Mi’râciye

Bu gece Mi’rac Kandili. Rabbimize sonsuz şükürler olsun ki bizi böylesi bir geceye daha eriştirdi. Bu mübarek gecenin yazımızın yayınlanacağı güne denk düşmesi gibi güzel bir tevafuk hasıl olunca, yazının konusunu da mûsıkîmizde pek az bilinen Mi’râciye konusuna ayırmak istedim. Bu yazımızda Dr. M. Nazmi Özalp’in makalesinden istifade ile bazı ana noktalara değineceğim.

Mi’râciye, edebiyatımızda Peygamber Efendimizin (asm) Mi’râcını konu edinen, anlatan mesnevî tarzında yazılan şiirlerdir. Bestelenmiş bu şiirlerin en ünlülerinden biri 17. yüzyılda yaşamış olan Arif Efendi ile özellikle Nayî (Neyzen) Osman Dede’nin bizzat sözlerini yazdığı ve bestelenen mi’râciyeleridir. Arif Efendinin bestesi ne yazık ki bugün unutulmuşken, Nâyi Osman Dede’nin Mi’raciyesi Dr. Suphi Ezgi’nin gayretleri ile çok az bir eksikle birlikte notaya alınabilmiştir. Beş bölüm olarak bestelenen Mi’raciye’nin her mısraı iki kişi tarafından okunduktan sonra Tevşih’i (tevşih bir çeşit na’ttır. Yani na’tların besteli halidir. Süslemek tezyin anlamına gelir) okuyan ilk bölümde “Sallü aleyh” son bölümlere doğru “Mine’s Salâ” diye karşılık verir. Eserin son bölümünde koro “İkbal Ya Mûcib” der. Eskiden Mi’raciyenin Miraç Kandilinde okunması gelenek idi. Hatta öyle ki bu âdeti sürdürmek için vakıf dahi kurulmuştur. Meselâ Üsküdar’daki Aziz Mahmud Hüdai Camii, Sünbül Efendi Camii bu vakıflar arasındaydı. Yaklaşık 2,5 saat süren Mî’râciye merasiminde M’îrâciyeyi okuyanlara mîrâchan denmektedir.

Mi’raciye nasıl yazıldı?

Bir Regaip Gecesi Osman Dede, devrin büyük mutasavvıflarından yakın dostu Mehmet Nasûhî Efendi’nin Üsküdar’daki Nasûhî dergâhına gelir. Nasûhî Efendi, Osman Dede’ye, “Mevlid Kandili için Mevlid-i Şerif var. Mi’raç Kandili için bir eser yok. Bir Mî’râciye yazıp bestele de okunsun” der. Bunun üzerine Osman Dede, Mî’râç Kandiline kadar olan kısa zaman içinde 400 mısradan oluşan, mesnevî tarzındaki Mî’râciye’yi besteler ve eser ilk olarak Nasûhî Dergâhında okunur. Mî’râciye’nin bundan sonra Mi’raç gecelerinde okunması âdet haline gelir.

Mi’râciyenin yazarı Nâyi Osman Dede kimdir?

1642 -1647 yıllarında doğduğu tahmin edilmektedir. Osman Dede, çok genç yaşından itibaren güzel san’atların mûsikî, şiir ve hat san’atı gibi kollarında çalışmaya başladı. Bu uğraşının sonucu olarak 1672 yılında, Galata Mevlevîhânesi şeyhi Gavsî Dede’nin hizmetine girerek mevlevî oldu. Gavsî Dede, XVII. yüzyılın yetiştirdiği değerli ilim ve san’at adamlarındandı. Söylentiye göre bir gün Gavsi Dede’ye Halil Efendi adında bir dostu ziyarete gelmiş. Bir süre sohbetten sonra her ikisinin de canı ney dinlemek istemiş. O gün de usta neyzenlerden dergâhta hiç kimse yokmuş. O sıralarda çok genç ve emekleme döneminde bulunan Osman Dede’ye ney çaldırtmışlar. Bütün acemiliğine rağmen genç san’atkârdaki kabiliyeti sezen Halil Efendi, bu genç delikanlının ileride neyzenbaşı olabileceğini Gavsi Dede’ye söyleyerek takdirlerini belirtmiş. Galata Mevlevîhânesi’nde on sekiz yıl neyzenbaşılık yapmış. Bu arada Gavsi Dede’nin kızı ile evlenmiş. Kayınbabasının ölümü üzerine 1697 yılında Mevlevîhânenin şeyhliğine getirilmiş. Bu makamda otuz üç yıl kaldıktan sonra 1729 yılında vefat eder ve tekkenin mezarlığına defnedilir. Mûsikîşinaslığına gelince; mûsikînin sadece teknik yönü ile değil, eski Edvâr kitaplarını inceleyen, nazariyat ile de uğraşan bir san’atkârdır. Mi’raciye’nin sözleri eksiksiz bir şekilde derlenerek, 1895 yılında Maarif Nezareti Evrak Müdürü Ali Galip Bey tarafından bastırılmıştır.

NURDAN DAMLALAR

“İŞTE masnuâtı yaldızlayan mezâyâ ve mehâsine ve mevcudâtı ışıklandıran letâif ve kemâlâta karşı, ‘Sübhanallah, Mâşaallah, Allahü Ekber’ diyerek semâvâtı çınlattıran ve Kur’ân’ın nağamâtıyla kâinatı velveleye verdiren, istihsan ve takdir ile, tefekkür ve teşhir ile, zikir ve tevhid ile, berr ve bahri cezbeye getiren, yine bilmüşâhede o zâttır.”

Sözler, 31. Söz, s. 531

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*