Mu’cize ve kerametlere fen gözüyle bakış

Mu’cize ve kerametler haktır demekle insanlar ikna olmuyor, bu konuya Allah’ın isimlerinin kâinattaki yansıması olan fen ilimleri gözlüğü ile bakmak lâzımdır.

Eskiden kerametler çok kişilerde görülüyordu, şimdi ise fazla görünmüyor. Keramet göstermek insanın elinde değildir, bunlar da mu’cizeler gibi Allah’ın fiilleridir, fakat kerametler perdeli olup yorum ister.

Malûmunuz olduğu üzere, Hz. İbrahim (as) “Canlıları nasıl diriltiyorsun?” diye Allah’a (cc) sorunca, Allah (cc) da “Şüphen mi var?” diye hikmetiyle hitap etmiş. İbrahim (as) “Hayır, fakat kalben tatmin olmak istiyorum” demiş.

Bugün kerametleri görmüyorsak bile kalben tatmin olmak istiyoruz. Allah sonsuz, soyut yani maddî olmayan bir varlıktır. İnsanların soyut şeyleri algılaması zordur, onun için Cahiliye döneminde soyut sonsuz bir Allah’ı kavra- yamadıklarından elle tutulan somut nesneler aradılar ve taşları ilah edindiler. Bugün Allah’ı uzaklarda somut olarak hayal edenler, gerçekten Allah’a inanmış sayılmazlar. Hz. Yusuf’un (as) rüyaları yorumlaması onun Nur ismine mazhar olup rüya gibi soyut şeyleri görüp somutlaştırması özelliğinin ona verilmesinden kaynaklanır. İşte mu’cizeler ve kerametlerde bu soyut manalara mazhar olanlara somutlaştırma ilmi de verilmiştir.

Hiç kimse, Allah bildirmeden gaybı bilemez, izin vermezse keramet ve mu’cizeler gösteremez. Kırmızıdan mora kadar çeşitli renklerin karışımından sonsuz sayıda renk meydana gelir. Kerametler de, insanların manevî hali, ihlâsı ve ilmine göre bir değişim gösterir. Eski zamanda insanlığın aklı ve ilmi az, kasları kuvvetli idi, teknolojinin olmadığı dönemlerde devasa binalar yaptılar, zaman içinde kas kuvveti azalıp akıl kuvvetleri arttığından aklî ve fizikî yapısı değişti, tekâmüle uğradı.

Eskiden kerametler göze gösteriliyordu, şimdi ise benzerleri fen ilimleri ile akla gösteriliyor. Peygamberler de insan olarak bu fizikî gelişime ayak uydurdular, fakat aklî gelişimleri zamana bağlı değil, çünkü onlar İlâhî bir terbiye ile eğitilmişlerdi. Zamanı Allah yarattı, O yarattıklarına insan gibi tabi olmaz. Peygamberler de risalet yönü ile zamana bağlı değiller.

Bediüzzaman yüksekten bakan bir ayna misali gibi der. İki dağ arasında bir vadi düşünün. Vadinin sağındaki dağın arkasına gelecek zaman, solundaki dağın arkasına geçmiş zaman, vadinin içine de hâl diyelim. Bizler hâli görür, geçmiş ve geleceği göremeyiz. Amma yüksekten, uçakla bakan birisi hâl, geçmiş ve geleceği birden görür. İşte Allah’ın zamana bağlı olmaması bunun gibi bir şeydir. Peygamberler Allah’ın izni ile de tayy-ı zaman ve tayy-ı mekân yapabilirler. Zaman ve mekân fizik ilmine göre aynı şeydir, zaman bir boyuttur ve Arap gramerinde de zaman ve mekân aynı kelime ile ifade edilir. Demek ki peygamberler de izn-i İlâhî ile zaman ve mekâna bağlı olmayabilirler.

Bediüzzaman, âhirzamanda fünunun (fenler) mu’cize ve kerametleri taklit edip onlara yanaşacağını, fakat yetişemeyeceğini söylüyor. Çağımızda kerametlerdeki azalışın sebebi budur, fen ilimleri kerametler gibi harika keşifler yapıyorlar. Eskiden devirler yüz bin, on bin, binler, yüzler yıllar ile ifade edilirken şimdi onarlı, beşerli yıllarla devirler değişmekte, mu’cize ve kerametlerin taklitleri yapılmaktadır. Peygamberlerin mu’cizelerini ve velilerin kerametlerini gördüğü halde inkâr eden insanlar, şimdi yaşasalardı ilk patlamada nokta gibi küçük bir enerjiden bütün kâinat ve içindekilerin yaratıldığı, bir damla sudan bütün canlıların oluşturulduğu mu’cizesini gördüğü halde buna yine inanmayacaklardı. Genelde ilmin gelişmediği çağlarda mu’cizeler göze gösteriliyordu, şimdi ise benzerleri akla gösteriliyor. Bediüzzaman Risale-i Nur Külliyatı’nda belki yüzlerce yerde insanları kâinatın aklı ve Allah’ın isimlerinin gölgesi olan fenlere yönlendiriyor.

Sonuç: Mu’cize ve kerametler imtihan sırrı içindir. Peygamberimiz (asm) ilim erbabı Sahabelere mu’cize göstermedi, onların inanmaları için Kur’ân’ın derin manaları kâfi geldi, yalnız küfürde inat edenlerle ilim sahibi olmayan Sahabelere mu’cize gösterdi. Keramet de zayıfları ve şüphe içinde olanları teşvik içindir, aksi halde Cennetin meyveleri olan kerametleri bu dünyada istemek, bakî meyveleri fani dünyada tüketmek demektir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*