Namazda dinen ağrılar

Teyze, 70’li yaşlarda bir bankadan emekli, geçtiğimiz yıllarda hacca gidip geldi. Herkesin hayatında olduğu gibi, onun hayatında da pek çok değişiklikler oldu. Öncelikle namaz, hayatının bir vazgeçilmezi haline geldi. Onun için namaz tam bir sığınak haline geldi.

Namaz, onun ümidi oldu.

Namaz, onun sabrı oldu.
Namaz, onun Rabbiyle olan köprüsü oldu.

Dinin direği olan namaz, emeklilik döneminde bir bebek gibi teyzenin kucağında adeta büyüdü de büyüdü.

Şimdi ise, o büyüttüğü namaz, onun sabır, selâmet, güven, ümit gibi hayat ışığı oldu.

Teyze ile telefonda konuşuyoruz. Ramazan vesilesiyle hayatın nasıl gittiğine dair konuşuyoruz.

Teyzenin cümleleri öyle saf, öyle temiz ve öyle ihlâs dolu ki, bunu hissetmemek mümkün değil.

Yine namazı hep dilinde.
Yani ne var ne yoksa, namaz.

Hatta bütün istek ve arzularını namazla Rabbine ulaştırmış. Bir hatırasını paylaşıyor 70’li teyze.

Tam da, ‘Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasa idi, belâlar üzerinize sel gibi gelirdi.’ hakikatinin üzerinde tecelli ettiği kişi.

Namazına çok düşkün teyze, yaşla birlikte gelen bedeni sıkıntıları da yaşamaya çoktan başlamış.

Bütün derdi, namazlarını oturarak kılmamak. Onun için de bütün namazlarında bu konuda Rabbine durumu açmış. Tabiî ayakta namaz kılmaya devam ediyor. Ama bir taraftan da bedenî ağrılar, sızılar kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlamış.

Ramazan ayı ile birlikte elbette namaz gündemi de iyice kendini hissettirmiş. Beş vakit namaz, teravihler derken namaz, Ramazanın oruçla birlikte belirgin bir ibadeti olmuş.

Teyze, Ramazan’da hissetmeye başladığı bir hatırasını paylaşıyor.

“Namazlarımı hiç geçirmiyorum. Bütün çabam namazlarımı ayakta kılabilmektir. Çünkü oturarak namaz kılınca rekâtları şaşırıyorum. Ben de Allah’tan ayakta kılabilmek için yalvarıyorum. Ama tabiî kemiklerimde ağrılar beni ciddî rahatsız ediyordu. Bir şeyi fark ettim ki, Ramazan içinde, oruçlu iken ve namazda ağrılarım durdu. Tabir yerindeyse namaz ağrılarımı dindiriyor. Şimdi ne zaman namaza duruyorum bütün bedeni ağrılarım duruyor, diniyor. Allah duâmı kabul etti. Onun için namazlarımı ayakta kılmaya devam ediyorum.”

70’li teyzenin ifade ettiği cümlelerin içinde birisi çok özeldi. Aslında o söylerken çok da bunu kendine özel olarak ifade etmedi. Namaza duran herkesin ağrıları varsa dineceğine işaret ediyordu. Yani cümlelerini kurarken, ‘bu zaten böyledir’ diyerek, duygularını paylaşıyordu.

Namaza durunca, ağrıların durması.
Namaza durunca, ağrıların dinmesi.
Ne kadar özel değil mi?
Bir şeyi daha net anlıyorum ki, kul Rabbini nasıl tanırsa, O da kuluyla öyle muamele ediyor.
“Rabbim benim en küçük, ehemmiyetsiz, dünyevî işlerimi de işitir, yerine getirir.” diyen için Allah, evet, öyledir.
Bu, Rabbimizin taahhüdüdür; “Kulumun zannı üzereyim.”
Namazı bir ağrı kesici gibi hisseden, öyle olmasını arzu eden, bekleyen için evet, namaz öyledir.
Bu aslında biraz da ağrılı kulları namaza dâvet değil de nedir.
Dur namaza, dursun hayat.
Dur namaza, dursun sıkıntılar, tasalar, kaygılar…
Dur namaza ve kul ol.
**
Allah insana, kuluna o kadar yakın ki…

Kul yaratıcısı ile konuşabilse, anlaşabilse, anlayabilse ve olmasını istediklerine inansa, duâsına güvense mesele bitiyor.

İnsan, O’nun her şeyi görüp bildiğini; her şeye gücünün yettiğini kavrayabilse; ‘ol’ demesiyle her şeyin ‘oluvereceğini’ idrak edebilse yine mesele bitiyor.

İnsan için, mümkün değil denen şey, O’nun katında sadece bir ‘ol’ emrine tabidir.
O zaman her şeyimizi önce Rabbimizle konuşmalıyız.
O’dan yardım dilemeliyiz.
O’ndan istemeliyiz.
O, isterse ve hikmetine uygunsa, bizim işimizle ilgili sebepleri de yaratır.
O zaman, her şey için ‘bismillah’ demeliyiz.
Bismillah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*