Milli devlet fikrini Özal mı öldürdü?

altBazı fıtrî gelişmeler doğru anlaşılmaz ve onlara göre hareket edilmezse, toplum menfaat yerine zarara uğrar.

Medeniyetin teknoloji  sahasındaki ilerlemesine paralel olarak başlayan globalleşmeyi buna örnek verebiliriz. Ulaşım ve haberleşme de ki mucizevî inkılapları, zamanında okuyan ve onlara uygun politikalar geliştiren devletlerin meydandaki hali, globalleşmeyi müspete çevirenlerin kazançlı çıktıklarını gösterdi. Bu çerçevede, teknolojinin son çeyrek asırda yol açtığı tüm gelişmeleri değerlendirebiliriz.

Burada göz önünde devamlı tutulması gereken önemli bir husus; yenilik  ve teknolojinin devletler ve milletler arasındaki  rekabet ve mücadelesinden ziyade, global menfaat grupları veya sınıflar arasında „öldürücü!“ bir gizli savaşta kullanılmasıdır. Globalleşmenin yol verdiği gelişmeleri bu adeseden değerlendiremeyen halklar veya demokrasiye geçememiş toplumlar, büyük devletler tarafından değil, belki global cereyanlarca çoğu kerz rehin alınıyorlar, bazen de yalnızca sömürülüyorlar.

12 Eylül İhtilalini Türkiye Kemalistleriyle birlikte gerçekleştiren Avrupa ve Amerika’daki Yeni Marksistler, globalleşme ile arkalarına aldıkları rüzgarla, Türkiye üzerinden İslam Dünyasına yeni bir model ile girdiler. Sonradan mahiyetlerini öğreneceğimiz neo-liberal veya Açık Toplumcular, Siyasal İslamcı Özal’ı önlerine katarak Türk demokrasisinin katline girişeceklerdi. Ve Özal için Amerika’da yıllardır hazırladıkları ekibin „mantar gibi“ ortaya çıkışının halkça sorgulanmasına müsaade etmeyecek bir „Türk İslam“ uslubu kullandılar.

Medeniyetin Avrupa ve Amerika’dan  gelen imkanlarına   doludizgin dalan Türk Halkı „dünyevileşme“ ile meşgulken, Açık Toplumcu Yeni Marksistler, on  yıllarca sürecek çalışmalarına sükunet içinde ve hemen hemen herkesten destek alarak başladılar. Zira vitrinde; „Türk-İslam“ sentezi vardı ve önlerinde de dindar bir lider bulmuşlardı. Millî Devletin arka  caddedeki çatırdayışını duyan demokrat ve vatanperver kadroların feryatlarını ise; „Bunlar geçmişin tüm günahlarından sorumlu ve değişime karşı geliyorlar“ diyerek  kapital, siyaset ve dipçiğin birlikteliğiyle susturdular.

İsimlerden bahsetmeyeceğim. Çoğu hesap yerine döndüler. Dehşetli bir bekleyiş içinde hesap gününü bekliyorlar. Fakat o günlerdeki icraatın, globalleşme rüzgarıyla Türkiye’nin sınırlarını, kanunlarını, devlet kurumlarını, sosyal müesseselerini, kültür ve sanat dokusunu, tarih ve inanç kalelerini nasıl delik deşik ettiğini bugün konuşmayanlar,  müstakbel nesillere ihanet ediyorlar, demektir.

Burada halkımızı ifade eden iki önemli husus vardı. Birisi bizim günahımızdı, diğeri de kaderimiz. Önce günahımız olan hususu arz edelim. Kemalistlerin Türkiye’yi içine soktukları istibdat labirentleriden kurtulamamıştık. Çoğu kez Kemalizm adına, lastikli kanunlarla halkı baskılayarak, ülkeyi adeta hapishaneye  dönüştürmüşlerdi.   Kaderimiz olan ise; medeniyetin harikalarıyla dünya yeni bir sürece girerek  birçok yerinde globalleşme İnkılabı yaşanıyordu. Dünya bu  değişimi  yaşarken, bizim eski kalıplarda kalmamız mümkün değildi. Fakat meselenin acı tarafı, Sovyetlerden ve diğer komünist ülkelerden hür Batı’ya uçmuş Troçkist ve Freudist akbabalar, kapımızda bu İnkılabı bekliyorlarmış… 12 Eylül de zaten onlar gerçekleştirmişlerdi.

ÖZALIN PRENSİPLERİ VE AÇIK TOPLUM…

İsimler önemli değildi. Çoğu kez dindar insanlar Marksist veya kemalistlerin projelerinde işçi olarak çalışmışlardır. Araştırmacı olmadan, ülkenin milli dokusunu parçalayanlara Marksist demek günah olur.

Amerika’da, tahsillerini yeni bitirmiş birer işletmeci , mühendis veya siyaset bilimcisi olarak bize o dönemde tanıtılan gençleri , güya Özal kolundan tutmuş getirmişti, ülkeye… Onların yıllarca Amerika’da böyle bir proje için Açık Toplumcuların imkânlarıyla hazırlandıklarını; Mehmet Şimşek, Cüneyt Zapsu ve Egemen Bağış gibi AKP dönemi uzmanları işbaşı yaptıktan sonra anlamıştık. AKP’nin ikinci bir ANAP olduğunu kaç kişiye anlatabildik ki…

Globalleşmenin milli politikaları bitirdiği kalemler önemliydi…

Evvelâ ithalat rejiminde yapılan radikal değişimlerle, Açık Toplumcuların yanındaki kadrolar çokça paralar kazandılar. Neoliberallerin  asıol hüviyetlerinin  „kapitalist komünist“ olduğunu asla unutmamak lazım… İthalat ve ihracat rejimindeki değişikliklerle ülkeye verilen zarar; o günün gazete arşivlerinden, mahkemelere intikal etmiş davalardan ve tek tük devletin araştırma enstitülerinden öğrenilebilinir.

İthal ve ihracatdan sonra, milletin kulağına hoş gelen ve de mantıklı görünen iki proje daha vardı. Birisi özelleştirme. Diğeri ise; ticaret anlayışı “Yap işlet devret.” Zahiren zararsız görünen bu projelerin altında olup bitenlerle milli servetin ilk uçuşuna şahit olacaktık. Bugün, Körfezdeki Osmangazi Köprüsündeki 90 liraya itiraz eden insanımız, fukara milleti soyan bu geleneğin Özal ile başladığını fazla bilemez. Ayrıca; Kemalizm’in ekonomideki bel kemiği zengin ailelerle arenada söz dalaşı yaparken, onlarla birlikte malı götürme usulü de, AKP’ye yine Özal döneminden miras kalmıştı.

KEMAL DERVİŞİ UNUTMAMALIYIZ

Milli kimliklerimizin tukaka edilişi, bizdeki kemalistlerin ithallerle ihanetiyle başlar. 28 Şubat’tan davet alan AKP’nin 12 Eylül’ü ciddi olarak tenkidine hiç şahit olmadık. Bize göre bütün bunlar, üst akılların bizim için hazırladıkları projelerdir.

28 Şubat’ın şartlarının mahsulü olan AKP’nin, Kemal Derviş’in kanunlarımızda, bir gece içinde yaptığı operasyonlarla paramparça ettiği hukukun önünde tazim içinde eğilmeleri, Açık Toplumun meseleyi ne kadar yukarıdan tuttuğunun bir göstergesi olsa gerek. Paketlenip Türkiye’ye getirilen Derviş’e benzer daha 100 tane adamları  vardı, Açık Toplumcuların Amerika’da… Hangi halkayı zayıf görürlerse oraya saldırıyorlar ve sonra da adamlarını “kurtarıcı” olarak o musibetzede millete takdim ediyorlardı, Açık Toplumcu dediğimiz Yeni Marksistler veya Neoliberaller.

NETİCE:

Açık Toplumcuların bu ihanetlerini yaşayan Milletler’deki „milli kimliklerine“ dönüşünü; ırkçılıkla, sınıf çatışmasıyla, nifakla birbirine düşürülmüş halkların iç savaşıyla durdurmaya çalışan Yeni Marksistlere karşı; inşallah yine Müslüman Türk Milleti Risale-i Nur’dan alacağı kuvvetle cevap verecek ve  daha  önce onları birkaç defa  mağlup ettikleri gibi, yine onları zillete mahkum edeceklerdir. Globalleşmenin dünya halklarını ulaştırdığı düzeyde; fevkalade yeni ve büyük gelişme olmazsa; artık iğfal, dezinformasyon ve kandırmalar fazla işe yaramayacaklar. İnsanlık yara ve bere içinde de olsa; dinlerini, tarihlerini, geleneklerini ve değerlerini nifak ile yağmalayan bu sürüleri coğrafyalarında inşallah etkisiz hale getireceklerdir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*