Mustafa Sungur’un müdafaasından Risale-i Nur daima parlayacaktır inşaallah

Çünkü onun sahibi, ezelden ebede kadar herşey kudret-i ezelîsinde ve emrinde olan bir Sultan-ı Zülcelâl’dir. Çünkü onun hakaikleri Kur’ân’ın hakikatleridir ve Cenâb-ı Hakk’ın hıfz ve inâyetiyle daima parlayacaktır inşaallah…

Risale-i Nur’un müellifliğiyle tavzif edilen Üstadımızın imân ve Kur’ân yolunda geçen ve her türlü zorluk ve sıkıntılara göğüs gererek Kur’ân hakikatlerini neşirle bu asırdaki, hususan bu mübarek milletin evlâtlarını komünistlik ve her türlü dinsizliğin dehşetli hücumundan kurtarmaya çalışan, temiz ve pürüzsüz hayatının şehadetiyle, o bu zamanda bu kudsî vazife ile tavzif edilmiş. O bize—hâşâ—bozgunculuk ve ahlâksızlık dersini vermiyor. Belki o bize, nev-i beşer dünyasının en büyük dâvâsı ve en mühim meselesi olan imanı kurtarmak dersini veriyor. Yirmi beş otuz seneden beri yüz binlerle ehl-i imanın Risale-i Nur’la imanlarının kurtulmasına çalışması, bilhassa benim gibi İslâmiyetten haberi olmayan bîçarelere en büyük saadet ve hayatın gayesi olan imanı ders vermesiyle, elbette ve elbette o bize bir lûtf-u İlâhîdir. Onun kudsî hizmet-i imaniye ve vazife-i diniyesini inkârla bütün hak ve hakikatın aksine onu hayat-ı içtimâiyeye zararlı görenlere deriz:

Eğer imân ile Allah’a bağlanmak ve dinin evâmirine itaat ederek ahlâksızlık ve imansızlık gibi korkunç âfetlerden insanları kurtarmak ve İslâmiyetin daimî saadetiyle onu mes’ut etmek bir cürüm ise, o vakit hayat-ı içtimaiye için zararlıdır denilebilir. Yoksa en büyük bir iftiradır ve kat’iyen affedilmez bir cürümdür. Risale-i Nur’un hedefi dünya değil, daimî âhiret saadeti ve bütün hayat-ı dünyeviyedeki hüsn-ü cemâl onun cilve-i cemâlinin bir nevi gölgesi ve bütün Cennet bütün letâifiyle bir lem’a-i muhabbeti olan bir Daim-i Bâkînin bir Rahîm-i Zülcemâlin rızasıdır. Böyle İlâhî ve kudsî ve çok yüce bir gaye varken, süflî ve günahlı ve neticesiz, halkı hükûmet aleyhine teşvik gibi fâniliklerden Risale-i Nur’u binler defa tenzih eyleriz. Ve bizim imanî çalışmalarımızı ve dinî bilgiler öğrenmemizi istemeyen bu şekil iftiralarla bizi ezmeye çalışanların şerlerinden Allah’a sığınıyoruz.

Sayın hâkimler,

Otuz üç âyât-ı kerîmenin işârâtı ve İmam-ı Ali (ra) ve Gavs-ı Âzamın (ra) ve yüzlerce ehl-i tahkikin takdirkârâne beyanatıyla bir nur-u Kur’ân olduğu ve ona yapışanların inşaallah imanlarını kurtaracakları kat’î tahakkuk eden Risale-i Nur kat’iyen söndürülemez, kaybedilemez.

Buna misâl: Yirmi beş seneden beri onu imha etmek gayesiyle yapılan hücumlar, bilâkis onun fevkalâde yayılmasına ve parlamasına vesile oldu. Çünkü onun sahibi, ezelden ebede kadar herşey kudret-i ezelîsinde ve emrinde olan bir Sultan-ı Zülcelâldir. Çünkü onun hakaikleri Kur’ân’ın hakikatleridir ve Cenâb-ı Hakk’ın hıfz ve inâyetiyle daima parlayacaktır inşaallah…
Sayın hâkimler,

İman ve İslâmiyeti en yüksek bir sevgi ve iştiyakla öğreten ve rıza-yı İlâhîden başka bir hedef ve maksat tanımayan ve bu asırda Kur’ân’ın bir mu’cize-i kübrası ve tefsir-i nuranîsi olduğu kat’î tahakkuk eden Risale-i Nur’u okumak ve yazmak ve onun hakaik-i imaniyeyi ders veren risalelerini mü’min kardeşlerine vermek bir suç ise; ve dinin evâmir-i kudsiyesinden olan râbıta-i diniye ve uhuvvet-i İslâmiye ve Allah sevgisi uğrunda İmân ve Kur’ân yolunda birleşmek gibi mukaddes ve İlâhî ve uhrevî kardeşlik bir cemiyet ise, böyle mübarek bir cemiyete mensup olmak benim için büyük bir saadettir. Ve her türlü taltif ve nişanların üstünde bir bahtiyarlıktır. Böyle bir saadet ve bahtiyarlığı kazandıran Risale-i Nur’un talebesi olmak gibi büyük bir lûtfu benim gibi bir bîçareye nasip eden Allah’a hadsiz şükürler olsun.

Son sözüm: “Hasbünallahu ve ni’me’l-vekil. Hasbiyallahu lâilahe illâ hû, aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbü’l-Arşi’l-Azîm”dir.
Muallim Mustafa Sungur
(Şuâlar, On Dördüncü Şuâ, Mustafa Sungur’un Afyon Mahkemesi müdafaasından bir bölüm)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*