Modern zamanlarda anne olmak… Halleri…

Modern zaman annesi olmak;

1- “Bilmezdim anneliğin bu kadar güzel, çocuk bakımında tecrübelerimin kifayetsiz olduğunu” şarkısını söylemek demektir. Böyle bir şarkı yoksa da çok bilinen bir şiirden uyarlamadır…

2- Sudan çıkmış balık halini yaşamak demektir; “bebeğin altı mı kirlenmiş, sütüm yetiyor mu, o ağlarken ben nasıl iş yapacam?”

3- Hazırlıksız girilmiş sınavdan zayıf almak, ama her seferinde ya hocaya ya derse kusur bulmak refleksini hayata taşımaktır: “Eskiden çocuklar usluymuş benimki yaramaz. Ne uyuyor, ne yiyor, ne duruyor… içinden ise; “yaa ne bileyim ben daha önce hiç çocuk bakmadım ki… kardeşimin resmini instagramda paylaştım.. ay ne şeker şeysin sen dedim kucağımda tuttum. Fakat biraz ağlayınca hemen annesine bıraktım..” (Şaşkın ördek halleri…)

4- Ben anne olunca… şeklinde başlayan cümleleri; her kınadığın anne modunda ne kadar da acımasız kullandığını pişmanlıkla fark etmek demektir.. (Attan düşüp burnu sürtülme hali…)

5- Kitapların rehberliğinin beş para etmediğini idrak etme halini yaşamaktır; ama kitapta bebeğin altı temiz, karnı tok oldu mu en az üç dört saat uyur yazıyordu… Bu beş dakikada niye uyandı ki…

6- Televizyon izlerken gördüğü biber gazı şiddetini dudak bükerek izlemek demektir… Siz hiç gaz görmemişsiniz diye söylenmek, günde en az yüz kere sorulan gazını çıkarttı mı sorularına maruz kalmak ve bebeğin bu eyleminden ötürü teyakkuz halini yaşamak demektir…

7- Bebeğim ve ben; dediniz ya bir kere… Geçmiş olsun hayat boyu büyümeyen çocuklara hizmetkâr olmak demektir…. (Terhissiz askerlik, madalyasız bekçilik, emirber neferlik.)

8- “Bir yiğit gurbete gitse gör başına neler gelir” halleridir; artık dışarısı sıla; eviniz gurbet olacaktır bunu kabullenin… Arkadaş, iş, gezinti saatlerinin kumandanı, paşası çocuğunuzdur artık. Eskiden gurbete giden kızlara acınırdı. Yardımsız, akrabasız bir başına çoluk çocuk meşgalesiyle nasıl yapacak oralarda diye. Eğer büyükşehirde iseniz ve aile yakınlarından uzaksanız aynı hali vatanınızda yaşıyor olacaksınız demektir…

9- Bir koltukta 15 karpuz taşıma halleri demektir: Biraz tutarmısın şu çocuğu da mutfağa gireyim yemek yapayım diyecek ne bir komşu, ne bir kardeş, ne bir arkadaş bulamama sorununu defalarca yaşamaktır…

10- Bebek arabasının tam teçhizatlı ve çok amaçlı kullanımı demektir… Süt bitti, kek yapacaksınız kabartma tozu yok… Telefon geldi akşama misafiriniz de gelecek… Eylem başlamıştır, rahat yok, hazır ol! Tüfek omza! Marş marş!
Hemen çocuk giydirilip arabaya atılacak, markete pazara koşturulacak, bebek arabası cephaneliği doldurulacak ve günün mühimmatı temin edilecek… Asansörlü evde iseniz ne alâ… Değilseniz bu saydıklarımız ve bebek; bin bir güçlükle eve çıkarılacak… Bu arada anahtarı çantanın en diplerine atmak gibi bir gaflete asla ve kat’a düşülmeyecek. Ve hazırlığın daha ilk faslı bu güçlükle tamamlanacak. Gerisi ise iki ağlama, bir mutfağa veya odaya getirerek eğleme arasında mehter takımı ritmine benzer dolanışlar eşliğinde nasıl bir konsantrasyonla yapıldığını bilemediğiniz olsa olsa acizliğinize rahmetin türlü türlü inayetlerle kolaylık olarak eriştiğine yüzlerce kez şahit olduğunuz hallere mazhar olmak demektir…

11- Modern zamanlarda anne olmak; bu yaşadığınız sıkıntıları kimseye anlatamamak; anlatmaya kalktığınızda; “Sıcak sudan kalorifere kadar her türlü konfor elinizde bir çocuk bakmaya nazlanıyorsunuz” sitemini sayısız defa işitiyor olmanız demektir. (Bari bir halden anlasaydınız, halleri.)

12- Bir matematikçi kadar olmasa da problem çözecek kadar matematik bilmek, sınav sisteminin puan hesaplamalarını ve hangi dersane daha iyi araştırmalarını iyi takip etmek, kompozisyon yazımı ve hatta el sanatlarındaki maharetinizi proje ödevlerinde sergileme ve çocuğunuzu diğer maharetli annelerin elinden çıkmış daha güzellerinin ezikliğini yaşamak riskinden korumak için çoğu zaman elleriniz uhu yapışkanıyla gezmek demektir. (Hele daha neler gelecek başıma halleri…)

13- Çocuğunuzun çantasını taşımaktan ötürü yüksek ihtimalli boyun fıtığı olma riski, diğer kardeşini bırakacak kimseniz olmadığı için günde iki kez onu da getirdiğiniz için onun da sizin de sık hastalanmaktan ötürü ecza dolabınızdan antibiyotiğin hiç eksik olmaması demektir.

14- Eski zamanlarda dede, babaanne, teyze, hala, çok kardeşlilik, ahbap, arkadaş çokluğunun zenginliğine bedel;  zengin, ama bu yönlerden oldukça fakir evinde; çocuğa rol model olarak bir tek kendi varlığının yetmediğini bildiği halde var gücüyle elinden dilinden geleni yapmak demektir…

15- Çocuğunun sadece bu dünyada değil; iki cihanda da bahtiyarlığı için onunla beraber derslere, kurslara, Allah- peygamber sevgisini içselleştirebileceği mekânlara koşturmak demektir.

16- Bunca mahrumiyetlerinin içinde eve gelen beyine “Biraz da sen ilgilensen!” serzenişi bile; “Ah bu zamane kadınları ben annemin babama yüksek sesle söz söylediğini bir kez işitmedim. Bu ne nankörlük, yediğiniz önünüzde yemediğiniz arkanızda, işte evin işte çocuğun şükret iyi bak, kıymetini bil” şeklindeki nasihatleriyle susturulan dile ve kırılan kalbe sahip olmak demektir…

17- Anneniz size kızdığında kemiklerimi arayacaksınız diye sitem ederdi ya, ben daha şimdiden arıyorum diye pişmanlıkla hakkını teslim etmeniz demektir. Ah keşke başıma vura vura öğretseydi bütün bildiklerini, acımasaydı diye düşünmeniz ve “Ah annecim vah annecim yaktın ya beni” şarkısını söylemeniz demektir. İş kelimesini duyduğunuzda yanından şimşek hızıyla savuştuğunuz, dersim var diye odanıza kaçıp cep telefonlarıyla arkadaşlarınızla saatlerce konuştuğunuz halden, günde en az beş vakit “Alo anne! Aşureye ne kadar buğday katıyorduk, patlıcanı tuzlu suda mı ıslatacaktık, bebeğin alnında bir şişlik var neden sence?” gibi sorularla yol yordam sorma haline geçişiniz ve bu kez de; beyinizden; ne kadar çok telefonla konuşuyorsun azarına uğramanız  demektir… Hele anneniz bir gün çıkıp geldi mi; acemiliğinizi tecrübeye seve seve boyun eğdirip, bebeği ona bırakıp hasret kaldığınız uykulara dalmanın bayramını yapmak demektir…

18- Çocuklarınızdan; “süpersin anne” kelâmını asla ve asla bitirdiğiniz okul, kaydettiğiniz terfi ve kariyerlerden ötürü değil, kapıyı açıp eve girdiğinde karşılaştığı leziz yemeklerin şöleninden ötürü işittiğinizi ya da “Sen neden baklava açamıyorsun, oysa  Elif’in annesi…” şeklinde başlayıp devam edip giden eksiklik göstergelerini işitiyor olmanız demektir.

19- Modern zamanlarda anne olmak işte böyle zahiren çok konforlu ve mesud görülürken, haddızatında; yardımsız, modelsiz, samimî rehbersiz, halden bilmezler içinde kendini mücadele sahasında kucağındaki bebe ile bulmak demektir…
Eski zamanların zahmeti meşakkati ne kadar çoksa da imdat ve yardımdan bereketi o nisbette fazla ve hatta ilk çocuk erkek ise babanın, kız ise annenin vekili ve veziri olacak şekilde bir hiyerarşinin içinde yükün hafiflemesine bedel, yüküm ağır bile diyememek haline düçar olmak demektir..

20- Modern zaman anneleri bu yardımlaşmadan nasipsiz çağda çok fonksiyonlu annelik gibi bir misyonun da sahibidir: Evde çocuklarına annedir… Memlekette kalan yardıma ve bakıma muhtaç ebeveyninin kızı değil bir bakıma annesidir. Her fırsatta koşturur evlâtlık vazifesini yapmaya çalışır. Annesine koştururken kendi imdadına koşturan evlâtlar yerine; “Kaç gündür yoksun, yemeğimiz yok, çamaşır birikti” sitemlerinin “Hoşgeldin” yerine kullanılmasıyla karşılanır… Ve kendinden de daha modern zamanlarda ev işlerinden kopuk yaşamış şimdi evlenmiş, fakat yine evde olmayan kızının çocuğunun bakıcısı; anneannesidir…

21- Modern zamanlar kadar bölünmüşlük hissini hiçbir devirde yaşamadı anneler, hayatlarının öncelikleri resetlendi, Ev  eksenli hayatların ortasında yetişip ev işlerinin stajı, kardeş bakımının provasından aynı düzlemde geçiş yapılan bir evlilik ve annelik anlayışından çok uzaktılar. Başarı odaklı beklentiler gerçekleştirildikten sonra evliliğe adım atma taraftarı oldular… Fıtrî meyillerle evlenmek yuva kurmak çocuk bakmak ve sevmek hissi ve gerçekten yukarıda saydığımız bocalamaları yaşamayacak kadar becerikli olmak ta yetmiyordu. Bu zamana kadar edinilenleri bir kalemde silmek vardı ucunda, çoğu kez onu da yaptılar, tahsil gördüler lâkin çalışmadılar, belki başlayıp da bitiremedikleri onlarca kitap kaldı raflarda öylece. “Birgün evde dursam boğulurum” derken günlerce dışarı çıkmadıkları oldu… Kabiliyetleri körelmiş, bildiklerini unutmuşsa da ne gam. Sıcacık bir yuvası, Rabbi’nin emaneti yavruları vardı. Şimdi artık eskisine benzemeyen bir hayatı sürdürecekti… Eskinin hanımlarının baba evinde edindikleri, evlenince inkişaf ettirdikleri kazanımların tersine bir süreci fedakârlık ve şefkat kahramanlığı  husûsiyetlerinin bir gereği olarak yaşamaktan içtinap etmediler… Belki çok zor ve ağır işlere koşmadılar lâkin zamanın anneliğe hürmet olarak değil de vazife çeşitliliği ile yüklediği birçok misyondan ötürü zorlandılar, incindiler…

22 – Pardon siz halâ; “Eski zamanlarda annelik çok zordu” diyenlerden misiniz.. Sesinizi duyamıyorum!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*