Mukallit miyiz, muhakkik mi?

Bir kimse veya bir mesele sözkonusu olduğunda, söylenenleri aynen kabul edip, taklitçi mi olursunuz, yoksa, araştırır tahkik mi edersiniz? Veya şöyle soralım: Bir kimse veya bir mesele hakkında:

Bir şey gördük, bir şey duyduk, bir şey sezinledik… Ne yapacağız, ne yapmalıyız?
Biri gözle, gözlemle; diğeri kulakla, duyumla; öbürü kalple, sezgi ile ilgili.
Hayatımızın her safhasında, başkalarını görürüz, duyarız, sezinleriz.

Meselâ, itimat ettiğimiz birisi, yine saygı duyduğumuz birisi hakkında olumsuz bir söz söyledi, menfî bir hüküm verdi. Acaba nasıl davranmalıyız?
O haberi getirene körü körüne inanıp, onun peşinde mi gitmeliyiz?

İhbar ettiği kişi hakkında suizanda mı bulunmalıyız?
Başkalarını da uyarmalı mıyız?
İşte, şaşmaz, şaşırtmaz ve dosdoğru yola ileten Kur’ân’ın ölümsüz ölçüsü:
“Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra Sûresi, 36.)
Göz yanılır: Dünyamızdan bir milyon dört yüz bin defa daha büyük olan güneşi, bir tepsi gibi görüyor. Suyun içindeki metali kırık görürüz…

Biraz daha müşahhaslaştırırsak: Çok sevdiğim bir öğretmenimi, bir öğrencisiyle şakalaşarak kahveden çıktığını gördüm! Fena halde bozulmuştum! “Vay canına, senin kahveye gittiğin yetmemiş gibi, öğrencini de alıştırdın!” diye düşündüm. Seneler sonra öğrendim ki, kahveye giden öğrencisini çıkarmak için gitmişti! Seneler süren suizannımı nasıl helâl ettireceğim ki!

Kulak yanılır: Bektaşi der ki, “Ben duydum, Kur’ân der ki, namaza yaklaşmayın! Onun için kılmıyorum!” Habuki, “Sarhoşken!” kelimesini duymadı veya duymak istemedi, eksik, yanlış duyurdu.

Kalp yanılır: Birisine deli gibi aşık olursunuz. Sonra ondan öyle bir tepki alırsınız ki, dünyada en nefret ettiğiniz insan oluverir! Kalp yanılır… Sezgileriniz sizi yanıltır.

Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığımız şeylerin ardına düşmemeli. Yani, başkalarını körü körüne taklit ederek kararlar vermemeliyiz.

Ehl-i tahkik olmalı.
İlmel-yakin (ilimle, araştırmayla kesin bir bilgiye),
Aynel-yakin (gözle görme derecesinde kesin bilgiye),
Hakkal-yakin (bizzat yaşayarak, anlayarak, kavrayarak kesin sezme derecesinde bir bilgiye) sahip olmadıkça karar vermemeli, ahkâm kesmemeli.
Ve “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığımız şeyin peşine düşmemeli”

Karar vermeliyiz: Ömür boyu mukallit mi kalmalıyız, yoksa ehl-i tahkik mi olmalıyız?
Başkalarının gördüklerine, duyurduklarına, zanlarına göre mi hareket etmeli; onların oyuncağı, maskarası mı olmalıyız?
Yoksa hakkında kesin bilgi sahibi olmadığımız şeyin peşine düşmemeli miyiz?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*