Muhacir Hafız Ahmed (1894-1948)

Macaristan muhacirlerinden olan Hafız Ahmed 1894 yılında doğdu. Bediüzzaman’ın medresesinin bitişiğindeki Yokuşbaşı Mescidinde uzun yıllar imamlık yaptı. Üstadın Barla’daki ilk ev sahibidir. Said Nursî, yirmi gün kadar onun evinde misafir kaldı. Evi Bediüzzaman’ın yıllarca imamlık yaptığı Mus Mescidinin karşısındadır.

Bediüzzaman, ikâmet etmek üzere Muhacir Hafız Ahmed’in evine gönderildiğinde hanımını “Allah bizim başımıza bir devlet kuşu kondurdu. Ne yapıp yapıp Bediüzzaman’ı memnun etmeliyiz. Barla’dan memnun olarak ayrılmalıdır. Çok dikkatli olmalıyız!” 1 diye ikaz etmiştir.
Hanımı, iki kızı Sania ve Nafia, oğlu Kâzım ve damatları Bahri Çağlar ve Berber Mehmet ile birlikte, Risâle-i Nur’a ve Bediüzzaman’a sekiz sene büyük hizmetlerde bulunmuştur. Vaazlarına konu edindiği Risâle-i Nur’a ciddiyetle ve sadakatla çalışmıştır. Hatta vefatından on dakika önce, kendi yazdığı ve tamamlayamadığı bazı risâleleri tamamlaması için Şamlı Hafız Tevfik’e vasiyet etmiştir.
1948 yılında vefat eden Muhacir Hafız Ahmed’in kabri Barla kabristanındadır.
İkinci ve Onuncu Lem’alar’da, ayrıca Emirdağ Mektuplarında hizmetleri ve Bediüzzaman’a olan yakınlığı anlatılmaktadır. Muhacir Hafız Ahmed, Şefkat Tokatları Risâlesinde kendisinin başına gelenleri şöyle anlatmıştır:
“Evet, ben itiraf ediyorum ki, hizmet-i Kur’âniyede âhiretim nokta-i nazarında içtihadımda hata ettim. Hizmete fütur verecek bir arzuda bulundum. Şefkatli, fakat şiddetli ve kefaretli bir tokat yedim. Şöyle ki:
“Üstadım yeni icadlara (Yani, Türkçe ezan gibi, şeâir-i İslâmiyeye muhalif bid’atlardır) taraftar olmadığı için—benim camim onun komşusudur; şuhur-u selâse geliyor—camimi terk etsem, hem ben çok sevap kaybediyorum, hem mahalle namazsızlığa alışacak. Yeni usûl yapmazsam, men edileceğim. İşte bu içtihada göre, ruhum kadar sevdiğim Üstadımın muvakkaten başka bir köye gitmesini arzu ettim. Bilmedim ki, o yerini değiştirse, başka bir memlekete gitse, hizmet-i Kur’âniyeye muvakkaten fütur gelir. Tam o sıralarda ben tokat yedim. Şefkatli, fakat öyle dehşetli bir tokat yedim ki, üç aydır daha aklım başıma gelmedi. Fakat lillâhilhamd, Üstadımın kat’î ihbarıyla, ona ihtar edilmiş ki, o musibetin her dakikası bir gün ibadet hükmünde olduğunu rahmet-i İlâhiyeden ümitvar olabiliriz. Çünkü o hata bir garaza binâen değildi. Sırf âhiretimi düşünmek noktasında o arzu geldi.” 2
Muhacir Hafız Ahmed’in ailece Nurlara hizmetleri Risâlelerde takdir edilmiş ve şöyle anlatılmıştır:
“Hem Muhacir Hafız Ahmed’i hem bana, hem Nurlara alâka ve sadakat noktasında Nurların birinci talebesi ve fedakâr bir nâşiri kalben hissetmiştim. Hâlbuki kalemle hizmete muvaffak olamadı. Çok defa o gaybî hissimi tahattur ederdim. Sonra, birden hem oğlu Kâzım, hem damadı Bahri, hem diğer damadı berber Mehmed ondan his ve ümid ettiğim metinâne hizmeti fevkalade bir alâka ve sadakatle tam tamına yerine getirmeye, çalışmaya başladılar. Hatta hafideleri dahi masum şakirtler içine girmişler.” 3
Şamlı Hafız Tevfik, Emirdağ’da olduğu yıllarda Üstada yazdığı bir mektupta Muhacir Hafız Ahmed’in vefat ettiğini bildirmiştir. Onun vefatı yeğeni Abdurrahman’ı hatırlatmıştır. Bu arada Nur Talebelerinin kabre imanla girecekleri müjdesini de vermiştir. Bediüzzaman, bu mektup üzerine taziye yerinde Muhacir Hafız Ahmed’in hizmetlerini bir kere takdir edip onunla alâkalı olarak şunları yazmıştır:
“Sekiz sene çoluk ve çocuğuyla sadakatle bana hizmet eden; ve evlâd ve ahfâd ve refika ve damatlarıyla Nurlara ciddî çalışan; ve ders ve vaazlarını bütün Nurlardan veren; ve vefatından on dakika evvel dünyaca en ehemmiyetli vasiyeti, kendinin Nur Risâlelerini tekmil için Şamlı Hâfız’a ricâ eden, vefatından iki gün evvel bana mektup yazıp benim aynı vakitte Sava’yı Barla’ya tercih ederek Sava mezaristanında defnimi arzu ettiğimi sizlere yazdığımı sadakatin kerâmetiyle hissedip bana mukabele ve itiraz tarzında o mektubunda der:
‘Sen Barla’yı ikinci vatanımdır dediğin halde, neden ona gelmiyorsun, başka yerleri tercih edersin? İptidâ-yı medrese-i Nuriye Barla’dır, senin mezarın orada olmalı’ diye bana ihtar etti. İki gün sonra, size yazdığım daha size yetişmeden, onun mektubunu, hem Şamlı Hafız ikinci sayfasında yazdığı vefat haberini aldığım merhum Muhacir Hafız Ahmed’in (rh) dünyadan göçmesi, aynen Abdurrahman gibi beni çok sarstı, ağlattırdı, ‘İnna lillah ve inna ileyhi râciûn’ (Biz Allah’ın kullarıyız ve yine Ona döneceğiz) (Bakara Sûresi, 156) dedirtti. Binler rahmet onun ruhuna insin. Âmin. Kabri de hanesi gibi Kur’ân ve Nur’un bir menzili olsun. Âmin. Şüphem kalmadı ki, bu zahir sadakat kerâmeti, Nurcuların imanla kabre gireceklerini ispat ediyor ve hüsn-ü hâtimeye mazhardırlar. Benim tarafımdan onun akrabasını tâziye ediniz. Ve ben bütün duâlarımda onu hissedar ediyorum diye tebliğ ediniz.” 4
Muhacir Hafız Ahmed, Bediüzzaman’ın mezarının başka yerlerde değil, Barla’da olmasını çok arzu etmektedir. Bunu bir ihtar olarak daha önce Bediüzzaman’a bildirmiş olmalı ki, Üstad aynı konuya dikkat çekmektedir.
Yine Hafız Ahmed’in hastalık konusunda risalelerde tebrik edildiğini görüyoruz:
“..bir âhiret kardeşim, Muhacir Hafız Ahmed isminde bir zâtın müthiş bir hastalığına ziyade merak ettim. Kalbime ihtar edildi: ‘Onu tebrik et. Herbir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçiyor.’ Zaten o zat sabır içinde şükrediyordu.” 5
Bediüzzaman uzaklarda olsa da, her vesileyle Barla’daki hizmetleri ve talebelerini övmekten geri kalmaz:
“Hüsrev’in himmetiyle daireye giren ve Nurun yeni şakirtlerinden bana mektup yazan Hatice ve Râbia, haslar içinde kabul edildiler. Ve çok alâkadar olduğum Barla’da hararetle Bahri ve evlâdı ve Eyyub ve Ali ve Mehmed ve Süleyman’ların gayretleriyle Nurlar dersine çalışmaları beni sevinçle ağlattırdı. Ben bütün Barla halkına, hususan Süleyman’lar ve Bahri ve Mehmed’ler ve Mustafa’lar, eski zamanda Nurlara kıymettar hizmet eden Şamlı Hafız Tevfik ve mübarek Hafız Halid ve İmam Hakkı Efendi ve Muhacir Hafız Ahmed ve evlâdı ve ahfâdı ve Şem’i ve bana çok hizmet eden Abdullah Çavuş ve oradaki komşularıma ricâlen ve nisâen binler selâm ve duâ ederim ve mübarek aylarda duâlarını isterim.
“Bahri ve evlâtları üç Asâ-yı Mûsâ yazdıklarını şimdi haber aldım. Muhacir Hafız Ahmed ile Barla’da kardeşlerimizin hesabına hem Kâzım’ın, hem berber Mehmed’in ciddî hâlisane mektupları Lâhikaya girmeye hak kazandılar. Ve Bahri’nin güzel manzumesi, küçük bir medrese-i Nuriye hesabına tam girebilir.
“Medar-ı hayret bir lâtif inayettir ki, Büyük Mustafa’yı (rh) aynen merhum Abdurrahman gibi hem sadakatiyle, hem kalemiyle, hem iktidarıyla Nurlara hizmet edeceğini kalbime ihtar edilmesiyle o zamanda Abdurrahman’ın vefatını unutmaya çalıştım. Hakikaten Küçük Ali, o hatıra-i gaybiyeyi kalem cihetinde dahi tam tamına tasdik ettirdi. Kardeşinin kalemini kendisi aldı. Sarı bıçağı, elmas kılıcı yaptı. Demek o zaman, onu da mübarek Mustafa’nın ruhunda hissetmiştim.” 6
Bediüzzaman, Muhacir Hafız Ahmed’i “Nurların birinci talebesi ve fedakâr bir nâşiri” kabul ettiğini bir mektubunda şöyle anlatır:
“Hem Muhacir Hafız Ahmed’i hem bana, hem Nurlara alâka ve sadakat noktasında Nurların birinci talebesi ve fedakâr bir nâşiri kalben hissetmiştim. Hâlbuki kalemle hizmete muvaffak olamadı. Çok defa o gaybî hissimi tahattur ederdim. Sonra, birden hem oğlu Kâzım, hem damadı Bahri, hem diğer damadı berber Mehmed ondan his ve ümid ettiğim metînane hizmeti fevkalâde bir alâka ve sadakatle tam tamına yerine getirmeye, çalışmaya başladılar. Hattâ hafîdeleri dahi mâsum şakirtler içine girmişler.” 7
Muhacir Hafız Ahmed ve aile fertleri, nurlara yaptığı samimî hizmetlerle takdir ve tebrike lâyık olduklarını her vesile ile göstermişlerdir. Onların şahitleri başta Bediüzzaman ve Nur Talebeleridir. Risâle-i Nurların elimize ulaşmasında gösterdikleri gayret olmasaydı her halde bir şeylerin eksik olduğunu anlayacaktık.
Muhacir Hafız Ahmed’in Bediüzzaman’a ve Risâle-i Nurlara olan sadakatı onu “Barla Sıddıkları” safına dâhil etmiştir.

Dipnotlar:

1- Necmeddin Şahiner, Son Şahitler, c. 1, s. 284.
2- Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 161-162.
3- Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, s. 285-286.
4- Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, s. 290-291.
5- Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 24.
6- Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, s. 284-285.
7- Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, s. 285-286.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*