Mu’cize nedir?

Kimileri kendilerinin veya başkalarının beşerî fiillerinden olağanüstü ve harika bir halle karşılaştığında, “Bu bir mu’cize!” diye hayretini ifade eder. Oysa mu’cize ayrı, keramet ayrı, olağan dışı veya olağanüstü hal ayrı, harika iş apayrı şeylerdir.

“Yarattı” kelimesi gibi, “mu’cize”yi de insan fiilleri için kullanmak hem yanlış hem de son derece sakıncalı.

Zira insanlar -peygamberler hariç- asla mu’cize gösteremezler. Ancak başta kendimiz olmak üzere atomdan galaksilere kadar bütün varlıklar birer san’at harikasıdır ve Allah’ın “kudret mu’cizeleridir.”

Mu’cizenin tanımına gelince… İnsan gücünün üstünde ve tabiat şartları ve kanunları dışında, meydana gelen olağan dışı, beşerüstü bir olaydır. Peygamberler hariç bir insan ne kadar tekâmül ederse etsin asla mu’cize gösteremez ve mazhar olmaz. Yaratıcı’nın alışılmış tabiat kanunlarının dışında,1 meydana gelmeden önce bildirdiği,2 vasıtasız veya doğrudan doğruya kendi fiilî olup3 elçisinin dâvâsını fiilen tasdik için4 ona ikram ettiği olağan dışı olaydır.

Peygamberlerin Allah’ın sadık/doğru elçileri olduklarının delili olması dışında mu’cizenin ikinci fonksiyonu, sosyal hayatın terakkisi için lâzım olan örnekleri insanoğluna göstererek, o mu’cizelerin benzerlerini meydana getirmeleri için teşvik etmektir. İleride meydana gelecek sosyal ve teknolojik gelişmeler, geçmişte kurulan esas ve temeller üzerine bina edilir, diyen Bediüzzaman, günümüzdeki teknik gelişmelerin bile tamamıyla dinlerden alınan işaretler ve mu’cizelerden hâsıl olan ilhamlar üzerine vücuda geldiğini belirtir.

İnsanlığın ferdî, sosyal, hukukî, hatta teknolojik, kısaca maddî manevî yükselmesi, peygamberlik müessesesi ve gösterdikleri mu’cizeler sayesindedir.

Teknolojinin kaynağı, peygamberlerdir. Manevî ilerlemenin yegâne rehberi peygamberler olduğu gibi, insanoğlunun maddî terakkisinin ilk önderleri, ustabaşıları da onlardır.

Dipnotlar:
1- Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 60-61.
2- Bediüzzaman, Şuâlar, 355.
3- İşârâtü’l-İ’câz, 314; Sikke-i Tasdik-i Gaybî, 121.
4- Asâ-yı Musa, 98; Şuâlar, 99; Sözler, 548-551; Mektubat, 85, 190.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*