Mevlidleri fişleyenler

28 Şubat 1997 sürecinde yaşanan yanlışlardan biri daha gün yüzüne çıktı. Buna göre, Batı Çalışma Grubu, Ankara’da düzenlenen “Bediüzzaman Mevlid(ler)i”ni de takibe almış ve siyasetçilerden mevlide katılan veya telgraf gönderenleri ‘fiş’lemiş. Hatırlamak gerekirse Ankara’da düzenlenen “Bediüzzaman Mevlidleri”ni gazetemiz tertip ediyordu. Elbette bu mevlidler sadece Bediüzzaman için değil, o vesilesi ile başta Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm) olmak üzere bütün iman ehline niyet okutuluyordu.

Aynı zamanda doğu ile batının kaynaşması ve kucaklaşmasına da vesile olan bu mevlitler, ‘iyi’likten rahatsız olanların engeliyle karşılaştı. Ekseriyetinde bulunduğumuz o mevlitlere katılanlar hiç bir asayiş problemi çıkarmadan bütün Türkiye’den Ankara’ya koştu ve aynı sükûnetle memleketlerine döndü. Ne var ki, bu mevlidler “28 Şubat anlayışı”na mensup olanlarca provoke edilmeye çalışıldı. Mevlidi dinlemek için değil, ‘sabote’ etmek için gelenler de oldu. Buna rağmen büyük çoğunluk tahriklere de kapılmadı, provoke gayretlerine de pirim vermedi. Buna rağmen bu mevlidlerin devam etmesini engelmeye çalıştılar ve bir ülçüde de buna muvaffak da oldular.

Konu ile ilgili habere göre, mevlide katıldığı için ‘fiş’lendiği ifade edilen siyasetçilerin bir kısmı şöyle: Rıza Akçalı (DYP), Mehmet Birinci (DYP), Mehmet Nadir Bilgiç (DYP), Bülent Arınç (FP), İsmail Köse (MHP), Recep Özel (AP eski), Nurettin Tokdemir (DYP eski), Mehmet Özkan (DYP eski), Mehmet Kahraman (ANAP eski). Öte yandan fişleme raporuna “Ayrıca Tansu Çiller dahil Mevlide 25 milletvekili telgraf göndermiştir” notu düşülmüş. (Milat, 28 Mayıs 2012) Tabii ki mevlide katılanların ‘fiş’lendiği, ya da fişlenmeye çalışıldığı, ‘belge’ olmasa da daha o günlerde tahmin ediliyordu. Çünkü ‘bir kısım medya’da hiç ilgisi olmadığı halde planlı ve programlı bir ‘melvid aleyhtarlığı’ hissediliyordu. Türkiye’nin her yerinde, hemen her gün onlarca belki de yüzlerce mevlid düzenlenirken niçin “Bediüzzaman Mevlidi”ne mani olunmak istendi? Sadece mevlide katılanların kalabalık olması da ikna edici bir bahane olamaz.

Mevlid konususu açıldığında, 12 Eylül öncesinde düzenlenen “Isparta Mevlidi” ve “Van Mevlidi”ni de hatırlamak lazım. Nasip olmuş, 1979 yılında düzenlenen Isparta ve Van mevlidlerine de katılmıştık. O mevlidlerde de sadece kardeşlik, muhabbet ve kaynaşma vardı. Düşünün ki Rize’den kalkan ve Van’a giden ‘yabancı’lara Vanlı mü’minler kucaklarını açıyor, onları evlerinde misafir ediyordu. Aynı manzara Isparta’da belki de tersinden yaşanıyordu. Bu müsbet görüntüler kimleri rahatsız eder? Cevabı belli: Darbecileri! Nitekim, bu güzel mevlid buluşmalarına 12 Eylül 1980 darbesi ile gerçek bir darbe vuruldu. İşte bakın, ‘darbeciler’in bir zararı daha!

12 Eylül 1980 darbesiyle fiilen ‘yasaklanan’ Isparta ve Van Mevlitleri uzun yıllar yapılamayınca Ankara’da benzer bir “Bediüzzaman Mevlidi” tertip edilmesi gündeme gelmiş. İlki 28 Ekim 1990 tarihinde düzenlenen “Ankara Bediüzzaman Mevlidleri” bir bakıma Isparta ve Van mevlitlerinin yerini almaya başlamıştı. Görülüyor ki yine bir ‘darbeci anlayış’ bu mevlidleri hem ‘fiş’lemeye çalışmış hem de engellemeye… Neticede engellediler. Çeşitli bahanelerle “Ankara Bediüzzaman Mevlidleri” yapılamaz hale geldi.

Sular tersine akamayacağı gibi, bu talepleri açık ya da gizli ‘yasak’larla engellemek de mümkün değil. Onların ‘fiş’lemesi mevlide katılanların çoğalmasına belki de daha fazla kenetlenemesine vesile oldu. Ama bu ‘fiş’leme gayretleri, Türkiye’nin enerjisinin nasıl harcandığını, kimlerin nelerle meşgul olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Mevlide katılanların ‘fiş’lenmesi için harcanan emek, gençlerin kumar ve uyuşturucu bataklığına düşmemesi yolunda ya da ailelerin dağılmaması için harcansa çok daha faydalı ve isabetli olmaz mıydı?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*