Muhammed-i Arabi (asm) ve varlığıyla iftihar etmek

Mübarek günleri ve ayları beklemek onları arzu etmek ve onlara kavuşmakta bizler için ayrı bir şevk, ümid ve gayret vesilesi olmuştur.

Öyle ya insan kendi hayatında memnun ve mesrur olduğu, olacağı gün, ay ve zamanlarda sevincini, memnuniyetini belli edecek, ilân edecek  vesileler arar. İşte mü’min ve muvahhid Müslümanlar da bu mübarek geceler kıymetine ve hürmetine normalde yapageldikleri ubudiyetlerine, ibadetlerine, kulluklarına artı bir amel, fiil eklemek gayretine, telâşesine, çalışmasına girerler. Bu hal bir faal-i hayırdır. En azından insana bir hesaplaşma, tefekkür, kıyas imkânı sağlar. Yapmadığı, yapmayı ümid ve hayal ettiği amelleri hatırlar, yapmaya çalışır.

Çarşamba günü bizleri mübarek bir zata ve mübarek bir güne götürmekle kendisi bir mübarek gün ve gece olmuştur. Nur-u Muhammedi’nin (asm) varlık âlemine teşrifleri günü ve gecesi… Rabbimizin hiçbir şeyi yaratmadan evvel yarattığı Nur-u Muhammedi (asm) varlığıyla, bütün vücudî yaratılışın, herşeyin sebebi vücudu olmuştur.

O’nu (asm) bilmek ve O’nu (asm) hatırlamak ve O’na (asm) ittiba edip ahlâkıyla ahlâklanmak Rabbimizi bilmekle, Rabbimizi sevmekle ve Rabbimizin emrettiği herşeye itaatle başlar. Rabbini tam sevemeyen, Resulullahı (asm), Habibullahı (asm) tam sevemeyeceği gibi Muhammed-i Arab-i’yi (asm) de tam sevemeyen Allah’ı da (cc) tam sevemez.

Bir can simidi, bir şefkat abidesi, bir rahmet ve inayet vesilesi olarak yaratılan ve gönderilen Efendimizi (asm) sevmekle kalmamalıyız. Sevdiğimizi sünnetine ittiba ederek, getirdiği emirleri uygulayarak hayatımızla, fiil ve amellerimizle gösterebilmeliyiz. O’na (asm) lâyık bir ümmet olma yolunda bir gayret ve çalışmanın içerisinde olabilmeliyiz.

Nasıl bir nimetle muhatap olduğumuzu, nasıl bir rahmete masaddak olduğumuzu O’nu (asm) hatırlayarak, O’nun (asm) sünnetine ittiba ederek, O’nun (asm) yolunda Kur’ânın, imanın, İslâmiyetin hizmetinde olmakla anlamalıyız ve bilmeliyiz. Bu anlama ve bilmekle bizler huzur ve saadete kavuşabiliyorsak ne mutlu bizlere. O’nunla (asm) memnun olan, saadete ve nura kavuşan elbetteki daimî bir huzura, huzuru daimiye kavuşabilir.

Hayata ve imana şükrettiğimiz gibi, âlemlerin Rabbinin yine âlemlere nur ve rehber olarak yollanan Resul-i Ekreminin (asm) varlığına da şükretmeliyiz, memnun ve mesud olmalıyız. Rahmet sahibinin bizlere şefkat ve merhametiyle ihsan ettiği Muhammed-i Arabi’nin (asm) varlığıyla iftihar ederek şükür ve hamdde bulunmalıyız…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*