Mısır’ın uzun ince yolu

Mısır’daki eylemlerin “Mübarek gidene kadar devam edeceği” söyleniyordu. Hattâ önceki Cuma’ya kadar süre verilmişti. Olmadı. Bir Cuma daha geçti. Mübarek hâlâ yerinde duruyor. Ve yardımcılığına getirdiği kişi, muhalefetle masaya oturup pazarlık yaptı ve öyle görünüyor ki, istedikleri sonucu da aldı.

 

Bu arada, Tahrir meydanında yapılan eylemler şimdilik devam etse de, ajansların geçtiği haberlere göre, Kahire’de hayat normale dönüyor.
Bu işaretler gösteriyor ki, Mübarek için seslendirilen “Bahreyn’e gidebilir, uzun süreli bir tedavi gerekçesiyle Almanya’da kalabilir veya Şarm eş-Şeyh’teki sarayına çekilebilir” senaryoları şu ana kadar tutmadı. Görünen o ki, Mısır Eylül’deki seçimi onun başkanlığında yapacak.
Ülke yönetimi yine onun belirlediği kişilerde kalırken, hükümetin eylemcilere karşı güvenlik güçlerince başvurulan şiddetten dolayı özür dilemesi ve ikinci adam Süleyman’ın muhalefetle görüşmesi gibi “jest”lerle gazı alınan eylemcilerin hızı kesilecek ve yola öyle devam edilecek.
Yönetimin muhalefetle yaptığı görüşmelerde mutabakata varıldığı söylenen hususlarda verilen sözler tutulur mu, tutulmazsa ne olur; şu aşamada kestirmek mümkün değil. Ama eylemler tavsarsa tekrar canlandırmak çok zor olur.
Ki, Tahrir eylemlerine fren koyan en önemli sebeplerden biri, rejimin organize ettiği atlı-develi kişilerin kalabalığa dalmasıyla başlatılan “Mübarek karşıtları-yandaşları” çatışması oldu.
(Benzer provokasyonların bizde de yaşandığını, meselâ 2001 krizinde meydanlara inen esnafın eylemlerinin, kalabalığın içine “sorti” yapan “meçhul” kişilerce nasıl sabote edildiğini ve sonra da eylemlerin sona erdiğini hatırlayalım.)
Ve bu “çatışma” görüntüleri, o zamana kadar olayları dışarıdan takip eden orduyu aktif ve müdahil konumda işin içine girmeye davet etti.
Dahası, Mübarek’e karşı olan eylemciler, yandaşların şerrinden korunmak için ordudan yardım istediler. Öyle ki, tanklar meydandan ayrılmasın diye önlerine yatan eylemciler bile oldu.
Yaralı eylemcilerin yarasına pansuman yapıp onlarla kucaklaşan general görüntüleri cabası.
(Burada da bizdeki—bilhassa toplumsal olaylar, afet ve felâketler sonrasında sık sık oluşan—benzer tabloları hatırlamamak mümkün mü?)
Mısır ordusunun son gelişmelerde nasıl bir tavır takınacağı ve ağırlığını kimden yana koyacağı merak edilirken, bu vesileyle, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi Mısır’da da silâhlı kuvvetlerin sistemde ne kadar etkin bir rol üstlendiği ve hayatın her alanında dal budak saldığı görüldü.
Hattâ son olayları takiben, hükümette yapılan görev değişiklikleriyle, yönetimdeki asker ağırlığının daha da arttığı yönünde iddialar mevcut.
Hal böyle olunca, gelişmeleri farklı bir dikkat ve temkinle takip etmekte büyük fayda var. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmamak adına…
Dileyelim ki, diyalog adı altında muhalefeti oyuna getirip, eski baskıcı sistemi yeni aktör ve kılıklarla sürdürme tezgâhı sahneye konulmasın.
Gerçi Bediüzzaman’ın meşrutiyet sonrasındaki Osmanlı için dile getirdiği “Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlâl” tesbitindeki hakikat, benzer bütün durumlar gibi Mısır için de geçerli.
Ama Türkiye’de olduğu gibi, toplumun her yerine kök salmış darbe ürünü baskıcı bir rejimin hüküm sürdüğü Mısır’da da arzu edilen olumlu değişimin çok kolay ve sür’atli olmasını beklemek herhalde pek gerçekçi olmasa gerek.
Biz yarım asır önceki 27 Mayıs’ın kurup, ondan yirmi yıl sonra 12 Eylül’ün tahkim ettiği sistemden çıkabildik mi ki, aynı şeyi Mısır’dan bekliyoruz? Hem de birkaç hafta veya ay içinde!
Gerçek şu ki, Mısır’ın önünde de demokratikleşmek için “uzun ince bir yol” ve kat edilmesi gereken bir hayli mesafe var. Said Nursî’nin “İslâmın, İngiliz mekteb-i mülkiyesinden (siyasal bilgiler fakültesinden) ders alan zeki mahdumu” olarak nitelediği Mısır’ın bu mesafeyi kısaltması ise, aldığı derslerin gereklerini yapmasına bağlı.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*