Milli Yas Günümüz…

Aylardan mayıs.. Hem ilkbahar, hem sonbaharı yaşıyoruz.. Mayıs ayı baharın en güzel temsilcisi iken bazen suiihtiyarımızla baharı kışa çevirmişiz.. Bu ayın herkeste ayrı bir güzelliği mutlaka vardır. Biz demokratlar içinse iki mevsim birden yaşanıyor. Hem bahar hem kış!.. Zira 14 mayıs Türk demokrasi tarihinin başlangıç noktası iken –Demokrat Parti’nin % ellinin üstünde oy alarak 1950’de tek başına iktidar olduğu tarih- 27 mayıslada –on yıl üst üste iktidar olan DP’nin 1960 askeri cuntası ile aldığı darbenin tarihi- tabir yerinde ise en karanlık ve soğuk bir kışı yaşadık..

27 mayıs Türk demokrasi tarihinde önemli bir dönüm noktası. Fakat bu dönüm bizi geriye götüren bir dönüm noktasıdır. Zira demokrasini gereği olan milli iradesinin önüne konulan en büyük engel yapılan müdahale olmuştur.

İhtilalin üstünden 52 yıl geçti ve her on yılda bir bu müdahale farklı şekillerde nüksetti. Ve bu müdahaleler hepte meşru bir hükümet olan ve kökleri ta 150 yıllık ahrar hürriyetçilerine dayanan demokrat hükümetlere yapılmıştır. Yani darbe mağdurları hep hakiki demokratlar ve hürriyetine sahip çıkan millet olmuştur.

Peki Milletin hür iradesini ve hakimiyetini ortaya koyduğu 14 mayıstan bugüne neler değişti? Yada neler değişmedi? Aradan tam 62 yıl geçti. Demokrasi ve hürriyetler yolundaki mücadele hala devam ediyor..Hala millet iradesi yok sayılıp hala tek adam yönetimi ısrarla baskısını sürdürmeye devam ediyor. Demokrasi kelimesi ağzımızda sakız gibi dolanmaya devam ediyor hatta o sakız artık çiğnenmez oldu ama hala bu kelimenin ne anlama geldiğine dair tam bir fikrimiz bile yok. Halkın çoğunluğu bu kelimenin anlamını bilmezken siyasilerinse teorikte ve pratikte anlamadığı kendini gösteriyor.

Zaman zaman soruyoruz; Türkiye demokrasinin neresinde diye.. Cevapsa çokta parlak değil zira bir arpa boyu yol alamamışız.. Bugün gelinen noktada bu durum bariz kendini gösteriyor. Bazı saplantılarımız kırmızı çizgilerimiz değiştirilmezlerimiz bu gerilemeyi körüklüyor ve biz yol alamıyoruz. Münazarat’tan hemen bir bölüm geliyor tam burada aklımıza; meşrutiyetin-bugünkü demokrasi- ne kadarı bize gelmiş tamamı ne zaman gelir diyen soruya cevap aziz üstaddan şöyle geliyor: “ancak on kısmından biri size gelebilmiş.” (İlh.). Ve devamında “eğer siz tembel kalıp yolunu yapmazsanız tembellik etseniz yüz sene sonra tamamen cemalini göreceksiniz.” Der ve devam eder açıklamaya.. Merak edenler Münazarat’tan geniş ve detaylı bilgi bulabilir. Yine aynı pasajda “sizinle ehli meşrutiyet arasındaki mesafe bin aydır der”.. Bin ay ortalama 82 yıla tekabül eder. Ve bunu söylediği tarihse 1911. Eklediğinizde 1993 olur. Yani tembelliğimiz yüzünden tam cemali yüz yıl sonra bu şekilde kendini gösterdi ama biz vahşet ve cehaletimizle 28 şubat hadisesi ile nazenin meşrutiyeti yani demokrasiyi korkutup kaçırdık.. Ve halada kaçırmaya devam ediyoruz. Üstadın bu noktadaki uyarıları gerçekten çok etkin. Sorun ve çözümler net bir şekilde yüz yıl öncesinden tesbit edilip konulmuş. Ama alıpta uygulayacak kullanacak demokrat zihniyet yok maalesef. Hala tembellik ediyoruz artık uyanmak elzem. Bir zaman yine meşru bir hükümetin başbakanı Münazarat’ı almış ve bakanlarına çoğaltıp dağıtmış. Ancak yine arkasından gelen 80 darbesi neticesiz bırakmış. Tabi buda bir gelişme aslında.. azda olsa devletlilerin bunu fark etmesi güzel. Sıra icraatte olsun inşallah..

Biz bu durumdayız; peki dünyada durum nasıl? Avrupa, Amerika ve diğer ülkelerde de durum aslında çokta iyi değil. Zira nazenin hürriyet onlarda da tam anlaşılmamış. Demokrasi ile yönetilen ülkelerdede sağlıklı bi sistemden bahsedilemez. Zira onlar demokrasiyi sınırsız hürriyet olarak algılamışlar. Buda tabiki sefahat ve rezaleti intaç etmiştir. Halbuki üstadın tanımı ile “meşrutiyet-i meşrua” yani şeriatın yani Allah’ın insanlara sağladığı kadar hürriyet. Allah’a kul ama insanlara karşı hür olmak lazım!.

Yani dünya genelinde hiçbir yerde hakiki hürriyet ve demokrasi maalesef ki yok. Pek çok yerde kısmi pek çok yerde hiç yok.. Demokrasi getirmek vaadi ile Amerika Irak ve Afganistan’ı işgal etti. Hatta nerdeyse soykırım yaptı. Demokrasiyi anlamadıkları burdan bile belli. Demek ki hakiki demokrasi İslam’ın öngördüğü sınırlarını çizdiği şekliyle olacak. Ve bu beklenen gerçek demokrasi bizim gayret ve say’imizle gelecek. Yine Alem-i İslamiyet’e öncü olacak Türkiye. Bunuda Risale-i Nur’lara bağlayarak bu kanaate sahip olabiliriz.

Evet 27 mayısın yıl dönümünde isterdik daha güzel şeyler yazalım. Ama hala işlenen bu suçla ilgili kimse bir şey yapmadı. Yapanların işledikleri cürüm yanlarına kaldı. Pek tabi mahkeme-i kübrada çetin bir hesap var o ayrı mesele.. Fakat devletinde bu konuda adaleti sağlaması gerekir. Ancak yıllardır bu konuda atılmış tek bir adım bile yok. Bundan sonraki süreç nasıl işler bilmiyoruz. Ama bu hazin günü her yıl anmaya, anlatmaya, yazmaya devam edeceğiz o kesin. Zira Menderes, Zorlu ve Polatkan’a ve diğer dava arkadaşlarına vefa borcu olarak biliyoruz bunu..

Bir kez daha 27 mayıs hazin hatıratında demokrasi şehitlerini ve bilhassa İslam kahramanı Adnan Menderes’i rahmetle ve minnetle yad ediyoruz. Allah hepsinden ve hizmetlerinden ebeden daima razı olsun. Dileriz ki sorumlular pek çoğu ölmüşte olsalar, gıyabende yargılansalar hesap versinler. Hem burda hem ahirette. Ve onların devamı olan hakiki şimdiki demokratlar uyansınlar ve yeniden aldıkları misyonun hakkını versinler inşallah. Ve nur talebeleride üstadlarından aldıkları derse binaen demokratlara nokta-i istinat olmaya devam etsinler inşallah. Ve Menderes hükümetinin yapmak isteyip muvaffak olamadığı en büyük icraatı bugünkü demokratlar nur talebelerininde desteği ile yapsınlar; yani Ayasofya’nın açılışını yarım kalan vazifeyi tamamlasınlar inşallah.. Binler kez amin amin amin..  Şehitlerimiz için el-fatiha..

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*