Mezar canavarı zalimler için yaşasın Cehennem!

23 Mart 1960 Çarşamba günü Ramazan ayının yirmi beşinci gecesi Rahmet-i Rahman’a kavuşan, asrımızın imamı, son müceddid ve Mehdi-i Azam Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin vefatının 52. sene-i devriyesini idrak etmekteyiz.

Bütün ömrünü, hayatını bu milletin ve insanlığın sulh ve selâmetine ve ebedî saadetini kazanmasına vakfeden Üstad Bediüzzaman Hazretleri, tarihte emsâli görülmemiş zulüm, işkence, baskı ve çeşitli iftira ve hakaretlere maruz kalmış, defalarca su-i kastlara uğramış ve yirmiden fazla zehirleme yoluyla imha planlarına hedef olmuştur. Bütün bunlara rağmen Allah’ın inayetiyle muhafaza olunmuş, bu badireleri aşmış, derin ve dinsiz mahfillerin planlarını alt üst etmiştir. Bütün insanlığın imanının kurtulması ve insaniyet ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyet’e ulaşması için çağların eşsiz tefsiri ve Kur’ân’ın i’câzı olan Risâle-i Nur Külliyatını telif ederek çok sağlam bir temel atmıştır. Bu temel üzerinde inşaallah insanlık gerçek hürriyet, barış, İslâmiyet ve insaniyete kavuşacaktır.

Hayatı boyunca kendisini rahat bırakmayan densiz ve dinsiz güçler, o vefat ettikten sonra da rahat bırakmadılar. 24 Mart’ta defnedildiği Urfa Halilürrahman Dergâhından, ihtilâlci cunta tarafından 12 Temmuz 1960 günü gece yarısı gizlice mezarı yıkılarak apar topar naaşı alınıp askerî bir uçakla Isparta taraflarına götürülerek bilinmez bir mezara defnedilmiştir. 27 Mayıs 1960 darbesini yapan cuntacılar, hem maddî hem manevî olarak ülkemizi geri kalmışlık çukuruna atmışlar, hem dört güzide devlet adamımızı idam etmişler, hem de Üstad Bediüzzaman Hazretlerine bu zulümleri yaparak tarihe kara bir utanç lekesi olarak geçmişlerdir. Milletimiz hiçbir zaman bunları ve bu darbeci zihniyeti affetmeyecektir.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, mezarının yıkılacağını hayattayken ima etmiştir. Sözler ve Şuâlar adlı eserinde geçen “Eddai” başlıklı beytinin baş taraflarında şunları söylemektedir: “Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır içinde Said’den yetmiş dokuz emvat bâ asam a’lâma / Sekseninci olmuştur, mezara bir mezar taş, / Beraber ağlıyor hüsran-ı İslâma…” 1 diye devam eden bu ifadelerde, hem vefat tarihine hem mezarının yıkılacağına ve tarihine işaret etmiştir. Bilindiği gibi, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin vefatı hicrî 1379’dur (milâdî 1960), tam üç ay sonra mezarı cuntacılar tarafından yıkılırken, hicrî tarih 1380’i gösteriyordu. Dolayısıyla, “Eddai”de geçen yetmiş dokuz, vefatının; seksen ise mezarının yıkılışının tarihini bildiriyordu. Ayrıca, bu satırlarda ihtilâlcilerin millete yapacakları zulümlere de işaretler vardır. 27 Mayıs 1960 kanlı darbesi ile Demokrat Parti hükümet üyeleri Yassıada’ya hapsedildi. Dönemin Demokrat Parti Genel Başkanı ve Başbakanı merhum Adnan Menderes ile üç bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan idam edilerek, Namık Gedik ise Harp okulu penceresinden atılarak şehit edildi. Türkiye’nin idaresine Millî Birlik Komitesi denen cunta el koydu. Ekonomimiz çöktü. Ülkemiz yıkılmış, harap edilmiş bir mezarlığa döndü. Evet, Üstad Bediüzzaman’ın gidişiyle Demokratlar da, millet de yetim kalmıştı.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, ayrıca kabrinin bilinmemesi için de vasiyet etmiş, bu vasiyeti kader-i İlâhî bu şekilde yerine getirmiştir. Vasiyeti şöyleydi: “Benim kabrimi gayet gizli bir yerde, bir iki talebemden başka hiç kimse bilmemek lâzım geliyor. Bunu vasiyet ediyorum. Çünkü, dünyada sohbetten beni men eden bir hakikat, elbette vefatımdan sonra da o hakikat bu surette beni mecbur ediyor.”2

1960 darbecileri tarafından naaşı Isparta civarına defnedilen Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin mezarı 1969 yılında bir Nur Talebesi tarafından bulunmuş ve başka bir yere defnedilmiştir. Şu anda mezarını birkaç Nur Talebesinden başkası bilmemektedir. Böylece bu isteği de yerine gelmiş oluyordu. Onun dirisine tahammül edemeyenler, ölüsüne de tahammül edemediler. Bir nevî nebbaşlık yani mezar soygunculuğu yaptılar. Aslında, mezar soygunculuğundan ziyade, mezar canavarlığı denmesi çok daha doğru olur.

Maalesef menhus ruh ve ihtilâlci komite Üstad Bediüzzaman Hazretlerinden kalan her şeyi ve herkesi imhaya çalışmıştır. Üzerinde ibadet ve virdini yaptığı Barla’da Çamdağı’ndaki ağaçlarını bile kestiler. Hatta yıktıkları mezarının mermer ve halılarına el koydular. Ondan kalan boş tabutu bile yakmaya çalıştılar. Evet, bu tabutu yakmakla bizzat vazifelendirilen jandarma er Yusuf Hayol hadiseyi şöyle anlatmaktadır:

“O sırada bizim merkeze tabut geldi. Bu galvanizli tabutu yakamamışlar. Biz yedi jandarma tabutu aldık, boş olarak Urfa’dan çıktık. Diyarbakır yolunda karaköprü denilen tepeye gidip, boş tabutun üzerine iki bidon benzin döktük, ateşledik, benzinler yanıyor, ama galvanizli tabut yanmıyordu. Dört bidon daha döktük, yine tabutu yakamadık. Bu tabut dergâhtan, Üstad Bediüzzaman’ı çıkarttığımız tabuttu. Bir türlü yakamıyorduk. Benzinler yanıp bitiyor, tabut banamısın demiyordu. Bugün demir-çelikte çalışıyorum. Şöyle ateşin içine bir küçük radyo kadar, teyp kadar demir attığın zaman bu demir cisim yarım dakikada su haline geliyor. Ama biz orada çok benzin döktüğümüz halde Bediüzzaman’ın boş tabutunu yakamadık. Şoförümüz gitti altı bidon daha benzin getirdi, yine döktük yaktık, yine de tabutu yakamadık. Ben başçavuşa dedim, bizi cehennem zebanisi yaptılar. Yine de yakamıyoruz. Sonra tabutu oraya gömmeye karar verdik ve gömdük.”3 Evet, Halilürrahman Dergâhında, “Serin ve selâmetli ol” emrini alan ve Hazret-i İbrahim’i (as) yakmayan ateş, Mehdi-i Azamın tabutunu da yakmayacaktı.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, o zalim ve menhus ruha şöyle seslenmektedir: “Kur’ân-ı Hakîm’in feyzine ve işârâtına istinaden, sizi titretmek için, size kat’î haber veriyorum ki: Beni öldürdükten sonra yaşayamayacaksınız! Kahhar bir el ile cennetiniz ve mahbubunuz olan dünyadan tardedilip ebedî zulümata çabuk atılacaksınız! Arkamdan, pek çabuk sizin Nemrutlaşmış reisleriniz gebertilecek, yanıma gönderilecek. Ben de huzur-u İlâhîde yakalarını tutacağım. Adalet-i İlâhiye, onları esfel-i safilîne atmakla intikamımı alacağım! Ey din ve âhiretini dünyaya satan bedbahtlar! Yaşamanızı isterseniz, bana ilişmeyiniz! İlişseniz, intikamım muzaaf bir sûrette sizden alınacağını biliniz, titreyiniz! Ben rahmet-i İlâhiyeden ümid ederim ki: Mevtim, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek ve ölümüm başınızda bomba gibi patlayıp başınızı dağıtacak!” 4 “Yaşasın zalimler için Cehennem!” 5

Şu iyi bilinmelidir ki, bu menhus ruh, bu ihtilâlci ve ırkçı zihniyet, Üstad Bediüzzaman Hazretlerine yıllarca devam ettirdikleri zulüm, işkence, aşırı soğuk zindan ve hapishane tecritleri ve zehirlemeler neticesinde çeşitli ve şiddetli hastalıklara yakalanmasına ve sonunda da ölümüne sebep olmuşlardır. Bu yüzden, bu menhus ruh katildir. Hem Üstad Bediüzzaman’ın katili, hem Demokratların, hem de demokrasinin katilidir. Bu sebeple, tekrar tekrar diyoruz ki, “Zalimler için yaşasın Cehennem!”

Bütün bu emsâlsiz zulümler, işkenceler, baskılar, ihanetler, mahkemeler, hapisler, ihtilâller, inkılâplar, sürgünler ve nebbaşlıkları yapan o menhus ruh yani süfyanizm, Üstad Bediüzzaman’ı susturamadı, durduramadı ve ademe mahkûm edemedi. Fakat bütün bu kötülükleri yapanların akıbetleri kötü oldu, silinip gittiler. Hazreti Üstadın dediği gibi, “Beni öldürdükten sonra yaşayamayacaksınız! Kahhar bir el ile cennetiniz ve mahbubunuz olan dünyadan tardedilip ebedî zulümata çabuk atılacaksınız!” 6 akibetine maruz kaldılar. Milletimiz, şanlı ordumuza zarar veren bu darbecileri hiçbir zaman tasvip etmedi, affetmedi. Hâlbuki Üstad Bediüzzaman Hazretleri ise, gönüllerde taht kurup, yaptığı hizmet ve yazdığı eser dünya çapında ma’kes bulmuştur. Milyonlarca talebesi ve sevenleri ve elli civarında dünya diline çevrilen eseri Risâle-i Nur Külliyatı bunun en güzel göstergesidir. Milletimiz hem Üstad Bediüzzaman Hazretlerini hem de demokratları unutmamıştır. Evet, “kanunların çiğnendiği, beşer haklarının çarmıha gerildiği, hürriyetlerin hiçe sayıldığı, şahsî arzu ve ihtirasatın kanunlardan üstün tutulduğu devr-i rezilâne” 7 devrini tamamlamıştır. Tarihin mezarlığına gömülmüştür. İnşaallah devir, bundan sonra Bediüzzaman devri olacaktır. Bu devir, darbelerle öldürülen Demokratların dirilişine ve tam bir hürriyet-i şer’iyenin tahakkukuna sahne olacaktır.

Dipnotlar:
1- Sözler, s. 1132.
2- Emirdağ Lâhikası, s. 420.
3- Bediüzzamanın Kabir olayı, N. Şahiner, s. 48.
4- Mektubat 732.
5- Tarihçe-i Hayat 96-98-881-1074.
6- age. 732. 7- age. 967.  

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*