Münevver Ayaşlı: “Menderes’in velisi Said Nursî idi”

“Adnan Menderes’in de velisi Said Nursî idi, onun himayesi altında idi.” Münevver Ayaşlı’nın, Pertev Beyin Torunları adlı eserinde bu sözlerle de ifade ettiği gibi tarihin her devrinde var olan devlet adamı – veli münasebeti, Adnan Menderes ile Said Nursî arasında da vardı.

Demokrat Parti’nin içinde İslâm’a mugayir, hatta muhalif pek çok insanın olduğunu bildiklerinden İslâm’ı yaşama ve hizmet etme hassasiyeti bulunan Müslümanların kendilerini destekleyeceklerini ümit ediyorlardı. Onun için câmiada temayüz etmiş isimlere mektup yazarak destek istediler.

Bu maksatla Eşref Edip de Sebilü’r-reşad Gazetesi’nde Müslümanlardan destek isteyen yazılar yazdı. Said Nursî’nin, Müslümanlar üzerindeki müessiriyetini bildiğinden, geçmişte yaptıkları müşterek faaliyetleri de göz önünde bulundurarak hususî mektup yazıp kendisinin ve talebelerinin partisini desteklemelerini istedi.

Bediüzzaman Said Nursî, ‘Kırk seneden beri iman hizmetinde benim arkadaşım’ dediği Eşref Edip’e hitaben yazdığı mektupta onun İslâm’a hizmetlerini nazara verdi, onun Nur’un hâmisi olduğunu, Nurcuların içinde bulunmasının kendisini teselli ettiğini söyledi.

Fakat icraatları ve ifadeleri ile ‘siyasal İslâm’ politikasını takip etme temayülü içinde bulunan İslâm Demokrat Partisi’nin kuruluşunun gerisinde Demokrat Parti’nin oylarını böldürmeyi plânlayan Halk Partisi’nin tahrikinin ve parti içi muhalefetin desteğinin olduğunu bildiğinden İstanbul’daki bazı talebelerine hitaben yazdırdığı mektubunda kanaatini açıkça ifade etti.

Takdir mektupları gelmeye başladı

Said Nursî’nin, Eşref Edip’e ve İslâm Demokrat Partisinin diğer kurucularına söylemeleri kastı ile yazdığı mektuptaki mezkûr ikazlarına rağmen siyasî faaliyetlerine devam ettiler, hassaten Demokrat Partiye şiddetli muhalefetlerini sürdürdülerse de varlık gösteremediler.

Millet Partisinin ve İslâm Demokrat Partisinin tenkitlerine pek karşılık vermeyen Menderes, demokrasi, insan hakları, din ve vicdan hürriyeti muhtevalı siyasî icraatlarına devam ettiğinden memleketin hemen her yerinden ve millet içinde temayüz etmiş isimlerden tebrik telgrafları, takdir mektupları gelmeye başladı.

Bunların içinde en mânidârı, Bediüzzaman Said Nursî’den gelen mektuptu. Zîra o siyasetin menfaat vasıtası hâline getirildiğini ve dinsizliğe âlet edildiğini görünce, ‘Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım’ diyerek siyasetten de siyasetçilerden de uzak durmayı tercih etmişti.

Bu kahraman hoca bize lâzımdır

Mustafa Kemal, ‘Bu kahraman hoca bize lâzımdır’ diyerek Ankara’ya çağırdığı Said Nursî’nin sözlerine kulak verip icaplarını yerine getirmesi gerekirken onu sürgüne gönderme, eserlerini yasaklama, kendisini ve talebelerini mahkemelerde süründürme cihetine gitmişti.

Onun ölmesi ile ‘tek adam’ saltanatı yıkılıp ‘millî şef’ sultası başlayınca onlara da hakikatleri hatırlatmayı ihmal etmemişti. Halk Partisi Genel Sekreteri Hilmi Uran’a yazdığı mektupta ‘Bin seneden beri âlem-i İslâmiyeti kahramanlığı ile memnun eden ve vahdet-i İslâmiyeyi muhafaza eden ve âlem-i beşeriyeti küfr-ü mutlaktan dalâletten şanlı bir surette kurtulmasına büyük bir vesile olan Türk milleti ve Türkleşmiş olan din kardeşlerinin’ (Emirdağ Lâhikası s: 374) meziyetlerine sahip çıkmaları gerektiğini hatırlatmıştı.

Bu itibarla Adnan Menderes; Said Nursî için, Bediüzzaman da Menderes için yeni birer muhataptı. Biri siyaset dünyasında, diğeri mânevîyât âleminde temayüz etmiş mümtaz insanlardı. Birbirlerini dinleyip anlamanın, memlekete, millete pek çok faydasının olacağı muhakkaktı.

Said Nursî’nin ifadeleriydi bunlar. Menderes’e yazdığı mektupta siyasetle alâkasının olmadığını açıkça söylemekle birlikte, ‘Dindar Demokratların ve hususan Adnan Menderes gibi zâtların hatırı için otuz beş sene terk ettiği siyasete bir iki saat bakmış’ başbakana ve onun şahsında diğer dindar Demokratlara bazı İslâmî esasları hatırlatmak istemişti.

Mektubun girişinde, Adnan Menderes’i iki sefer ‘İslâm kahramanı’ sıfatı ile tavsif etmesi; Müslümanların nazarındaki yerini göstermesinin, şeair-i İslâmiyeyi ilgilendiren meselelerde cesaret vermesinin, mektubunda anlattığı İslâmî esaslara dikkatini çekmesinin, yaptığı ve yapacağı icraatlarda Müslüman bir milletin başbakanı olduğunu hatırlamasını sağlamaya çalışmasının tezahürü idi.

HALKEVLERİ KAPATILDI

Nitekim Adnan Menderes iktidara geldikten sonra, millet ekseriyetini memnun eden ikinci mühim adımı attı ve 24 Temmuz 1951 tarihinde, yaptığı çalışmalarla milletin mânevî değerlerine mugayir hareket eden, örf, âdet ve gelenekleri hafife alan Halkevleri’ni kapattı.

Halk Partisi, kendisinin mahallî teşkilâtı gibi çalışmakla kalmayıp devlet hazinesinden ayrılan paraların büyük bir kısmını da Halk Partisi’ne aktaran Halkevleri’nin kapatılmasını bir türlü hazmedemedi ve Demokrat Parti’ye karşı hazırlıkları devam eden darbenin sebepleri arasına o hadiseyi de kaydetti.

Münevver Ayaşlı ne dedi?

“Adnan Menderes’in de velisi Said Nursî idi, onun himayesi altında idi.”

Münevver Ayaşlı’nın, Pertev Beyin Torunları adlı eserinde bu sözlerle de ifade ettiği gibi tarihin her devrinde var olan devlet adamı – veli münasebeti, Adnan Menderes ile Said Nursî arasında da vardı. ‘Büyük Üstad, tam bir veli-ullah gibi hiçbir zaman Adnan Menderes’in üzerinden mânevî müzaheretini ve himmetini esirgemedi.’

Said Nursî’nin, Demokrat Parti Isparta milletvekili Tahsin Tola’ya söylediği ‘Adnan Bey kardeşime selâm söyle. O bizim himayemizdedir. Eğer biz onu himaye etmezsek bir anda altı üstüne gelir. Bizi âlem-i İslâm’dan, Pakistan’dan çağırıyorlar. Eğer burayı bırakıp gitsek, bir anda altı üstüne gelir. Burayı biz muhafaza ediyoruz’ (Son Şahitler c: 1 s: 154) sözler de Ayaşlı’nın tesbitinin isabetli olduğunu gösteriyordu.

Muhtemelen Menderes de bu mânevî müzaheretin farkında idi. Karşısında Halk Partisi gibi İttihad ve Terakki’nin Mason komitesine dayanan, M. Kemal’den güç alan, askere sözü geçen tecrübeli bir siyasetçi olan İnönü tarafından idare edilen muhalefet partisi varken, halk tabiri ile ‘ezanı esaretten kurtaran’ kanunu çıkarması, onun da ardındaki kuvve-i mânevîyenin varlığının farkında olduğunu gösteriyordu.

Adnan Menderes, milletin desteğinden ve muttaki mü’minlerin duâlarından güç alarak dış politikadaki ilk güçlü adımını da attı ve NATO diye adlandırılan Kuzey Atlantik Paktı’na üye olmak için müracaat etti. İnönü zamanında yapılan müracaatı ülkede demokrasi olmadığı için reddeden NATO konseyi, bir buçuk ay kadar süren uzun tetkik safhasından sonra Menderes Hükümeti’nin talebini de kabul etmedi. Buna rağmen o mücadeleyi bırakmadı ve fırsat kollamaya başladı.

İslam Yaşar

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*