Molla Said, Bitlis’te yol ayırımında mıydı?

İlmî ve siyasî tartışmalarla fevkalâde hareketli geçen hadiselerin tazyiki ile 1895 yılında Mardin Mutasarrıfı Selânikli Mehmet Emin Paşa tarafından Molla Said, Bitlis’e nefyedilir.1
Molla Said’in malûmatı, önceleri sünûhat (kalbe gelen doğuşlar) kabilinden idi. Uzun uzadıya mütalâaya lüzum görmezdi. Büluğ çağına girmesinin ardından eski sünûhat yavaş yavaş kaybolur. Cizre âlimlerinin suallerinin birisine sonrasından tashih ettiği, ama öncesinden yanlış cevap vermesinin bu dönemle ilgisi var mı? Mardin hayatında siyasete karışmasının da sünûhatın kaybolmasına etkili olacağı ihtimali üzerinde durulur. Fikrinin açık bulunduğu hâllerinde fevkalâde anlayıp ve ezberlerken, kapalı olduğu zamanlarda değil okumak, konuşmaktan bile içtinap etmesi, gençlik ve esaret sonrası dönemlerindeki bu vaziyetlerini bildirir ifadeler ve yorumlar var.

Sonraki tarihçelere kaynak olan Abdurrahman’ın tesbitleri şöyledir: “…Ulemâ arasında mevkiini muhafaza etmek için her fenne dair bir iki metin hıfz etmek mecburiyetinde kaldı. Bilhassa din-i İslâm’a vârid şükûk ve şübehatı reddetmek için… eserlerden kırk kadarını hıfzeyledi.” 2

Hangi zahiri sebep veya hangi yorum olursa olsun Bitlis’e geldiği ve gittiği iki yıllık zaman diliminde muhtemelen Molla Said yol ayırımında idi! Zira Bitlis okumaları dikkat çekicidir.

O yaşa kadar aldığı kısa ve özlü medrese eğitiminin müfredat ve muhtevası, Mardin’de karşılaştığı konulara yeterliliği yine muhtemelen Molla Said’i düşündürdü. Bitlis okumalarındaki kitapların kelâm ve fıkıh muhtevalı olması bizi bu yoruma iten ana sebeplerden biridir. Önceki malûmatın medrese çerçevesinde akademik bilgiler olmasından hareketle bu bilgiler; Müslümanların karşılaştıkları problemler ve özellikle çağın getirdiği şek ve şüpheler karşısında yeterli olamaması daha başka ve daha önemli konuları çağrıştırıyordu. Kelâmın konuları çağın ihtiyaç ve meseleleri karşısında tatmin edici olarak yeniden tanımlanmalıydı. Bu usul, siyaset ve tarikat tarzının dışında da olmalıydı. Molla Said, bunu Mardin’de yaşadı. Cemaleddin-i Efgani ve Şeyh Sünusi’nin iki talebesiyle tanışma neticesinde dış dünya ile de muhatap olmuştu.

Ulemâ nezdindeki mevkiini muhafaza izahlarını makûl görmekle beraber Molla Said’in, Bitlis ve Van valilerinin kütüphanelerindeki okuma ve araştırmalarının bir izahı olmalıydı. Niçin yüzlerce hem de çok farklı ilimlere ait kitabı okuma ihtiyacını hissetti? Yerleşik eğitim ve öğretimin dışına çıkarcasına yaptığı araştırmalar Molla Said’i bir karar arefesine getirir.

İleriki dönemlerinde özellikle İstanbul siyaseti ile muhatap olduktan sonra, rejim değişikliğine yönelen Osmanlı Devletindeki meşrûtî hareketi meşrûtiyet-i meşrûa olarak kabul edip Şark’a bu kanaatini ders vermeye gittiğinde ortaya koyar. Aşiretlere yaptığı irşadların arasında, yıllardır iç dünyasında olgunlaştırdığı Medresetüzzehra özlemini dile getirir. O medresede, klâsik eğitim değil, fen ve din ilimleri beraber işlenecekti. Zira aklın ziyası fen, kalbin nuru din ilimleri idi. İkisinin beraberliği hakikati, ideali ortaya koyacaktı. Temelleri yıpratılmış binanın duvarlarının tamir ve tadilatının faydası olamaz. İman esasları mesabesindeki köklerin çürütülmeye çalışıldığı bir devirde dala aşı ve yaprağa ilâç sıkmanın bir anlamı olabilir mi?

Molla Said’in Bitlis okumaları, ileriki hizmetlerine nazar edildiğinde; eşyanın tabiatına, hikmet ve esbaba uygun olsa gerek. Zaten yol başında önemli kararlar verilir.

Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat (2013), s. 72.
2- Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatı, Abdurrahman Nursî, s. 26; Tarihçe-i Hayat (2013), s. 74.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*