Mutsuz şehre musallat Selanikli bir çocuk

Zerâfet ve sefâhetin şehri Paris’in merakaver hikâyesinin devamına ne dersiniz? Bu defa Paris’te doğmuş ve sokaklarında oynamış, belki de Tevrat’tan hikâyeler ve Zebur’dan ilâhiler okuyarak büyümüş bir çocuğun hikâyesine değinmeye çalışacağız. Yaklaşık on senedir bu mutsuz şehrin bazen saçlarına, bazen eteklerine asılan bu çocuğun hikâyesini kendimce acib buldum. Hikâyenin hepimizi, yani hem Avrupa’yı ve hem de Türkiye’yi alâkadar ettiği kanaatindeyim.

 

Bolşevik tankların gürültüleri Budapeşte’ye yaklaştığında Macaristan’ı terk ederek Paris’e yerleşen bir baba ve Selanik kökenli bir anneden doğma Nikola’nın annesi kocasından ayrıldığında, henüz beş yaşındaymış. Dinen Yahudî olan anne çocuğunu yalnız başına yetiştirdiğinden, Selanik geleneğince Nikola’yı anne hanesine kaydettik. Hanedanımızla uzaktan tanışıklığı da olabilir. Belki de yeğenimiz… Zira, Nikola ile senli benli İstanbullularımızın kimliğine baktığımızda, yukardaki kanaatimize kuvvet geliyor.

Nikola, Fransız katoliklerinin ve muhafazakârlarının kanatları altında siyasete atılmış. Bugünkü reisicumhurdan büyük yardımlar görmüş ve onun yardımıyla siyasetin merdivenlerinden hızla yükselmiş. Bakan yapılıp yalnız başına yüzebileceğine kanaat getirince de, Jak Chirac’a ihanet etmiş Nikola…

Nikola içişleri bakanıyken ilk olarak dikkatimizi çekmişti… Pasaportlardaki Müslüman kadın resimlerinin başörtüsüz olmasını istiyordu. Lâik Fransa Cumhuriyetinin değerlerinin semavî dinlerin üzerinde olduğunu meydan konuşmalarında vurguluyordu. 2003 Paskalyasındaki konuşmasını onbinlerce Müslümanın önünde yapmıştı. Nikola çekinmeden “başörtüsüne karşı” tavrını belirtince, çoğu Kuzey Afrikalı Müslümanlardan büyük bir yuh almıştı.

Kendisinden emin, hedefine kilitlenmiş ve tenkitleri ukalâ bir istihza ile karşılayan Nikola’nın Fransa’daki başörtüsü yasağının müsebbibi olduğunu söyleyenler henüz çoğunlukta değil. Gündemi, medya ile ortak hareketle bu meseleye kilitleyen Nikola, kanun meclisten çıktıktan sonra, bu gayr-ı meşru bebeği Chirac’ın kucağına fırlatıp, maliye bakanlığına atladı.

Çok zeki bir çocuk Nikola… Newyorklu “neo-con”lar da onun zekâvetine hayran… Hatta savaş öncesi Washington’a yaptığı ziyarette, “yeni muhafazakârlar” yoluna uzunca kırmızı halılar sermişlerdi. Bakan olduğu halde reisicumhur gibi karşılanmış ve Amerikan hükümetinin gerekli tüm misyonlarınca kabul edilip, görüşülmüştü. Chirac’la yollarının ayrılması yalnızca “ihanet” değildi. Müttefiklerin savaşına Fransa’nın girmesi için lobi çalışması yapmıştı, fakat muhafazakâr Fransızlar yol vermemişlerdi.

Hem bizi, hem de tüm Avrupa’yı ilgilendiren bir meseledeki Nikola’nın çalışmasını öğrenenler, Sarkozy’nin bu mutsuz Paris’i hangi ateşlere doğru sürüklediğini daha iyi anlıyorlar. İkinci Dünya Savaşı öncesindeki Fransa-Almanya düşmanlığını önemsemeyen bu çocuk, Chirac ile Schröder´in birlikteliğinin aleyhinde kampanyalar yürütüyor. Fransa’nın Almanya yerine, bir başka Avrupa ülkesiyle daha sıkı fıkı olabileceğini söyleyip duruyor. En azından Amerika´nın Bağdat çağrısına uyarak çocuklarını Mezopotamya ateşine atan İspanya, İtalya ile ve hatta İngiltere ile kurulacak çok yakın dostluğun Almanya dostluğundan iyi olacağını iddia ediyor. Herkes gibi Nikola da biliyor ki, bugünkü AB çınarı Fransa-Almanya anlaşmasından ibaret küçücük bir çekirdeğin üzerinde yükseldi. Buna rağmen Nikola’nın Almanya’ya adâvetini hâlâ bazı Fransız katolikler anlayamıyorlar. Amerikalıların var güçleriyle AB’yi parçalamaya çalıştıkları günlerde, herkes Nikola’yı işbaşında görmüştü.

Dinsiz, sefih ve kuvvete tapan felsefenin çocuğunun takip ettiği ideologlar da ilginç. “İnsan insanın kurdudur” prensibini, istibdatla liberal ekonomiyi sistemleştirmeye çalışmış Thomas Hobbs’un müridi Robert Couper’den ders alan Nikola’nın her çizgiyi mübah gördüğünü söyleyenler çoğunlukta. Fransız işadamları derneğinin üyelerini etrafına toplayarak “yenilikçilik” hareketini de başlatan bu şovmen çocuğun Chirac’ı devre dışı bırakıp bırakmayacağını önümüzdeki zamanlar gösterecek. İsrail ekseniyle de eski şefini köşeye sıkıştırmaya çalışan Nikola’nın, her unsuru acımasızca kullandığını da hikâyemize katkıda bulunanlar söylüyorlar.

Hanedan mensuplarımızın “Avrupa’da da tesettür yasaklanacak,” iddialarının bir ortak projeye dayandığını, ne Parisli katolik rahibeler ve ne de Müslüman kadınlar bilmiyorlar. Zavallı Paris’in “İkinci Avrupalıların” taarruzu altında olduğunu şimdi daha iyi görüyoruz. İsevî ruhanîlere yardımla mükellef Müslümanlar, bu meselenin mahiyetini bilmeliler. Sen Nehri kıyılarının bu güzel şehrinin, sefih ve tahribâtçı Avrupalılarca taciz edilmesine elbette gönlünüz razı olmaz. Şu Ramazan-ı Şerif´teki deryamisal dualarınızdan “yalnızca” bir tasını nehir kıyısında susuz kalmış “mutsuz Paris”e ayırsanız, eminim ki büyük ecirlere vesile olur. Önceki hikâyelerimizde arz ettiğimiz üzere, sefih, dinsiz ve tahripkâr Avrupa’nın en çok güvendiği şehir Paris’ti… Paris’in de “semavî dinlere” tâbi olma yolunu seçtiğini geçen yazımızda belirtmiştik. Paris’e gelecek bir musîbetin tüm AB´yi de dilhun edeceğini bilvesile tekrar etmiş olalım.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*