Mustafa Sungur: Üstad manen yaşıyor

Bediüzzaman Hazretlerinin vefat ettiği 23 Mart 1960 tarihinden bugüne baktığımızda, Türkiye’de ve dünyada hizmetlerimiz nereye gelmiştir. Kısaca değerlendirir misiniz?

 

Üstad mânen yaşıyor. Her tarafta, dahilde ve hariçte eserleri okunuyor. Gittikçe genişliyor. Talebeleri her tarafta, her yerde git gide çoğalıyor. Şimdi göz kamaştırıcı hizmetler var. Müsbet bir hizmet. İman hizmeti yani. Çokluk, kalabalık için demiyorum bunları. Öyle gençler var ki takva sahibi, marifetullahta ilerlemiş gençler. İmanlı, istikametli, vatana ve millete faydalı gençler…

Bu vatanın mânevî halaskârı olan Risâle-i Nur şimalden gelen dehşetli cereyana mukabele etmiş. Bunun gibi bir çok beyanlar var Risâle-i Nur’da. Şimdi bunlar kendini göstermeye başlıyor. Zaten talebeler itibariyle bunlar tahakkuk etmiş, bir de küllî olarak, bir cereyan halinde, insanlık ve İslâm âleminde elhamdülillah çok hayırlı neticeler vermiştir.

Türkiye’nin her vilayet, kaza ve köylerinde can-ı gönülden Risâle-i Nur okunuyor elhamdülillah. Risâle-i Nur’un bu milletin manevî halaskârı olduğu mânâsı meydana çıkıyor. Hem de ilim ve fenlerle beraber… İlim ve fenlerle beraber derken de muradım şudur: Biliyorsunuz bu kâinat Esmâ-i İlâhiyenin aynasıdır. İnsanlar ve her şey Cenâb-ı Hakkın isimlerinin aynalarıdır. İlimler de öyledir. Meselâ Tıp ilmi Şafî isminin tecellîsi ve mazharıdır. Üstad kâinatı öyle okuyarak ve okutarak dile getirmiş ki, Risâle-i Nur eserlerinde mevcudatı konuşturmuş sanki. Buradan ben milletimize demek isterim ki, Risâle-i Nur’a sahip olsunlar, bilhassa gençler Risâle-i Nur’a sarılsınlar. Üstad bunu çok söylüyor.

Risâle-i Nur felsefeden, tabiattan, ilim ve fenden gelen dalâleti izale ediyor. Yani ne diyor? Cenâb-ı Hak Alîm’dir, Hakîm’dir, yoktan yaratıcıdır. Materyalist felsefe ‘sebeplerin biraraya gelmesinden terkip sûretiyle madde vücuda gelmiştir’ diyorlar, icadı inkâr ediyorlar. Allah’ın yaratmasını akıllarına sığdıramadıklarından inkâr ediyorlar. Şimdi şu cümleye bakın: “Eşyanın icadı ya âdemden olur, ya terkip suretinde sair anâsırdan ve mevcudattan toplanır. Eğer birtek zâta verilse, o vakit herhalde o zâtın her şeye muhit bir ilmi ve her şeye müstevli bir kudreti bulunacak. Ve bu surette, o­nun ilminde suretleri ve vücud-u ilmîleri bulunan eşyaya vücud-u haricî vermek ve zahir bir âdemden çıkarmak ise, bir kibrit çakar gibi veya göze görünmeyen bir yazıyla yazılan bir hattı göze göstermek için gösterici bir maddeyi üstüne geçirmek ve sürmek gibi veya fotoğrafın aynasındaki sureti kâğıt üstüne nakleden kolay ameliyat gibi gayet kolay bir sûrette, Sâniin ilminde planları ve programları ve mânevî miktarları bulunan eşyayı, emr-i Künfeyekûn ile âdem-i zahirîden vücud-u haricîye çıkarır…” (Şuâlar, s. 27) Risâle-i Nur bu gibi izahlarla felsefeden gelen şüpheleri izale ediyor. Risâle-i Nur’un küfrün, inkârın karşısında manevî atom bombası gibi bir tesir taşımasının en birinci sebebi bu ilmî izahlarıdır. Üstad Cenâb-ı Hakkın isimlerinin nurlarını kâinat aynasında aynen müşahede etmiş. Cenâb-ı Hak hâzır ve nâzır. Biri “Nasıl?” diyor. Üstad diyor ki: “Cenâb-ı Hakkın bir ismi de Nur. Cenâb-ı Hakkın Nur isminin yanında Güneş toprak gibi kesif kalıyor…”Böyle vermiş misalleri. Sonra sıfatları ve isimleri de var. Kudret ve İlim nuru her tarafı kaplamış. Güzel isimlerinin ve sıfatların nurları… Eşya sanatlı. Herbir ağacın yaprağı sanatlı. Meyveler sanatlı. Çiçekler sanatlı. Şimdi bunun tesadüfe havalesi mümkün değil. Bu gibi Risâle-i Nur’da her hususta izahlar, ispatlar ve beyanlar var. İşte mekteplilerin çoklukla Risâle-i Nur’u okuması ve o­nların dertlerine deva olması, Risâle-i Nur’un şüpheleri izale etmesi, güneş gibi iman hakikatlerini ruhlara şırınga etmesi bu dâvâya büyük bir kuvvet oluşturuyor.

Yurtdışındaki Risâle-i Nur hizmetlerinden biraz bahseder misiniz?

Risâle-i Nur şimdi her dile tercüme ediliyor. Şu ana kadar 35 dile çevrilmiştir. Rusça’ya 15 kitap tercüme edildi. Endonezya’daki 230 milyon Müslüman’a Mektubat, Lem’alar, Mesnevî-i Nuriye ve Tarihçe-i Hayat binlerce basılmış. İşte orada herbirinde Üstad var. Şimdi Çince’ye de tercüme ediliyor. Talebeler hep gayret gösteriyorlar.

Yurtdışında hizmetin en yaygın olduğu ülkeler hangisi?

Bir defa Almanya. Eskiden beri orada devam ediyor. o­ndan sonra Mısır ve Kahire’de Arapça külliyat yayılıyor. Uzakdoğuda ise Malezya’da, Endonezya’da, Filipinler’de, Japonya’da, Güney Kore’de, Kuzey Kore’de. Güney Afrika’da, bilhassa Fas ve Cezayir’de elhamdülillah. Amerika’da, hemen hemen her tarafta var elhamdüllilah. Gayretler oluyor.

Nur Talebeleri arasındaki gruplaşmalara nasıl bakıyorsunuz?

Risâle-i Nur câmîdir. Yani bütün tasarrufat-ı İlâhiyeye ve Esma-i İlâhiyeye aynadır. Bir başka tabirle külliyete mazhardır. İşte herkes, her bir tarzda külliyete mazhar olamadığından, ayrı ayrı mazharlar, ayineler ve tarzlar var. En mühimmi, tesellî bahşeden ve insanı sürura sevk eden şu ki; herkes Risâle-i Nur’u basıyor. Yani Risâle-i Nur okuyor. Risâle-i Nur’u mercî yapmış. Herbir Nur Talebesi birer Said gibi kemal-i ferah ve neşe ile Risâle-i Nur’u neşrediyor. Arada bir sızlanma oluyor tabi. Bu arı oğul vermek gibidir. Öyle telâkki ediyoruz. Sonra muvaffakiyet oluyor herbirisinde.

Muhataplar çoğalıyor. Dersaneler doluyor. İhlâs ve Uhuvvet Risâleleri herbirinde mevcut. Neşrediyorlar ve okuyorlar da. Bunun için birbirlerine karşı kalben ayrılık kalkıyor, uhuvvet ve sohbet başlıyor. Ayrılık bir nevî birliğe, dirliğe dönüşüyor.

Risâle-i Nur’da tarikat tarzı olmadığı için herbirisi bir genç Said. Risâle-i Nur neşriyatı mühimdir. Dersler var, Risâle-i Nurlar okunuyor. Keşke daha yakın olunsa da birbirini ziyaret ve görüşmek olsa. İnsan daha çok beslenir. Çünkü bizim dairemizde muhabbet esastır. İttihad ve ittifak esastır. O hisle birbirinden istifade ederler. Birbirinde fani olmak yani. İhlâs Lem’asında bunun esasları var. Hepsinden hisse alır, hepsini kendine de mal eder, bütün o hizmet kendininmiş gibi ruhu ve kalbi huzur bulur. Hakikaten de dâr-ı ahirette o­ndan fayda görür.

23 Mart vesilesiyle Nur Talebelerine vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Estağfirullah, ben ne vereyim? Nur talebeleri kendileri Risâle-i Nur’dan mesaj alıyorlar. Risâle-i Nur’da iki cihet var. Biri delil ve hüccetle dolu. Her şeyi aklen makul bir şekilde izah ve ispat ediyor. Biri de; manevî feyzi var. Yani Üstad “Risâle-i Nur’un okunduğu yerde hazırım” diyor. Ne demek yani? Demek ki Üstad ruhen çok yüksek bir zattır. Bütün hayatı istikamet ve takva ile gitmiş. Hep ilimle meşgul olmuş. Böyle olunca o­nun ruh, kalp, akıl ve lâtifeleri çok inkişaf etmiş. Âlemi bir saray gibi temaşa etmiş. o­nun talebelerinde bile öyle olanlar var elhamdülillah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*