Muhafız alayı mı, muhâsara alayı mı?

Image
Geçtiğimiz ayın yarısını Ankara’da geçirdim. TBMM’de bulunan arkadaşlarım birkaç defa dâvet ettiler. Ancak Mart ayının son Cuma gününde gidebildik. Arkadaşım, “Cuma namazını Meclis camiinde kılarız. Ondan sonra da yemek yer, sohbet ederiz” demişti. Biz de onları kırmayarak dâvete icabet ettik. Ankara’da iken çoğu günlerimizi beraber geçirdiğimiz arkadaşımla hemhâl olacaktık.

Meclisin iki kapısı vardır. Bir kapısı, Dikmen semtine çıkan yoldan dolayı “Dikmen kapısı”; diğeri de aynı şekilde Çankaya yolunun yanında olduğundan “Çankaya kapısı” diye isimlendirilir.
Bu Meclise çok gelip gitmişliğimiz vardır. İlk defa geldiğimiz tarihi hatırladım. 1962 veya 63 senelerinde, ilkokulda iken okulca gelmiştik burayı görmeye. O zamanlar, Meclis bu binasına taşınalı birkaç sene olmuştu. Şu andaki milletvekillerinden çoğunun tanımadığı o binaya, anlayacağınız biz, yarım asır önce gelmiştik.
Seçim öncesi milletvekili aday adaylarının cirit attığı bir zamanda gelmiştik. Bizi de bir çok kimse öyle zannetti, ama değildik şükür. Çankaya kapısından ziyaretçiler pek alınmazken, biz oradan girmiştik. Arkadaşlarımızla görüşüp, sohbet ettik. Cuma namazı ile girdiğimiz meclisten ikindi namazını kılarak çıktık. Arkadaşım da benimle beraber çıktı. Çankaya çıkış kapısına yaklaşırken, çok gürültülü bir şekilde bando ve marş sesleri gelmeye başladı kulağımıza. Anladığım kadarıyla Harbiye Marşı çalınıyordu her halde. Arkadaşıma bakarak “Ne oluyor?” dedim. Muhafız taburunun Cuma kapanış ve nöbet değişimi olduğunu söyledi. Ben de şakayla karışık “Yoksa ihtilâl mi oluyor?” dedim.
Gerçekten de, Çankaya Muhafız Alayı’na bağlı Meclis Muhafız Taburu’ymuş. Yaklaşınca baktım ki, Meclisin içerisinde bir askerî birlik. Olacak şey miydi bu? Askerî vesâyetin bir numunesiydi sanki. Zaten TBMM binasının ana kapısında nöbet tutan askerleri gören de, dışarıdan gelen bir yabancı da bu halleri görünce, herhalde tam kanaat getirir ki, “Türkiye’de askerî vesayet kolay bitmez.” Tabiî iş bununla da kalmıyor aslında. Dikkat edilirse, Harb Okulu da hemen Meclis’in yanında olduğu gibi, Genelkurmay ve bütün kuvvet komutanlıkları da, meclisle bitişik nizamdır adeta.
Aslında Çankaya, yani daha doğrusu Cumhurbaşkanı Muhafız Alayı’na bağlı bir taburmuş bu Meclis’te bulunan. İstanbul’daki saraylarda falan bulunan askerler de bu alaya bağlı birliklermiş.
Bu Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı zaman-ı evvelinde M. Kemal’i korumak için ihdâs edilmiş ama sonraki dönemlerde, daha doğrusu CHP’den sonraki dönemlerde, DP iktidarına yapılan kanlı 27 Mayıs 1960 İhtilâli’nde Cumhurbaşkanını muhafaza etmek yerine, onu muhasara altına alan bir alay olarak nam salmıştır. Yani, M. Kemal’in zamanında onu muhafaza ederken, ondan sonra, özellikle de Demokrat hükümetler zamanında, “Kemalizmi muhafaza etme” işini yürütmüştür. Ki, ilk Meclis zamanında Ali Şükrü Beyi katleden Topal Osman da, o zamanki Cumhurbaşkanlığı Alayının kumandanıydı. Her ihtilâl zamanında bunları gördük…
Artık Türkiye 20’li, 30’lu yılları çoktan aşmıştır. Askerin işi sadece “yurt savunması” olmalıdır. Dâhildeki her türlü asâyiş ve emniyet işi polis teşkilâtına verilmelidir. Eğer böyle yapmazsanız, asker siyasetten kolay kolay elini çekmez. Bunu da iyi bilmek lâzım.
Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*