Mü’minin gönlünde kedere yer yoktur

Image
Dünyanın en mutlu ve en mesud insanları Müslümanlar olmalıdır. Çünkü bir Müslüman, öyle büyük nimetler içinde bulunuyor ki, bunu hakkıyla idrak etse, dünyanın en ağır musibeti dahi onun yüzünü solduramaz. Belki biraz hüzün verir ama o hüznün altında bile yine tatlı bir tebessüm vardır.

 

Bir Müslümanın mutlu olması için pek çok sebep vardır. Evvelâ insan olarak yaratılmış olmak, başlı başına bir mutluluk sebebidir. Çünkü etrafımızda pek çok mahlukat görüyoruz, hiç birisi bizim kadar mükemmel bir bedene ve ruha sahip değil. Hayat tarzları bizden çok aşağı seviyede. Yaratılırken insan olmayı kendimiz tercih etmedik. Öyleyse Allah bizi bir solucan, bir salyangoz veya bir tırtıl olarak da yaratabilirdi. Yüksek bir dağın tepesinde yırtıcı bir kuş olarak yaratılabilir ve leş yemek zorunda kalabilirdik.
Bunların hiç birisi olmamış ve insan olarak dünyaya gelmişiz. Rabbimiz bizi eşref-i mahlukat olarak yaratmış. Arzın halifesi olarak dünyaya göndermiş. İnsanı kendisine muhatap etmiş. İman edip ibadet edenleri ebedî bir saadetle müjdelemiş. Cemâlini ve cennetini vaad etmiş. Özellikle bizler, (inşâallah) Nur talebesi olarak âhirzaman müceddidinin cemaati içinde yer almakla zamanın fitnelerine karşı kendimizi muhafaza etme şansına sahip olmuşuz. Bundan daha büyük mutluluk sebebi mi olur?
– İyi de, hayat şartları oldukça ağır. Geçim derdi, yoksulluk, maddî sıkıntılar insanda güler yüz mü bırakıyor?
– Atalarımız ne demiş: “Ağılda oğlak doğsa dağda otu biter.” Unutma ki sen doğmadan evvel de rızkın tayin edilmiş ve dünyaya gönderilmiştir. Bak kaç yaşına geldin, bu güne kadar hiç aç ve susuz kaldın mı? Sana ve bize rızık yetiştirmek için gökten yağmur, yerden toprak durmadan çalışmıyorlar mı? Bu güne kadar aç ve susuz kalmadıysan, “Yarın aç kalırım” endişesi çekmeye, ne gerek var. Cenab-ı Hak seni senden çok düşünüyor ki, toprağı, suyu, havayı, güneşi, yağmuru senin hizmetine vermiş. Hepsi insanlara rızık temin etmek için çalıştırılıyor. “Yarın dünyada su tükenir, nefes alacak hava bulamayız” diye bir endişen mi var ki yoksulluktan bahsediyorsun? Bunun için mi yüzün gülmüyor?
– Ama biliyorsun ahirzamanda yaşıyoruz. Günahlar ve musibetler sel gibi üzerimize geliyor. Bu zamanda mutlu olmak, kolay mı?
– Evet çok kolay. Ahirzamanda yaşamak bizim için büyük bir nimet. Çünkü bu zamanda mânevî ticarette bire bin kazanmak mümkün. Zahmetleri artıran Rabbimiz, nimetleri de artırmıştır. Allah Resulü (asm) ne buyuruyor: “Fesâd-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse, yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir.” (Lem’alar, s. 174) demiyor mu? Öyleyse, ahir zamanda yaşamak, sâir zamanda yaşamaktan çok daha büyük kazançlar elde etmek için bir fırsattır. Başkalarının kanlarını akıtıp canlarını feda ederek kazandıkları şehitlik makamını, sen bir sünnete riâyet etmekle kazanma imkânına sahipsin. Bu zamanın böyle fırsatları varken, senin zamandan şikâyet etmen gaflet ve cehaletten başka bir şey değildir. Bu zamana bu gözle bakarsan, yüzünde mutluluk hiç eksik olmayacaktır.
– Ama bir takım rahatsızlıklarım var, hastalıklarımdan dolayı acı çekiyorum, canım yanıyor. Onun için yüzüm gülmüyor.
– Hastalıklarının senin için ne kadar büyük bir fırsat olduğunu bilseydin, yüzünde tebessüm hiç eksik olmazdı. Hastalıklar günahlara kefarettir. Bu dünyada az bir ağrı ve sıkıntı çekmekle, ebedî âlemde çok daha büyük sıkıntılardan kurtuluyorsun. Az bir zahmet karşılığında pek çok rahmet elde ediyorsun. Hastalıklar ve musibetler, seni belki de cehennem ateşinden kurtarıyor. Bu gözle baktığın zaman, hastalıklarına teşekkür etmen ve onlardan memnun olman gerekmez mi?
– Belki de bu hastalıklardan dolayı hayatımı kaybedeceğim.
– Korkma, insan hayatı hiçbir zaman kaybolmaz. Ecel gelse, seni bu fâni âlemden alır, bâki bir âleme götürür. Burada çektiğin acılar ve sıkıntılar orada sona erer. Hem ölüm hiçlik ve yokluk değil ki hayatın kaybolup gitsin. Orada daha güzel ve ebedî bir hayat seni bekliyor. Mevlânâ Hazretleri onun için ölüm gününe “düğün günü” demiyor mu? Düğünlerde sevinmek ve mutlu olmak gerekmez mi?
Derslerde ve sohbetlerde bir kardeşimizin suratını asık, kaşlarını çatık gördüğüm zaman çok yadırgıyorum. “Acaba hangi kaygı ve düşünce, böyle cennet ehline lâyık bir sohbette bile insanın yüzünü soldurabiliyor?” diye merak ediyorum. Mü’min, mü’minin aynasıdır. Böyle nurlu bir cemaatte bir kardeşimizin yüzüne muhabbetle bakmak, ondaki sevincin bizim de gönlümüze yansımasını sağlayacaktır. Eğer aynı sevinç ve mutluluğu kendi içimizde hissetmiyorsak, gönül aynamız muhabbet nurlarını yansıtmayacak kadar kararmış demektir. Derhal temizlenmeye ve parlatılmaya ihtiyacı vardır.
Mü’minlerin hayattan zevk almak ve daima mutlu olmak için o kadar sebebi var ki, saymakla bitmez. İnsan sadece bir vakit namazda Allah’ın huzurunda olmanın huzurunu tam hissetse, onun verdiği mutluluk ömür boyu yüzünü güldürmeye yeter.
Işığın olduğu yerde karanlığa yer olmadığı gibi, huzur ve mutluluğun olduğu bir kalpte de gam ve kedere yer yoktur. Öyleyse, kalbinde imanın huzurunu taşıyan bir mü’min, dünyanın en mesud insanı olmalıdır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*