoktur. Hele bir de onun neticesinde yanlış bir netice meydana gelirse, onun mesuliyeti o yanlışlığı yapanın kendisine aittir.

Ondan dolayı, tek başına istişare, meşveret olmaz. Meşveret, cemaatle yapılır. Ve onu kimse yönlendiremez. “Benim dediğim gibi olursa kabulüm, yoksa kabulüm değildir” diyemez. Onun adı da zaten, “meşveret, istişare” olmaz. Maalesef, enaniyetlerin, kendini beğenmişliğin zirve yaptığı asrımızda, her zaman baş olmaya kalkan adamların diretmesi ve egosu yüzünden bazı istişarelerin neticesi iyi olmamaktadır.

Hani meşhurdur, bazı evlerde, evin babası dermiş ya, “Ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur!” aynen onun gibi, bu herhangi bir cemaat, cemiyet içerisinde de bazı kendisini; rüçhaniyetli, üstün, büyük gören zatların da bu tavır ve tutumu takındığı müşahede edilmekte, görülmektedir.

Bu hastalık, daha yukarılarda da görülmektedir. Tek adamların, tek başına, kendinden menkul meşveret yaptığı çok görülen bir şeydir. ”Benim dediğim, düşündüğüm doğrudur. Ben ne dersem o olur. Başkasınınki yanlıştır” felsefesi var ya… İşte o…

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*